
SOKAK röportajı yapmak son zamanda yaygınlaştı. Her zaman vardı ama artık eline telefonu alan sokağa çıkıyor, vatandaşın fikrini soruyor.
Televizyon veya gazete muhabiri olmak da şart değil. Çekimi yapan, beş dakikalık düzenlemeden sonra kendi kanalında yayınlıyor.
Ne kadar çok “tık”, o kadar köfte.
Genç birine sordular:
“Kudüs nerede?”
Hiç düşünmeden cevapladı: “Bilmiyorum.”
İnsanın bilmediğinin farkında olması güzeldir. Fakat bu cevap bana güzel görünmedi.
Hem de bugünlerde!
Dünyanın Kudüs, Gazze, Filistin, İsrail diye inlediği dönemde…
Her tarafta insanların toplanıp İsrail katliamını protesto ettiği günlerde…
Giyim kuşamına, hâline bakınca epey havalı görünüyordu o genç.
İlgisiz biri demek ki. Olan bitenle pek ilgilenmiyor. Sadece kendi dünyasında.
İnsanlar ölüyormuş, çocuklar, bebekler bile bombaların hedefi oluyormuş, okullar ve hastaneler bile bombalanıyormuş, Kudüs üç din için de önemliymiş, Müslümanların ilk kıblesiymiş... Bunları hiç duymamış herhâlde. Duyduysa da kafasına takmamış, önemsememiş, aklında tutmamış.
Maalesef böyle bir gerçeklik var. Bazıları için şu günlerde olan bitenler önemsiz. Kafa yormaya değmez.
Yine de bu durumda olanlar pek azdır.
Çoğunluk yakından ilgileniyor. İsrail’in uyguladığı soykırım karşısında bir şeyler yapmak için gayret ediyor vicdan sahipleri.
Gazze’de yaşananların acısını, Kudüs’ün garip kalışının hüznünü yüreğinde hissediyor.
Kudüs ile aramız karayoluyla bin 800 kilometre. İskenderun’dan çıktıktan sonra Humus ve Şam üzerinden Kudüs’e varılıyor. Arada Suriye var.
Fakat pek çok kişi için çok uzak bir yer gibi algılama söz konusu.
Algılar çoğu zaman yanlışlar üzerinde yükselir.
Meselâ Almanya’nın Berlin’ini Kudüs’ten daha yakın zannedenler gördük.
Hâlbuki arada dört ülke bulunuyor. 2 bin kilometreden fazla yol var. Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Çekya’yı geçtikten sonra Berlin’e varılıyor.
Paris’e ulaşmak için daha fazla zahmet, daha fazla zaman gerek.
Bu algının temeli bakış açısına bağlı. Zihinler ve gönüller nereyi yakın hissediyorsa oraya kolay varılır sanılıyor.
Hâlbuki Kudüs yakın zamana kadar bizimdi ve o topraklarda insanlar yüzlerce yıl huzur içinde yaşadı. Musevisi, Hıristiyanı, Müslümanı bir arada, kavga etmeden hayatını devam ettirdi.
Diyebiliriz ki, psikolojik yaklaşım matematikten önce gelir. İzah etmeye çalıştığımız bu Kudüs mesafesi ile Paris mesafesinin mukayesesi iyi bir örnek.
Zaman içinde Kudüs’ten uzaklaşanlar, tez zamanda bir gönül kontrolü yaptırsın.
Gönül doktorları değerleri ölçsün, tartsın, kontrol etsin. Gerekiyorsa ilaç versin.
Bir arkadaşım, kızına “Bağdat” ismini vermişti. Gönül bağı kopmasın diye… Saliha Bağdat şimdi üniversite öğrencisi.
Orijinal olsun, herkesten farklı bir ismi bulunsun diye çocuklarına firma ismi gibi isimler seçenler de var, etrafta görüyoruz.
Gönül coğrafyamız ile bağını devam ettirenlerle uyduruk isim peşine düşenler anlaşamaz.
Bağdat ismi garip gelmesin, gönül coğrafyamızda kızlarına “İstanbul” ismini seçenler de az değildir.
Bizim rahmetli ninemizin ismi de Safiye olmasına rağmen herkes onu “Akka Nine” diye bilirdi.
Gazze’deki katliam sürerken bazıları o civardaki şehirlerin ismini yeni duydu. Bazıları ise yakından ilgilendiği için eskiden beri biliyordu.
Meselâ Cibaliye, Han Yunus, Sderot, Beyt Lahya, Beyt Hanun, Refah, Aşkelon, El Halil, Aşdod, Ramallah, Batı Şeria, Sayda, Hayfa, Akka...