Kudüs’te bir işimiz var, acilen hâlletmek zorundayız!

Harekete geçmekte geciktikçe, bütün dünya sandalla mehtaba çıkmış gibi aheste kürek çektikçe, İsrail azgınlığı azalmayacaktır. Onlara ders verecek, azgınlıklarını gemleyecek çözümler bulmak zorundayız. Türkiye yine başrolde bulunmak zorunda. Ve bekliyoruz burada da “Kudüs’te ne işimiz var?” diyeceklerin çıkmasını. Hâlbuki herkesin bildiği üzere, bu işi bir an önce hâlletmezsek, pişman olur ve yarın İstanbul için, Ankara için çözüm arayışına girmek zorunda kalırız.

TERÖRİST İsrail, mübârek Ramazan’ın son günlerinde yine saldırdı. Bugüne kadar yaptıkları en büyük saldırıydı bu.

Hem sabah namazında gözü dönmüş gibi saldırdılar, hem iftar vaktinde.

Kudüs’ü ve Gazze’yi bir kere daha kana buladılar.

Filistinlilerin direnişi de büyük çaplıydı ama bombaların, kurşunların karşısında atılan küçük taşların ne gücü olabilir?

İsrail’in güçlü silah kapasitesi karşısında Filistinlilerdeki cılız füzelerin de etkisi zayıf.

330’dan fazla yaralı var. 30 Filistinli kardeşimiz şehit düştü, 10’u çocuk…

Önüne gelene ateş ediyorlar. Küçük büyük ayırmadan...

Harem-i Şerif’ten ayrılmayacaklarını söyleyen Filistinliler, “Canımız kanımız sana feda Aksâ” diye haykırıyordu.

Mescid-i Aksâ’yı savunmak, kendi canını düşünmekten önemli.

Akşam namazında saldırıya uğrayanlar, iftar etmeye fırsat bulamadı; iki lokma ile oruç açmaya sıra gelmeden şehadet şerbeti içtiler.

İsrail uçakları, Gazze Şeridi’nin güneyine hava saldırısı düzenledi. Ayrıca Gazze sınırına asker yığdı. Gazze’de 130 hedef vurulduğu açıklandı.

Fanatik bir Yahudi, arabasını Filistinli sivillerin üstüne sürdü. Bir kişiyi ezdi. Bir İsrail polisi de elinde silahla onu korumaya aldı.

Filistinli şehitlerden 27 yaşındaki Muhammed Şerif Bedvan’ın naaşı, Gazze’nin orta kesimindeki Hazreti Ömer Câmisi’ne getirildi.

Üzerine Türk bayrağı örtülen Muhammed’in naaşı, câmide kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.

Onun üstüne ay yıldızlı bayrağımızı örtmüşlerdi, çünkü vasiyeti vardı. Katıldığı bütün gösterilerde o bayrağı taşımıştı Muhammed Şerif. “Bir gün şehit olursam, bu bayrağı üstüme örtün” demişti.

O görüntüleri kıymetli arkadaşım Gazanfer Yılmaz gönderdi. “Bizi bekliyorlar” diye not düşmüştü.

Ben de birkaç arkadaşla paylaştım. Çok anlamlıydı, etkileyiciydi. İsrail’in göz yaşartıcı bombalarından daha fazla tesir ediyordu.

Aziz kardeşim Kahraman Gündüz, o görüntü ve “Bizi bekliyorlar” notu üzerine şöyle mesaj yazdı:

“Tarih ve coğrafya bizi çağırıyor abim. Ayasofya’yı gördük, orayı da görürüz Allah’ın izniyle. Aksa’da Cuma’yı beraber kılalım inşallah.”

Uçaklardan atılan bombalardan veya başka bir sebeple çıkan yangınları İsrailli siviller alkış tutarak karşıladı.

Mescid-i Aksâ Vakfı Müdürü Şeyh Ömer El-Kisvani, Harem-i Şerif’in hoparlörlerinden İslâm dünyasına yardım çağrısı yaptı.

“Câmilerimiz yakılıyor, ümmetin şerefi çiğneniyor… Neredesin Selahattin? Selahattinler nerede?”

Ümmetin şerefi çiğnenirken, ümmet uykuda. Yahut yeni uyanmaya çalışır gibi mahmur. 

Türkiye’nin çabaları olmasa, neredeyse kimse duymayacak.

Müslümanların ibadetine İsrail asker ve polislerinin engel olmaya çalışması insanlık dışıdır, saldırıları vahşettir. İşgal ettiği toprakları ise ayrıca ele almak gerekir.

En hassas noktalarımızdan biri Kudüs ve Mescid-i Aksâ.

Niyet açık, gizlemiyorlar. Mescid-i Aksâ’yı yıkmak istiyorlar. Yerle bir etme gayreti içindeler.

Azgın terör devleti İsrail, yalnız Filistin’e ve Filistinlilere saldırmıyor, aynı zamanda bize saldırıyor.

Apaçık görülüyor ki, hedef yalnızca ateş ettikleri, bomba attıkları yerler değil. Bir de daha büyük bombalar atmak istedikleri yerler var. Türkiye elbette.

Gösterilerde her zaman iki bayrak açılıyor. Biri kendi bayrakları, diğeri bizim şanlı bayrağımız.

TBMM tam kadro tepki gösterdi. Ortak bildiri yayınlandı.

Arap Birliği’nin iki cümlelik açıklama için ağırdan alması affedilir gibi değil.

Gerçi çok hızlı davransa ne olacak?

Sözün bittiği yerdeyiz.

Sadece kınamakla bir yere varılmaz.

Harekete geçmek şart!

Birleşmiş Milletler de, Avrupa Birliği de, kendilerini medenî gösterme çabasındaki bütün diğer birlikler de olan biteni seyretmekle yetiniyor.

Afrika’da bir safari yapılıyormuş gibi seyrediyorlar.

Araplar arasında İsrail’e destek çıkanları da gördük. BAE dedikleri ucube topluluk, saldırıya direnen Filistinlileri suçladı. Direnişi “ayaklanma” olarak niteledi.

İslâm dünyasının bir bütünlük içinde olmayışı, lidersiz bir tablo sergilemesi, bir düşünelim, kimin işine geliyor?

BM’den ne karar çıkarırsak çıkaralım, yine yetmeyecektir. Kınama kararlarının anlamı kalmadı. Etkisi zaten yoktu.

Harekete geçmekte geciktikçe, bütün dünya sandalla mehtaba çıkmış gibi aheste kürek çektikçe, İsrail azgınlığı azalmayacaktır.

Onlara ders verecek, azgınlıklarını gemleyecek çözümler bulmak zorundayız.

Türkiye yine başrolde bulunmak zorunda.

Ve bekliyoruz burada da “Kudüs’te ne işimiz var?” diyeceklerin çıkmasını.

Hâlbuki herkesin bildiği üzere, bu işi bir an önce hâlletmezsek, pişman olur ve yarın İstanbul için, Ankara için çözüm arayışına girmek zorunda kalırız.