TERÖRİST İsrail, mübârek
Ramazan’ın son günlerinde yine saldırdı. Bugüne kadar yaptıkları en büyük
saldırıydı bu.
Hem
sabah namazında gözü dönmüş gibi saldırdılar, hem iftar vaktinde.
Kudüs’ü
ve Gazze’yi bir kere daha kana buladılar.
Filistinlilerin
direnişi de büyük çaplıydı ama bombaların, kurşunların karşısında atılan küçük
taşların ne gücü olabilir?
İsrail’in
güçlü silah kapasitesi karşısında Filistinlilerdeki cılız füzelerin de etkisi
zayıf.
330’dan
fazla yaralı var. 30 Filistinli kardeşimiz şehit düştü, 10’u çocuk…
Önüne
gelene ateş ediyorlar. Küçük büyük ayırmadan...
Harem-i
Şerif’ten ayrılmayacaklarını söyleyen Filistinliler, “Canımız kanımız sana feda
Aksâ” diye haykırıyordu.
Mescid-i
Aksâ’yı savunmak, kendi canını düşünmekten önemli.
Akşam
namazında saldırıya uğrayanlar, iftar etmeye fırsat bulamadı; iki lokma ile
oruç açmaya sıra gelmeden şehadet şerbeti içtiler.
İsrail
uçakları, Gazze Şeridi’nin güneyine hava saldırısı düzenledi. Ayrıca Gazze
sınırına asker yığdı. Gazze’de 130 hedef vurulduğu açıklandı.
Fanatik
bir Yahudi, arabasını Filistinli sivillerin üstüne sürdü. Bir kişiyi ezdi. Bir
İsrail polisi de elinde silahla onu korumaya aldı.
Filistinli
şehitlerden 27 yaşındaki Muhammed Şerif Bedvan’ın naaşı, Gazze’nin orta
kesimindeki Hazreti Ömer Câmisi’ne getirildi.
Üzerine
Türk bayrağı örtülen Muhammed’in naaşı, câmide kılınan cenaze namazının
ardından toprağa verildi.
Onun
üstüne ay yıldızlı bayrağımızı örtmüşlerdi, çünkü vasiyeti vardı. Katıldığı
bütün gösterilerde o bayrağı taşımıştı Muhammed Şerif. “Bir gün şehit olursam,
bu bayrağı üstüme örtün” demişti.
O
görüntüleri kıymetli arkadaşım Gazanfer Yılmaz gönderdi. “Bizi bekliyorlar”
diye not düşmüştü.
Ben
de birkaç arkadaşla paylaştım. Çok anlamlıydı, etkileyiciydi. İsrail’in göz
yaşartıcı bombalarından daha fazla tesir ediyordu.
Aziz
kardeşim Kahraman Gündüz, o görüntü ve “Bizi bekliyorlar” notu üzerine şöyle
mesaj yazdı:
“Tarih
ve coğrafya bizi çağırıyor abim. Ayasofya’yı gördük, orayı da görürüz Allah’ın
izniyle. Aksa’da Cuma’yı beraber kılalım inşallah.”
Uçaklardan
atılan bombalardan veya başka bir sebeple çıkan yangınları İsrailli siviller
alkış tutarak karşıladı.
Mescid-i
Aksâ Vakfı Müdürü Şeyh Ömer El-Kisvani, Harem-i Şerif’in hoparlörlerinden İslâm
dünyasına yardım çağrısı yaptı.
“Câmilerimiz
yakılıyor, ümmetin şerefi çiğneniyor… Neredesin Selahattin? Selahattinler
nerede?”
Ümmetin
şerefi çiğnenirken, ümmet uykuda. Yahut yeni uyanmaya çalışır gibi mahmur.
Türkiye’nin
çabaları olmasa, neredeyse kimse duymayacak.
Müslümanların
ibadetine İsrail asker ve polislerinin engel olmaya çalışması insanlık dışıdır,
saldırıları vahşettir. İşgal ettiği toprakları ise ayrıca ele almak gerekir.
En
hassas noktalarımızdan biri Kudüs ve Mescid-i Aksâ.
Niyet
açık, gizlemiyorlar. Mescid-i Aksâ’yı yıkmak istiyorlar. Yerle bir etme gayreti
içindeler.
Azgın
terör devleti İsrail, yalnız Filistin’e ve Filistinlilere saldırmıyor, aynı
zamanda bize saldırıyor.
Apaçık
görülüyor ki, hedef yalnızca ateş ettikleri, bomba attıkları yerler değil. Bir
de daha büyük bombalar atmak istedikleri yerler var. Türkiye elbette.
Gösterilerde
her zaman iki bayrak açılıyor. Biri kendi bayrakları, diğeri bizim şanlı
bayrağımız.
TBMM
tam kadro tepki gösterdi. Ortak bildiri yayınlandı.
Arap
Birliği’nin iki cümlelik açıklama için ağırdan alması affedilir gibi değil.
Gerçi
çok hızlı davransa ne olacak?
Sözün
bittiği yerdeyiz.
Sadece
kınamakla bir yere varılmaz.
Harekete
geçmek şart!
Birleşmiş
Milletler de, Avrupa Birliği de, kendilerini medenî gösterme çabasındaki bütün
diğer birlikler de olan biteni seyretmekle yetiniyor.
Afrika’da
bir safari yapılıyormuş gibi seyrediyorlar.
Araplar
arasında İsrail’e destek çıkanları da gördük. BAE dedikleri ucube topluluk,
saldırıya direnen Filistinlileri suçladı. Direnişi “ayaklanma” olarak niteledi.
İslâm
dünyasının bir bütünlük içinde olmayışı, lidersiz bir tablo sergilemesi, bir
düşünelim, kimin işine geliyor?
BM’den
ne karar çıkarırsak çıkaralım, yine yetmeyecektir. Kınama kararlarının anlamı
kalmadı. Etkisi zaten yoktu.
Harekete
geçmekte geciktikçe, bütün dünya sandalla mehtaba çıkmış gibi aheste kürek
çektikçe, İsrail azgınlığı azalmayacaktır.
Onlara
ders verecek, azgınlıklarını gemleyecek çözümler bulmak zorundayız.
Türkiye
yine başrolde bulunmak zorunda.
Ve
bekliyoruz burada da “Kudüs’te ne işimiz var?” diyeceklerin çıkmasını.
Hâlbuki
herkesin bildiği üzere, bu işi bir an önce hâlletmezsek, pişman olur ve yarın
İstanbul için, Ankara için çözüm arayışına girmek zorunda kalırız.