Kudüs bizimdir!

2 milyonluk bir nüfusun -bunların yarısı çocuk- yüzde 70’i mülteci oldu. Şimdi 1 milyon kişinin zorla göç ettirilmesi söz konusu. Zorla göç veya ölüm seçeneği, etnik temizliktir. Bu vahşet artık bir soykırım olarak kabul edilmelidir.

VİCDANLAR bir olunca yürekler toplu atıyor. Herkes aynı duyguyu farklı cümlelerle ifade ediyor.

Bugün Gazze’de insanlık suçu işleniyor. Ki “Ey insanlığın en masum hâlini, çocuk hâlini katledenlerin destekçileri, dostları ve suskunları, hepiniz suçlusunuz!” dememek mümkün mü?

Gazze’de yaşanan insanlık trajedisi karşısında zalimlere karşı bir ve beraber olmamak, birlikte ses vermemek mümkün mü?

Biz biriz.

Kudüs de bizim, Gazze de.

Filistin bizim, dünyanın her yanındaki mazlumlar bizim.

İşte bu yazıyı, hepimizin ortak duyguları olarak toplumun çok farklı kesimlerinden duyarlı kişilere ait sosyal medya paylaşımlarından derleyerek, toplu atan yürekler adına paylaşıyorum.

Pek çok farklı isimden çıkan cümleler, bir arada aynı amaca hizmet etmekte. Ne mutlu ki, aynı duyguya sahip olan yüreklerle beraber yaşıyoruz.

Bu bir dâvâya hizmetkâr garip Mahmut Çelik yazısı değil, daha fazlasının, dünyanın farklı coğrafyalarında yüreği Kudüs için atanların yazısı. Senin, benim, onun; hepimizin. Çünkü bu dâvânın seni beni yok. Dâvâ, insanlık dâvâsı!

*

Yıl 1947. Soykırımdan kurtulmuş Yahudileri taşıyan bir geminin Filistin kıyılarına vardığında üzerinde şunlar yazıyor: “Almanlar ailelerimizi yok etti, siz umutlarımızı yok etmeyin.”

Bu bir Yahudi-Hitler tiyatrosuydu. Hitler, Yahudileri katlediyormuş gibi yaparak Yahudilerin Filistin’e göç etmesini sağladı. Bu arada gitmek istemeyen Yahudiler öldürüldü. Bu sayede oluşan korku herkesin güvende olmak için İsrail’e gitmesi gerektiği algısına hizmet etti. Bugün Filistin’de yaşanan katliamların en büyük ortağı ve sorumlusu Almanlardır bu yüzden. Bugün de yaptıkları açıklamalarla bu görevlerine devam etmektedirler.

*

2 bin Filistinlinin katledildiği Sabra ve Şatilla Katliamı’nın kan içicisi Kasap Şaron da Filistinlileri katlederken, köyleri yakıp yıkarken, bebekleri kundağında boğarken, bunu Siyonizm ve destekçisi olan Batı’nın çöplüğünün ardına sığınarak ve kendini zulmünün yaptırımından riyakâr dünya devletlerinin suskunluğunda muhafaza edebileceğini zannederek icra ediyordu.

Bütün katliam destekçilerini ardında bırakıp komaya girdi, defalarca kafa tası kırılarak ameliyat edildi ve kim bilir kaç kez “Bırakın da öleyim” çığlıkları attı ama o katil dostları sesini duyamadı. 8 yıl boyunca ölemedi de bizim ölmüşlerimizin yüzündeki nur ve canlılığın esamesi okunmadı yüzünde. Bir ceset çöplüğü hâlinde, kimsenin duyamayacağı çığlıklar atarak asıl azabına doğru transfer oldu.

Zulmettiğinizi zannettiğiniz çocukların Cennet bahçelerindeki neşelerini bilemediğiniz gibi, böyle zalimlerin de komada geçirdikleri ya da son nefesi verirken deneyimledikleri o muazzam zamanların nasıl bir azap olduğunu elbette ancak Yaradan bilir.

*

ABD eski Dışişleri Bakanı ve göçmen bir Yahudi olan Madeleine Albright’a sormuşlardı: “Irak’a uygulanan ambargo yüzünden 500 bin bebek öldü. Ne diyeceksiniz?”

Albright demişti ki, “ABD’nin Irak politikaları doğruydu. Buna değdi”. Bu sefer kaç bebeğin ölmesine değecek?

Ama bizim de bildiğimiz, iman ettiğimiz bir şey var: “Şüphesiz Rabbinin azabı çok çetindir.” (Ra’d, 6)

Yıktığınız gibi yıkılacaksınız!

*

İsrail-Filistin çatışmasının tarihî sebepleri olabilir. Şu an tanık olduğumuz şeyse oldukça basit: İşgal ve baskı altındaki bir halk, Batı dünyasının tam desteklediği nükleer bir devlet tarafından yok ediliyor. Bu hiçbir zaman eşit bir mücadele olmadı ve şu an yaşadığımız büyük katliam.

En geniş noktası 25 mil uzunluğunda ve 7,5 mil genişliğinde bir toprak parçasına sadece 6 günde 6 bin bomba atıldı.

Bütün mahalleler yerle bir edildi. Aileler silindi. Hastaneler yaralıların ağırlığı altında çöktü.

2 milyonluk bir nüfusun -bunların yarısı çocuk- yüzde 70’i mülteci oldu. Şimdi 1 milyon kişinin zorla göç ettirilmesi söz konusu. Zorla göç veya ölüm seçeneği, etnik temizliktir.

Bu vahşet artık bir soykırım olarak kabul edilmelidir.

*

1917’deki Gazze Savaşlarında şehit düşen Osmanlı askerlerinin cep defterleri İngilizler tarafından toplanır. Bir şehit Osmanlı subayının defterinde gelecek nesillere şu not yazılıdır: “Sizden Fatiha beklemiyoruz. İntikam... Ah intikam!”

Kudüs, küffarın Müslümansız bulamayacağı, İslâm’la göbek bağını kesip atamayacağı kadar bizimdir.

Gazze'nin bırakılması demek, terörist devlet işbirlikçisi PKK’nın şu an oyaladığı güney sınırlarımıza daha çabuk gelmesi demek, Siyonizm’in sözde Arz-ı Mevud sınırlarında kalan ülkemizin güneydoğusuna bir an önce çağırmaktır.

Bölge ülkeleri kendi topraklarını korumak için acil birleşip İsrail belâsına “Dur” demeli. Hamas’tan ağır bir darbe yiyen bu asırlık cerahat, bölge ülkelerinin birliği hâlinde 1 saatte bitecektir!

*

Dünyanın erdemli ve vicdanlı makul insanları dayanışma içinde olmalı artık. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan, dünyada şiddete, işgale, teröre, sömürüye karşı olan herkesle ortak platformlar kurulmalı.

İslâm ülkeleri ataleti, sefaleti ve cehaleti üzerlerinden atmanın yollarını bulmalı. Sömürge ve işgal politikası izleyen her devlet dışlanmalı, o devletin halkı uyandırılmalı. Teknolojiye ve bilime hâkim olmazsak dijital köle olacağımız artık idrak edilmeli.

Türkiye bu krizi en iyi yöneten, en tutarlı siyaset izleyen ve mazlumun sesini dünyaya duyuran çok kıymetli bir ülkedir. Kıymetini bilelim.

Bir kez daha gördük, bir kez daha yaşıyoruz ki, böyle çirkin, alçak, ahlâksız, ruhsuz, vicdansız ve şerefsiz, haklı olanın değil güçlü olanın kazandığı böyle bir dünya düzeninde, hiçbir ayırım yapmadan mazlumların gür sesi olup kimsesizlerin kimsesi olmayı kendine görev sayan, sadece insana değer veren bir Cumhurbaşkanı’na sahip olduğumuz için gururlanalım!

Millî Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, yüz yıl evvel yazdığı şiirinde hem hastalığı teşhis etmiş, hem de tedavi yollarını göstermişti:

“Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam

Bağlamak lâzım iken, anlamadım, anlıyamam

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize

Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize

Birbirinden muteferrik bu kadar akvamı

Aynı milliyetin altında tutan İslâm’ı

Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir

Bunu bir lahza unutmak ebedî haybettir

Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez

Son siyasetse bu, hiç böyle siyaset yürümez

Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan

Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan

Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah

Ecnebiler olacak sahibi mülkün nagâh

Diye dursun atalar ‘Kal’a içinden alınır’

Yok ki hiçbir kişiden, millet-i merhume sağır

Bir değil mahvedilen devlet-i İslâmiyye

Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez

Bırakın eski hükümetleri meydandakiler

Yetişir şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.

İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir gitti

İşte Irak’ı da taksim ediyorlar şimdi…”

Sevgili dostlar, işte bütün mesele bu!