YILLARCA iç savaşın gölgesinde
harap bir ülke olarak hâfızalara kazınan Lübnan, iç savaş sonrasında kendini
yenilemeyi başardı.
Orta
Doğu’nun en özel ülkelerinden biri olan Lübnan, Hıristiyanların yönetimde söz
sahibi olduğu tek ülke.
Ülke
nüfusunun çoğu Müslüman olmasına rağmen mezhepsel farklılıklar nedeniyle
gruplar arasında ciddî gerginlikler var. Hattâ dönem dönem bu gerginlikler çatışmaya
dönüşebiliyor. Ülkede Şiîleri Hizbullah temsil ediyor. İsrail’e karşı takındığı
tavır nedeniyle ılımlı Sünnîler arasında bile popülariteye sahip bir parti olan
Hizbullah, Batı dünyasınca her ne kadar terörist olarak tanınsa da Lübnan
siyasetinde son derece etkili bir aktör ve ayrıca ekonominin kalbi olan Beyrut
Limanı gibi çok sayıda bölgede söz sahibi.
Hariri
Ailesinin büyük bir etkisinin olduğu Lübnan’da başbakanlık mâkâmı Sünnîlerin
elinde bulunuyor. Ülkeyi yıllarca yöneten Refik Hariri ve kendinden sonra
yerine gelen Saad Hariri, ülkede çok önemli aktörler arasında yer alıyor.
Uzmanlar ülke bürokrasinin büyük oranda Hariri Ailesinin etkisinde olduğunu
söylüyor.
Ülkede
sadece yüzde 5’lik bir nüfusa sahip olmasına rağmen Dürzilerin gerginlikler
döneminde denge unsuru olarak öne çıktığı Lübnan, tüm gerginliklere ve
çatışmalara rağmen özellikle iç savaşın sona erdiği 90’ların başından sonra Batılı
yaşam tarzının hâkim olduğu bir ülke.
Ülke
son olarak, geçtiğimiz hafta Beyrut Limanı’nda meydana gelen büyük bir
patlamayla dünya kamuoyunun gündemine yeniden oturdu. Tarih boyunca savaşlar
nedeniyle defalarca harabeye dönen ve yeniden inşâ edilen Beyrut, 2 bin 750 ton
amonyum nitratın patlaması sonucu bir kez daha enkaza döndü. Yüzlerce insanın
öldüğü, binlercenin yaralandığı ve yüz binlerce insanın da evsiz kaldığı Beyrut’ta
yeni bir çatışma kuşağı oluşmasından endişe ediliyor. Ülkedeki gösteriler kaosu
işaret ederken, iktidar mücadelesinin çatışmaları yeniden tetiklemesinden
korkuluyor.
Analistler,
Başbakan Hasan Diab ve yönetiminin Beyrut’taki patlamayı bürokrasideki Hariri
etkisini kırmak için kullanacağını belirtirken, Hariri etkisindeki bürokrasi ve
siyâsî aktörlerin de Cumhurbaşkanlığı mâkâmının yani ülkedeki Hıristiyanların
etkisini kırmak için medya gücünü kullanacağına işaret ediyorlar.
Son
yıllarda giderek artan Şiî nüfus nedeniyle ülkede önemli bir aktör olan
Hizbullah’ın güç kazanmasından en çok İsrail endişe ediyor. Dolayısıyla patlama
sonrası hareketlenen Lübnan’da İsrail’in sessiz kalmayacağı aşikâr.
Yarım
yüzyıl öncesine kadar ülkede çoğunlukla olan Hıristiyanlar gerek dışarıdan
gelen göçler, gerekse iç savaş sonrasında Hıristiyan nüfusun ülke dışına göçü
nedeniyle sayısal üstünlüklerini kaybettiler. Batı dünyası ise buna rağmen ülke
siyasetinde etkili olan Hıristiyanların patlama sonrası etkisinin azalmaması
için onların yanında olacaktır. Lübnan’daki Hıristiyanlar arasında ciddî bir
etkiye sahip Fransa’nın ülkenin içişlerine müdâhil olma isteği biraz da bu
nedenden kaynaklanıyor.
Ülkede
az bir nüfusa sahip olmasına rağmen Dürziler, patlama sonrası ittifak arayışına
girişmiş durumdalar. Dürziler, iktidar mücadelesinde taraflar arasında bir
denge unsuru olma rolüne soyunarak tüm gruplar üzerinde etkili olmaya
çalışıyorlar.
Lübnan’da
kim neyin peşinde?
Lübnan’daki
patlama iç siyasette hesapların yeniden yapılmasına neden olurken, dış aktörler
de Lübnan’a ilgi göstermeye başladılar. Fransa, eski sömürgesi olan Lübnan’a
hemen çıkarma yaparak ülkedeki Hıristiyanların hâmiliğine soyundu. Hıristiyanlarsa
Fransız mandasının ülkeyi düzlüğe çıkaracağını dillendirmeye başladılar.
Fransa,
patlama sonrası Lübnan’a gıda ve tıbbî malzeme taşımayı ihmâl etmedi;
Lübnan’daki etkinliğini arttırarak Batı Akdeniz’deki etki alanını Doğu
Akdeniz’e doğru genişletme ve bölgedeki ağırlığını arttırmanın da peşinde
ayrıca. Fransa’nın Lübnan’a olan ilgisinin arkasında bu neden yatıyor.
İran,
Hizbullah’ın Lübnan siyasetindeki etkinliğini arttırarak ülkede söz sahibi
olmanın ve bölgedeki çıkarlarını bir üst noktaya taşımanın peşinde. İsrail ise
özellikle İran etkisindeki Hizbullah’ın Lübnan’da etkili olmasından son derece
rahatsız. Bu nedenle Lübnan’daki patlamanın nedeninin limandaki etkisi
nedeniyle Hizbullah üzerinde olduğu tezini alttan alta işleyerek İran’ın ülkedeki
etkisini kırmanın peşinde. Batı dünyası da İran etkisi nedeniyle İsrail’e
destek veriyor.
Suud
yönetiminin son dönemde Lübnan’daki etkisiyse azaldı. Ama son yıllarda bölgedeki
her olaya bir şekilde müdâhil olan Suud Kraliyeti’nin, Lübnan’a sessiz kalmayacağı
aşikâr. O nedenle, özellikle Sünnî Araplar üzerinden ülkede etkisini arttırmaya
çalışacaktır.
Almanya
da bölgedeki Fransız etkisinin artmasını kendisi açısından rahatsız edici
buluyor. O nedenle Lübnan’a yapılacak yardımların AB üzerinden yapılmasına
gayret ederek, Fransa’yı yapılacak yardımlar konusunda ana aktör olmaktan
çıkarmanın peşinde.
Tüm bunlara bakınca, Akdeniz’de dar bir kıyıya sıkıştırılmaya çalışılan ülkemizin Lübnan’daki gelişmelere sessiz kalması beklenemezdi. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığındaki heyetin Lübnan ziyareti ve Mersin Limanı’nın Lübnan’a açılması kararı, ülkemizin Lübnan’daki gelişmelere sessiz kalmayacağının bir işareti.