“Küçük kıyamet”te kim ne yapıyor?

Devlet ve millet el ele! Yapılanlar saymakla bitmez. Bütün Devlet kurumlarına, sivil topluluklara, dernek ve vakıflara, askere, doktora, madencilere ve bu süreçte katkı sağlayan bütün insanlarımıza minnettarız. Büyük bir devlete ve koca yürekli bir millete sahibiz.

KÜÇÜK bir kıyamet yaşadığımız şu günlerde, kalemin de, sözün de, duruşun da ehemmiyeti arttı. Ben de depremin ikinci gününde “Şimdi ‘Biz’lik Zamanı” adlı bir makale kaleme almıştım. 11 Şubat’ta, Yeni Şafak’ın Düşünce Günlüğü bölümünde yayınlandı. Buradan hareketle bir devam makalesi kaleme almak muradındayım. Çünkü makalemi kaleme aldığım günden bu yana Bizlik Zamanı’nı bölmeye, sekteye uğratmaya ve dirliğimizi ortadan kaldırmaya yönelik ufak çapta ve devasa boyutta atılımlar gerçekleştirildi.

Fakat kendimle çelişmediğimin de altını çok net çizerek söze başlamalıyım. Mezkûr makalemde de belirttiğim üzere, birlik olabilmenin, devlet ve millet olarak bir beden ve ruhu tamamlayabilmenin yegâne yolu, kanserli hücrelerimizi ve bertaraf etmek. İşte bu kanserli hücrelerin anormal çoğalması ve uzak organlara yayılma riskinin doğması, beni bir önceki makalemin devamı niteliğindeki satırları yazmaya sevk etti. 

Defaatle söyledim, yazdım; bıkmadan, usanmadan ve takdir görme potansiyelinden hayli uzaklarda olduğumun bilincinde tekrar ediyorum ki, insanlar farklı (ve bizce yanlış) düşünce ve inanışlarda olabilirler. Ama aynı vatanın evlatları olarak birbirimize düşman olmak yerine, hatalı yanlarımızı iyiye evirmek yolunda mücadele vermeliyiz. Çünkü şahsî kanaatimizde ya da dinî (kesin yargı barındıran) hususlarda yanlışa düşen insanlar, illâki kötü insanlar değildirler. Onların da kalbini kazanabilmek ve bir doğrunun kalbe ilişmesine vesile olabilmek “doğru”nun ve “doğruluk iddiası”nın vazifesidir. Benim de güzergâhım bu yönde.

Fakat…

Aklı ve kalbi zorlayan, farklı siyâsî bakış açılarımızın olması değil, insanı bunca öfkenin ve hayâl kırıklığının muhatabı yapan şey, nefret, öfke, hırs ile yıkıcı bir tabiatı büyüten urların varlığı. İçimizdeki bütün farklı fikirler ve yaşam biçimleri bir yana, bizi içten çökertmeye, koflaştırmaya ve yok etmeye gayret eden tutumlar bir yana, ilkini saygı ile tolere etmek hepimizin boynunun borcuyken, ikincisine tepki vermek de ibadetten olsa gerek.

Şimdi ve bundan sonraki tüm millî kaygılarımız, gayelerimiz ve gerekliliklerimiz yolunda bir ve biz olabilmek adına, birliği ve bizliği altüst eden birkaç kanserli hücrenin varlığına temas etmek muradındayım. Bu gaye yolunda da gündeme damga vuran emsallerden yararlanacağım.

İlkiyle başlayalım…

Yergi döngüsü

Bir kısmımız Avrupa-Türkiye, Uzak Doğu-Türkiye kıyaslamaları kapsamında ülkesini yermekle meşgul. Tabiî, aslında burada Batı ya da Uzak Doğu değil mesele, Türk Müslüman ve Gayrimüslim arasındaki döngü.

Diyorlar ki, “deprem bölgesi Japonya’da insanlar huzur içindeymiş, bizim hâlimiz niceymiş”. Bak sen! Sayılarla, verilerle konuşalım o hâlde.

Dünya tarihinde benzerine az rastlanır ikiz depremlerle sarsıldığımızı ve kara depremleri arasındaki en şiddetli afeti yaşadığımızı kendi bilim insanlarıyla dile getiren Japonya’da 2011 yılında bir deprem oldu. Deprem karada değil, okyanusta meydana geldi. Yerin tam 30 kilometre altında! Pazarcık depremi ise sadece 7 kilometre derinlikte meydana geldi ve tam da yerleşim yerlerinin altında oldu!

Ancak bu kıyası da kabul etmeyip Japonya’da ölen 20 binden fazla insanın depremden ziyade tsunamiden öldüğünü öne sürüyor ve bu yolla Japonya güzellemesi yapıyorlar. İyi de dostum, bilim sadece deprem için mi önlem almayı mümkün kılar? Bütün afetler madem bilimle engellenebiliyor, o hâlde hangi afetten can kaybı olduğu ile mi medeniyet tahlili yapılacak?

Bu kıyası kabul etmeyen ben, binaların toz gibi dağılan duvarlarına da herkes kadar öfkeliyim ve herkes kadar sorumluların, kaybettiğimiz canlar hakkında hesap vermelerini diliyorum.

Peki, bu ülkede hiçbir şey değişmedi mi?

Evet, cebini doldurma yolunda bütün üçkâğıtçı yolları deneyimleyen “bazı” müteahhitlerin zihniyeti hâlâ aynı. Fakat Pazarcık’taki TOKİ evlerinde iki büyük depremde ve 2 binden fazla artçıda hiçbir zararın olmadığını varsayarsak, Devlet’in son yüz yılda en olumlu değişimin içinde olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

O kadar eleştirdiler, o kadar çamur attılar, “rant” dediler, “beton” dediler, söylediler de söylediler… Şimdi TOKİ evlerinde bir çatlak bulsalar, hiç kuşkusuz, yeniden ölçeklendirilmiş görsellerle bütün dünyaya yaymak için kolları sıvarlar. Ama nafile!

Destek ve yardım döngüsü

Bir de destekler ve yardımlar hususu var…

Katar ilk andan itibaren en yüklü bağışları yapan ülkelerden biri. Sadece nakdî yardımlarla değil, kurulan hava köprüsü ve taşınan tonlarca yardım malzemesi ile de kanayan yaralar üzerine tampon görevi görüyor. Katar Emiri’nden Katar halkına kadar herkes elini taşın altına koymuş durumda. Ek olarak, arama kurtarma ekipleri, lojistik destek, yaşam gıda malzemeleri, konteyner konutlar, tıbbî gereçler ve çok daha fazlasıyla Türkiye’ye kardeş elini uzatıyor. Azerbaycan da bu yardım eli listesinin en tepesinde yer alan kardeş ülke. Hiç durmadan takviye ekipler ve hazırlanan kolilerle ülkemize gösterdiği vefakâr duruş göz yaşartıyor. Arama kurtarma çalışmalarında Sudanlı ekiplerin çalışmaları da yadsınamaz. Irak’tan, İran’dan, Afganistan’dan, BAE’den, Suudi Arabsitan’dan gelen yardımlar da göz dolduruluyor. Peki, algı dejenerasyonunda ihtisasını tamamlamış güruh ne yapıyor?

Evvelâ Avrupa’nın yaptığı yardımları ve kurtarma çalışmalarını güzellemekle meşguller! Fakat bu saydığım ülkeleri ya Müslüman ya da Doğu, Orta Doğu ülkesi olması hasebiyle es geçiyorlar. Hâlbuki Avrupa, Doğu, Asya ya da Uzak Doğu fark etmez, hepsine müteşekkir olsak ne kaybederiz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir ilâ bir buçuk yıllık süre zarfında bölgedeki depremzedelerin kalıcı barınma ihtiyacını karşılama vaadinde bulunuyor, yine birileri çıkıp “rant, inşaat, beton” diye çamur atmaya devam ediyor. Bu nasıl bir algı çalışmasıdır, anlamak mümkün değil!

Bunlar yine yenilir yutulur cinsten çamur atma eylemleri. Bir de “Devlet yok” diye nara atanlar var ki vatanını seven kimse bu vasatta bunu söyleyemez. Her enkaz kaldırma görüntüsünde Devlet-Millet el ele. Her karede bir AFAD görevlisi, bir Kızılay çalışanı, İHH, Diyanet Vakfı, Askerimiz, Beşir, JAK, PAK, madenciler ve bilumum sivil toplum kuruluşlarımız mevcut. Bunları görmemek için ya kör, ya art niyetli olmak gerek. Onca çamur atılan cemaatimiz ve vakıflarımız da daha ilk günden itibaren binlerce gönüllüsüyle deprem bölgesinde. Kimi elleriyle enkazı kazıyor, en riskli binaların altından bir canın daha çıkabilmesi için kendi canını hiçe sayıyor, kimi ekmek yapıyor, aş pişiriyor, koliler hazırlıyor, meydanda, sahada gece gündüz halkın gıda gereksinimini karşılamak için ter döküyor.

Bir şarkıcı bozuntusu çıkmış, “Burada sadece biz varız” diye video çekiyor görüntü kapalı bir alanda, bilgisayar başında oyalananlardan ibaret her şey ve o, gayet sakin bir vaziyette “Sahipsiziz” diyebiliyor. O sırada Devlet’in tüm kurumları, bakanları, valileri, belediye başkanları, arama kurtarma ekipleri, askeri, doktoru, sağlık çalışanı, tırcısı, madencisi, fırıncısı ve dahi her şeyiyle bir bütünü tamamlayan bütün gönüllüler, bir an durmaksızın deprem bölgesinde canhıraş bir mücadele veriyor. Be izansızlar! En tehlikeli alanlarda can kurtarmaya adanmış güzel insanlarımızın üzerindeki Devlet kurumlarına ve STK’lara ait logo ve amblemleri karartmadan vermeyin, zira yalanınız gün gibi ortaya çıkıyor!

Biri video çeker, “Susuz bıraktılar” diye bağırır, hemen ardındaki görüntüde askerimiz su dağıtmaktadır. Biri çıkar, 99 Depremi’nin güzellemesini yaparken yıkıntılar arasından çıktığını ve o dönemde Devlet’in birkaç saat içinde çadır kurduğunu iddia eder. Ne var ki, 17 Ağustos Depremi’nde kendisine soba ve battaniye ulaştıran devletin mi aklı karışık, bu senaryoyu yazanın mı içi fesat, anlamak güç!

Hiç kendinizi sahipsiz hissetmeyin efendim! Devlet bu asrın felâketinde elinden geleni yapmakta, milletimiz de her görüşten, her yaştan ve her inançtan insanıyla el birliği vermiş durumdadır.

Viral hâle gelen bütün suçlamalar ve vatanı yalnız göstermeler, sosyal medya üzerinde algı dejenerasyonu oluşturabilmek için mesai harcayan birkaç kendini bilmezin işidir. Birileri sahada çalışırken maalesef birileri de klavye başında yalan ve iftira haberleri tesis etmekte, bunları yayabilmek adına üstün bir gayret sarf etmektedir.

“Depremin ilk anından itibaren bölgede AFAD, PAK, JAK, JÖAK, DİSAK, Sahil Güvenlik, DAK, Güven, İtfaiye, Tahlisiye, MEB, STK’lar ve uluslararası arama kurtarma personelinden oluşan toplam 35.495 arama kurtarma personeli görev yapmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde diğer ülkelerden gelen arama kurtarma personeli sayısı 9 bin 793’tür.

Ayrıca AFAD, Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans Ekipleri, Gönüllüler, Yerel Güvenlik ve Yerel Destek Ekiplerinden görevlendirilen saha personel sayısı ile birlikte bölgede görev yapan toplam personel sayısı 238 bin 459’dur. 

Afet bölgesine başta ekskavatör, çekici, vinç, dozer, kamyon, arazöz, treyler, greyder, vidanjör ve benzeri iş makineleri olmak üzere toplam 12 bin 322 araç sevk edilmiştir.

Afet bölgelerine 40’ın üzerinde Vali, 152 Mülki İdare Amiri, 19 AFAD üst yöneticisi ile 68 il müdürü görevlendirilmiştir. Ayrıca, uluslararası yardımların koordinasyonu için 13 büyükelçi ve 17 Dışişleri Bakanlığı personeli bölgede görevlendirilmiştir. 

Bölgeye, personel ve malzeme sevkiyatı için hava köprüsü kurulmuştur. Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı 170 helikopter ve 76 uçakla toplam toplam 4 bin 97 sorti yapılmıştır.

Bölgeye personel, malzeme sevkiyatı ve tahliye amacıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 24, Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından 2 olmak üzere toplam 26 gemi görevlendirilmiştir.” (Kaynak: afad.gov.tr, 13 Şubat 2023)

Kızılay, İHH, Beşir, Hayrat gibi yardım kuruluşları, AFAD, Jandarma ve Millî Savunma Bakanlığı ile el ele vermiş, deprem bölgelerine 334 mobil mutfak, 86 ikram aracı, 33 mobil fırın ve bilumum ihtiyaç duyulan ekipmanları her gün takviye ederek dağıtmaktadır.

O beğenmedikleri Türkiye Diyanet Vakfı, deprem bölgesine bugüne kadar 517 tır yardım malzemesi nakletmiş hâlde bu faaliyete devam etmektedir. Sadece yardım malzemesi taşımakla kalmayan Diyanet Vakfı, bölgedeki çeşitli lokasyonlarda on binden fazla insana sıcak yemek dağıtmaktadır. Ve yine depremden etkilenen on ilimizde yüzlerce camii barınma ihtiyacını karşılamak üzere halka açılmış, orada da yaşam gereksinimleri karşılanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB)bağlı 72 ilin müftüsü de yine alanda yardımları koordine etmekle görevlidir. Bu müftülere bağlı ekiplerle DİB, sahada tam bir seferberlik hâlinde insanlarla iç içe, onların hizmetindedir. Personel ve hocalarla toplam 15 bin kişilik bir ordu olarak Diyanet Vakfı, bölgede yaraları sarma sürecine çok büyük bir katkı sağlamaktadır. Ayrıca, arama kurtarma ekipleri de bulunan vakıf, enkaz kaldırma çalışmalarına da bizzat katılmaktadır.

İHH da bu şekilde, ilk andan itibaren bölgeye intikal eden ve 5 binden fazla gönüllüsüyle hem enkazda, hem de evsiz kalan depremzedeler arasında hizmet vermektedir. Canlı ya da vefat etmiş olarak tam 2 bin 147 insanımızı enkaz altından bizzat çıkarmışlardır. Gıda, barınma ve çeşitli ihtiyaçların karşılanmasında da gayret eden İHH, 1 milyon 115 bin kişiye sıcak yemek dağıtma kapasitesiyle sahadadır. 511 yardım tırı, 138 bin battaniye, 1 milyon 250 bin su, binlerce mama, kıyafet, bebek bezi ve çeşitli eşyalarla her geçen gün artan bir grafikte yardım ve desteklere devam etmektedir.

Bunlar sadece sayılabilenler…

Devlet topyekûn hizmet hâlinde!

Hele bir de Askerimize ve Kızılay’a laf edenler yok mu, hakikaten vicdan lâzım!

Kızılay en uzak köşelere, en kuytu köylere bile yardım ulaştırmak için bir an ara vermeden çalışmaktadır. On şehirde ve bağlı 900 köyde Kızılay her an hizmet hâlinde. Mobil mutfaklar, sıcak yemek dağıtımı, ekmek ve su temini, gezici ikram araçlarıyla halka çeşitli gıda takviyeleri sağlarken battaniye, kıyafet, ısınma gereçleri ve ilaç gibi elzem ihtiyaçları karşılamak için de üstün bir mücadele vermektedir.

Mehmetçik ise depremin ilk anından beri, 6 Şubat saat 05:00 itibariyle komutanı, personeli, Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, karargâh ve birlikleriyle arama kurtarma, ulaştırma, güvenlik, barınma ve beslenme ihtiyacına karşılık vermektedir. 26 binden fazla personelle 7/24 hizmet hâlindedir. MSB’ye bağlı personelin bir kısmı enkazda, bir kısmı yardım dağıtımında görev alırken, bir kısmı da güvenliği ve asayişi sağlamak üzere bölgeye yayılmış durumda. Kurulan “Hava Yardım Köprüsü” ile personel, ekip ihtiyacı sürekli bir şekilde karşılanmakta, hasta ve yaralıların başka illere nakli de gerçekleştirilmektedir.

Devlet ve millet el ele! Yapılanlar saymakla bitmez. Bütün Devlet kurumlarına, sivil topluluklara, dernek ve vakıflara, askere, doktora, madencilere ve bu süreçte katkı sağlayan bütün insanlarımıza minnettarız. Büyük bir devlete ve koca yürekli bir millete sahibiz. Fakat yine söylüyorum ki, içimizdeki urları bertaraf edemezsek, millet ve devlet bütünlüğümüze kasteden bu kötücül hücreler, diğer sağlıklı hücrelerimizi de bozmaya niyet etmişlerdir. Yapmamız gereken, hem birlik olmak, hem de doğrunun yayılması, yalanın ve iftiranın bastırılması için gayret etmektir.

Rabbim tüm kaybettiğimiz canlara rahmet eylesin, geride kalanlara sabırlar versin. Yaralılarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum. Rabbim bu acılı süreçte bir ekmeğini paylaşandan da, enkaz altında can kurtarmaya çalışanlardan da razı olsun.