Küçüğün ümüğünü, büyüğün elini sıkanlar kimler?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli yani Türk tipi başkanlık sistemi sonrasında yürütme erkinin doğrudan cumhurbaşkanının yetkisine verileceği anlayışı yerine “Tek adam, tek sorumlu… Türkiye’de böylece, bakanı olmasına rağmen ulaştırmanın da, bakanı olmasına rağmen ekonominin de, bakanı olmasına rağmen adaletin de, eğitimin de, ailenin de, hatta yargı bağımsız olmasına rağmen yargının da tek sorumlusu cumhurbaşkanıdır” algısını oturtan güç kimdir?

SON günlerde konuşulan hâdiseler Devlet’e olan güveni sarsmak açısından adeta plânlanıp sıraya konulmuş gibi ardı ardına cereyan ediyor.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sesini çok az yayında duymaya başladık; onun sesini duyduğumuzda gönlümüz ferahlarken, sesini duymayıp yüzünü görmediğimiz vakitlerde adeta baykuş sesi dinliyoruz.

Hani Sezai Karakoç’un Mona Rosa’sındaki o dizeler var ya, onu okuyor dilimiz: “Ulur aya karşı kirli çakallar/ Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa/ Mona Rosa, bugün bende bir hâl var/ Yağmur iğri iğri düşer toprağa/ Ulur aya karşı kirli çakallar…”

Olağanda millî hisleri yerinde bir Türk olarak aya karşı ulumayı bozkurt ile resmederken zihnim, çakalın almaya kalkıştığı yere takılıyor gözlerim.

Değerli karikatürist Selçuk Erdem’in çok beğendiğim bir karikatürü vardır. İki çakaldan biri diğerine der ki, “Çakallar çok kötü tanınıyorlar”. Diğeri şöyle cevap vermektedir: “Her kötü tanıyandan bi’ lira alsak…”

Sayın Cumhurbaşkanımızın etrafına kümelenen ve hatta kendi içinden geçeni “Beyefendi böyle diyor” diye aktaran bir çakal kümesi var Türkiye’nin karşısında. Yanlış anlaşılmasın, keşke bir çakal kümesi olsa da o çakalları o kümese tıksak… Buradaki “kümesi” tamlananı, “küme” kelimesinin tamlanan eki almasıyla “kümes” diye okunuyor.

“Narin” adında bir kızımız vardı meselâ, katledildi. PKK, sorumlusu olarak Erdoğan’ı ve Kur’ân kurslarını gösterdi.

PKK’nın bir şeyi gösterme bakımından referans kaynağı olamayacağını biliyoruz. Derdi kaşımak. Ama neden bu işe böyle girdi, o da başka. Üzerine gitmek lâzım. Zira PKK gibi konuşan bir başka yer de Türkiye’deki Siyonist haber sitelerinin dübür palavracıları…

Arkasından bir de Sıla adında bir yavrumuzun tecavüzle katledildiğini öğrendik. Bu konunun üzerine gidilmedi bile. İdam isteyenler var. Ama ne olacak ki?

Sonra ATV’de, meşhur Müge Anlı’nın programında, karısının kendisini pazarladığını beyan eden bir adam gündem oldu. Vakt-i zamanında Sayın Hanımefendi Emine Erdoğan’ın yanına Sayın Cumhurbaşkanımızı da alarak tebrik edip taltif eylediği bu programın Türkiye’de toplumun en temel yapıtaşına kastettiğini fark etmeyen yok sanırım.

Bunlar birer âdi durumdu sözde. Mahalle dedikodusu ölçüsünde. Narin’inki hariç. Dedim ya, o iş başka. Peki, sosyal medya yandan çarklılarının tahliye edilmelerine ne demeliydi? Onlar da salıverildiler. İyiden iyiye sinirler gerildi. Bunun yanında bir de vergi borçları silinen büyüklerden haberdar olduk. Bana göre onlar büyük filan değiller. Ama çakallarla yoldaş olunca tavuk kümesine girmek kolay oluyor belli ki.

Devlet’i küçüğün ümüğünü sıkarken büyüğün elini sıkmakla itham ediyor olmak ne acı. Borsa İstanbul’da döndürülen fırıldaklardan sadece BİST ile ilgilenenlerin haberi yok diye umuyorum ama maalesef oraya dair hiç seda yok. Birkaç yalnız ve tek tabanca, borsa üzerinden yapılan dolandırıcılıkları anlatmaya çalışıyor.

Borsa üzerinden sadece vatandaşlar değil, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti dolandırılıyor, bu da böyle biline!

Bir spor kulübümüzün sporseverlere doğrudan satması gereken maç biletlerini doğrudan karaborsaya aktardığı ve biletler üzerinden sadece bir yılda bile 56 milyon avro kazanıldığı bütün belgeleriyle ortaya konuluyor ama oradan da ne ses var, ne seda. Hatta konuşanları susturuyorlar.

Şimdi en baştan bu yana hatırlattıklarımızın üzerine bir başkanlık sistemi sorusu soracağım, zira sosyal medyada bütün bu olanların tek sorumlusu olarak Sayın Cumhurbaşkanımız gösterilirken, bir de bunun yanında “Başkanlık sistemine geçmeseydik bunların hiçbiri olmazdı” mealindeki yorumların çokluğuna şahit oluyoruz.

Soru şu: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli yani Türk tipi başkanlık sistemi sonrasında yürütme erkinin doğrudan cumhurbaşkanının yetkisine verileceği anlayışı yerine “Tek adam, tek sorumlu… Türkiye’de böylece, bakanı olmasına rağmen ulaştırmanın da, bakanı olmasına rağmen ekonominin de, bakanı olmasına rağmen adaletin de, eğitimin de, ailenin de, hatta yargı bağımsız olmasına rağmen yargının da tek sorumlusu cumhurbaşkanıdır” algısını oturtan güç kimdir?

Ulaştırma Bakanı’nın “Maalesef verilerin çalınmasına engel olamadık” beyanını kendisine kim, hangi amaçla söyletmiştir? Ulaştırma Bakanı’nın beyanının hemen üzerine Anadolu Ajansı’na Türkiye’nin siber güvenlik gücünden bahseden haber neden konulmuştur?

Soru çok. Cevabı ise Erdoğan değil.