FİZİK bilimi kabaca iki
ana ölçekte değerlendirildiğinde, mikro ölçekte Kuantum Kuramı ile bilimsel
veriler toplanıp ona göre değerlendirilir. Makro ölçekte ise klasik fizik
günlük hayattaki olayları anlamada etken rol oynamaktadır.
Günlük
olayların klasik fizik ile açıklandığı artık genel kabul görmüştür. Zira hemen hemen
her insan böyle bir olaya ya şahit olmuştur ya da günlük hayatta kullandığı bir
alet/cihaz vardır. En azından otomobil ve benzeri taşıtlar böyle bir çerçevede
işlem görürler.
Boyutlar
açısından bakıldığında metrenin milyarda biri ölçeği ve altındaki olaylar mikro
ölçek sınırları içerisine girip Kuantum Kuramı ile açıklanır. Bu sınırdaki maddeler
arasında atom, atom altı parçacıklar ve moleküller ile bunlarla ilgili yapılar
sayılabilir. Günümüzde bunların sınırları giderek artmıştır.
Yukarıda
yazılmış olan Kuantum Kuramı’nın geçerlilik bölgesi olan metrenin milyarda bir
ölçeği, şimdilerde tam olarak 1 nanometreye karşılık gelir. Günümüzde
nanoteknoloji, dördüncü sanayi devriminin iki ayağından biridir.
Nanoteknolojinin omurgası ise nanoparçacıklardır. Bu alanlar şimdilerde birer
bilim dalı olarak kabul gördüğü gibi, bu alanda uzmanlar da yetişmeye
başlamıştır. Türkiye’de de bu alanda çok sayıda temel bilim programları,
mühendislik ve lisansüstü programlar açılmıştır.
Bütün
dünyada teknolojinin en büyük yatırım çektiği alanlardan birisi dijital
teknoloji, diğeri ise nanoteknolojidir. Türkiye’de dijital teknolojinin kritik
eşiği aştığını her zaman ifade ediyoruz. İHA ve SİHA gibi teknolojiler bunların
en büyük delilleridir. Ancak bu teknolojilerin dar siyâsî alana hapsedilmesi
için tutum sergilemek gelecek nesle hakarettir ve ihanettir.
Nanoteknoloji
alanında Türkiye’de yeteri kadar uzman vardır. Ancak teknolojik ürün açısından
yeterli iyimserliği burada söylemek zordur. Çünkü bu durum formel alan dışında
aidiyet hissedenlerin müdahalesiyle karşı karşıyadır.
Nano
ölçekteki alan atomdan büyük, hücreden küçük ölçekte olduğu için teknoloji,
sağlık ve çevre açısından çok önemlidir. Kuantum Kuramı’nın nanoteknoloji alanı
dışında sınırsız uygulamaları vardır.
Kuantum
Kuramı, metrenin milyarda bir ölçeğinde ve bu ölçekteki ışık ile olan
etkileşimleri çok dikkat çekicidir. Bunlar bilindiği için Batı’da ve ABD ile
Japonya gibi ülkelerde mühendislik ve sağlık alanında kuantum ders olarak
anlatılmaktadır. Türkiye’de iki yüzden fazla üniversite bulunmasına karşın
sadece on tane üniversitede Kuantum Kuramı (mühendislik fakültelerinde) ders
olarak anlatılmaktadır.
Ayrıca
Kuantum Kuramı sağlık alanında geniş uygulamalara sahip olmakla birlikte, tıp
fakültelerinde temel fizik ve biyofizik gibi kısıtlı alanlarda kalmaktadır.
Bildiğim kadarıyla Türkiye’de hiçbir tıp fakültesinde Kuantum Kuramı
anlatılmamaktadır. Buna karşın kanser araştırmalarının omurgasını ise Kuantum Kuramı
oluşturmaktadır. Böyle bir çelişki ülkede neden devam eder?
Hastanelere
girildiğinde görülen Röntgen (X-ışını), Manyetik Rezonans görüntüleme (MRI), ultrason
ve EKG gibi bütün grafikler tamamen fizik kurallarına göre işlemektedir. Kaç
tane hekim normal olarak Bragg Yasası veya X-ışını kırınımını fizikçi birinden
dinlemiştir? Tamamen üretilen cihazların kullanımına yönelik birer tecrübe ile
yol alınmaktadır. Bu tecrübe elbette önemsenmeyecek düzeye indirilemez. Yalnız,
temel araştırmalarda ve uzman hekimlerin kişilere göre tedavide tercih
edebileceği özel yollar Kuantum Kuramı’nın temellerinin bilinmesini gerektirir.
Kuantum
Kuramı bilindiğinde, hekimlerin tedavilerinde sınırsız tekniklerin
geliştirilebileceği de unutulmamalıdır. Kuantum etkilerin gözlendiği
nanoparçacıklar, özellikle kanserli hücrelerin teşhis ve tedavisinde iyi
sonuçlar vermektedir. Bu nanoparçacıkların neler olduğunu bilmeyen bir hekimin
her defasında deneme yanılma yerine iradeli olarak nanoparçacıkları tercih
etmeli olduğunu görebiliriz. Böyle nanoparçacıkların, tek domenli süperparamanyetik
nanoparçacıkların olduğu genelde gözlerden ırak oluyor. Her nanoparçacığın
kanserli hücrelerde kullanılamayacağını özellikle belirtmek gerekir.
Bir
ışık tanesine “foton” denir. Her bir foton frekansına göre ne tür bir ışık
tanesi (fotonu) olduğu adlandırılır. Dalga boyu küçülüp frekans arttıkça radyo
dalgalarından mor ötesine, oradan da X-ışını ve Gama ışınlarına kadar çok geniş
bir spektrumda foton türleri elde edilir. Radyo dalgalarının bin metre, Gama
ışınlarının ise metrenin milyarda birinin on milyonda biri kadar küçük dalgalardır.
Buna göre foton farklılıkları da çoğalıyor.
Kuantum
Kuramı ölçeğinde çalışan fotonlara bakıldığında, mor ötesi ve Gama ışınları
gibi yüz bin metre genişliğinde değişen ölçekte fotonların olduğu görülür. Bu
kadar geniş bir alanda fotonlar ile çalışmak sınırsız sayıda cihaz üretmek
demektir.
Mor
ötesi frekansa sahip bir ışık atoma çarptığında enerjisinin tamamını verirse
elektron kopar. Bir X-ışını atoma çarptığında enerjisinin bir kısmını atomun
elektronuna aktararak onun hareket etmesini sağlar. Eğer Gama ışını bir atoma
çarpıp bütün enerjisini kaybederse bu kez de atomdan elektron (negatif yüklü
parçacık) ve proton (pozitif yüklü parçacık) koparılır. Bu olayların
sıralamasına bakıldığında, Gama, X-ışını ve mor ötesi ışınların en yüksek
dereceli yüksek enerjili ışıklar olduğu görülür.
Bu
ışıklara doğrudan gözle temas edilmeyeceği sanırım anlaşılıyordur. Zira görünür
ışıklar ya da insan gözünün gördüğü ışıklar metrenin milyonda biri büyüklüğünde
olup, Gama ışığından on milyon kat daha büyüktür. Eğer görünür bölge ışığı
değil de Gama ışınları insanın gözüne gelirse, göz göremediği gibi, bu ışıklar
insan bedenine nüfuz edip çok sayıda hasara neden olurlar.
Bilindiği
üzere evrende her şey hareket hâlindedir. Bu öyle bir harekettir ki, bütün
gerçekleşmiş olaylar birbirini tekrar edebilen duran dalgalardan (tam
dalgalardan) oluşan bir yapıdadır. Diğer bir ifadeyle, büyük sistemlerden en
küçük parçacıklara kadar her maddeye bir dalga eşlik eder. Zira maddeler bu
şekilde ilerleme hareketi yaparlar. Bu hareket hem makro ölçekte, hem de mikro
ölçekte birer etiketleme ve ajan görevinin yanında sağlık alanında da geniş
fırsatlar sunmaktadır.
Kuantum
açısından maddelerin dönüş yönüne göre iki konuşlanma vardır. Bu iki konuşlanma
arasında kuantum enerji farklı oluşur. Bu farkların gerçekleşmesi ancak rezonans
durumuyla gözlenip açıklanabilir. Rezonans kısmını fizikçilere bırakıp,
sağlıkta ne kadar güzel bir teşhis ve tedavide kullanıldığına bakalım.
Bilindiği
üzere evrende her şey hareket yani titreşim hâlindedir. İnsan bedenindeki
hücreler de tam olarak kendisini tekrarlayabilen bir titreşim yani frekans hâlindedirler.
Normal bir hücre bozulup kanserli hücreler hâline geldiğinde
titreşimleri/frekansları ve yapıları da değişir.
Kuantuma
göre insanlığın elinde sınırsız sayılabilecek sayıda ışık foton frekans değeri
vardır.
Normal
hücre ile kanserli hücre titreşimleri etiketlenip insana zarar vermeden teşhis
sağlanabilir. Tedavide ise frekans değerleri değişen hücrelerin sağlıklı hücre
değerlerine geri gelmesi için karşı frekans gönderilip normal hücre gibi
titreşmesi sağlanır. Böylece kanserli hücre, normal hücre gibi titreşim
hareketi yaptıkça kanserli hücre şeklinde titreşim sağlamasına neden olan
etkenleri de başından def eder. Böylelikle kanserli hücre, insana hiç zarar
vermeden tedavi edilir.