MEVCUT evrende en yüksek
hızın ışık hızı olduğu biliniyor. En azından dış müdahale veya insan eli değmediği
müddetçe bu böyledir. Ancak ışıktan hızlı dalgaların olması akla uzak değildir.
Böyle
bir ifade, not düşüldüğünde ve bilimsel olarak zikredilmediği durumda afaki bir
malûmat olarak kalacaktır. Ancak özellikle Batı eksenli bir bilimsel veri
ortaya konulduğunda ise hikmetinden sual olunmaz noktasına gelinecektir.
İnsanlık
hâli işte, Batı’dan ne gelirse hiç mihenge vurmadan kabul etme meyli tedavüle
giriyor. Böyle bir bakış tamamen fikrî köleliğin deşifreleridir.
Bir
koyunun gövdesi yarıldığında iç organları ortaya çıkar. Bir ağacın kabuğu soyulduğunda
gövde görünür. Meyve soyulup derinlere nüfuz edildiğinde ise çekirdeğe
ulaşılır. İnsanın maddî bedeninde neler olduğu ise herkesin malûmu. Ancak
insanın manevî dünyası yarıldığında neler çıkacağı bir sırdır.
Işığın
tek adedine “foton” denildiğini biliyoruz. Işık hızında hareket eden foton
yarıldığında, gövdesinden ışıktan daha hızlı hareket eden dalgalar ortaya
çıkar. Evet, yanlış duymadınız, ışıktan daha hızlı hareket eden dalgalar!
Bunlar
o kadar hızlı hareket ederler ki fotonun dışına çıkmayı akıl erdiremezler. Bu
nedenle günlük hayatta şimdilik bir kullanımı görünmüyor. “Faz hızı” denen bu
durum, garip sırları da beraberinde taşır.
Fotonun
gövdesinden çıkarılacak dalgaların en azından şimdilik nasıl kontrol edileceği
muammadır. Ancak bu bilginin varlığı günlük hayatta ispatlanmış durumdadır.
Işık hızına grup hızı olarak bakıldığında, gövdesindeki dalgaların faz hızından
daha yavaş olmaları garipsenebilir. Böyle bir durum saatte yüz kilometre hızla
hareket eden bir trenin üzerinde on kilometre hızla koşan bir aksiyon oyuncunun
hareketine benzer. Yere göre yüz on kilometre hızla ilerleyen aksiyon oyuncusu
trenin içende varlık gösterir.
Böyle
bir bilgi başlangıçta teorik olarak biliniyordu. Bu bilgi ortaya atıldığında, Max
Planck tarafından Kuantum Kuramı ortaya konulalı henüz 24 yıl olmuştu. “De
Broglie Dalgaları” olarak isimlendirilen bu bilgi, 1927 yılında Bragg
tarafından X-ışınları için önerilen kırılma kuralına benzer bir durum ile ilk
desteği aldı. 1927 yılında Davisson ve Lester Germer, nikel bir hedefi elektronlar
ile bombardıman ettiğinde X-ışınları gibi kırılıyorlardı. Bu durum ışığın
gövdesinde ışıktan daha hızlı dalga hızlarının varlığına bilimsel ilk destekti.
Ardından
Fresnel kırılmasına benzer şekilde, nötr atomların yansıma benzeri deneyleri de
Broglie hipotezinin atomlar için uygulandığını ortaya koydu. Nihayet, yirmi üç
yıl önce Fullerene büyüklüğündeki moleküllerinde X-ışını gibi bir kırılım
gösterildi. Bütün bu maddelerin ışık gibi kırılma özelliklerinin bilimsel
kanıtları mevcuttur.
Buna
göre bir madde çok iyi izole edilirse, De Broglie kuralında olduğu gibi,
maddenin ışık gibi davranması sağlanabilir.
Bu
duruma en iyi örnek ise, bir maddî parçacık olan elektronun kutuya
hapsedilmesiyle ortaya çıkan harekettir. İzole bir kutu içindeki elektron, kutu
içinde ışık karakterinde hareketler sergiler. Böyle bir durumun en iyi
kullanıldığı alan ise elektronun piyasada dolaşan serbest elektron gibi her
enerji değerini almayacak olmasıdır.
İzole
elektronun belirli enerjide ve belirli dalgalarda hareket edecek oluşu, maddeye
galebe çalmaktır. Böyle bir elektron hastalıklı bir bölgede uygulandığında,
hastalıklı hücrelere hükmetme anlamına gelecektir. Böyle bir durumun kanserli
bölgelere uygulanması da kanserli dokuların değiştirilmesi anlamını taşır.
Böyle
bir işi yapmak aslında çok kolaydır. Kanserli dokular zırh ile çevrelendiğinde,
bu kafes içine gönderilecek elektronlar dışarıdaki elektronlardan faklı hareket
edeceğinden, kanserli hücrenin hangi düzeyde olması isteniyorsa o şekilde bir
duruma evirilmesi sağlanacaktır. Bu durum ise tam olarak kanserin yok edilmesi anlamına
gelir.