EVRENDEKİ ışıkların sadece
yüzde biri insan gözünün görebileceği sınırlar içerisindedir. Geri kalan yüzde
doksan dokuzluk kısım ise ancak teknolojik aletlerle anlaşılabilir. İnsan
gözünün gördüğü yüzde birlik kısım çok dar bir alandır.
Göz
hekimleri bilir, görme kusurları, “görünür bölge” olarak adlandırılan yüzde
birlik kısımda da görmeme başladığında ortaya çıkar. Yani yüzde birlik kısımda
da görmeme ortaya çıktığında göz kusurlarından bahsediliyorsa, varın,
insanoğlunun yüzde doksan dokuz görmediği bölgeyi düşünün! Diğer bir ifadeyle,
insan, evrendeki mevcut ışıklara göre gerçekten çok cahil durumda kalıyor.
Teknolojik
cihazlar ile bunların varlığı anlaşıldığında insanın görmediği yüzde doksan
dokuzluk bir ışık âlemi daha var. Bunun keşfedilip insanlık yararına sunulmaya
başlamasının üzerinden sadece bir asır geçti.
Asrın
başında kuantum fiziği ortaya atıldığında insanlık tarihinde bilinmeyen nice
olay anlaşılmaya başlanmıştı. Modern bilim ya da Kuantum Kuramı insanlığa yeni
bir kapı araladı. Atom altı dünyalarda ve ışık boyutlarında yepyeni ve sınırsız
bir bilim okyanusu keşfedildi.
Metrenin
milyarda bir ölçeğindeki bütün olayları Kuantum Kuramı ile açıklamak insanlığa
en doğru bilgileri veriyor. Bunun yanında Kuantum Kuramı’nı her olayla
kullanmak içinse evrendeki ışıkların etkileşimlerini dikkate alarak yapmak
gerekiyor. Evrendeki ışıkların hangileri madde, eşya, insan, hücre veya benzer
şeylerle etkileşiyorsa, bunların tamamı Kuantum Kuramı ile açıklanınca
anlamlıdır.
Madde
ile ışığın etkileşiminin esas alınması doğrudur. Evrendeki sınırsız sayıdaki
ışığın her bir tanesine “foton” denir. Yani ışık, bilardo topları gibi
sayılabilecek özellikteki taneciklerden oluşur. Hızı çok yüksek olduğu için
insanlar ışıkları sürekli olarak görürler. Gerçekte ise tane tanedirler. İşte
bu tanelerden her biri olan fotonlar, enerjilerine göre ayırt edilirler. Bu
fotonlar aynı bilardo topu gibi işlem görürler ancak kütlelerinden
bahsedilemez; tek fark budur.
Madem
ışık parçacık/tane olarak böyle işlem görüyor, öyleyse madde ile etkileşmesi de
kaçınılmazdır. Bunun tek şartı, bir ışığın enerjisinin maddenin enerjisinden
büyük ya da eşit olmasına bağlıdır. Yani her ışık madde ile etkileşime geçemez.
Madde
ile etkileşime geçip Kuantum Kuramı ile açıklanması için en azından
enerjilerinde değişmeler beklemek gerekir. Zira ışık her zaman kendi hızında
hareket etme eğilimini devam ettirecektir.
Işıkların
madde ile etkileşimlerine üç farklı yolla bakılabilir: Birincisi, mor ötesi bir
ışık atoma/maddeye çarptığında enerjisini atoma vererek atomdan bir elektron
koparılmasına neden olur. Yüksek enerjili bu mor ötesi ışığın enerjisini alan
elektron da bağlı olduğu atomdan/maddeden ayrılarak serbest hareket etmek
isteyecektir. Bir pozitif yüklü parçacık arayarak gidip ona sarılacaktır.
Mor
ötesi ışığından biraz daha kuvvetli olan X-ışınları ise bir atoma/maddeye/cisme
çarptığında hem maddeden bir elektron koparacaktır, hem de gelen X-ışınının bir
kısmı saçılacaktır. Hastanelerde Röntgen dediğimiz cihazın bulunduğu odaya
sadece hastanın kabul edilip hasta yakınlarının cihaza alınmamasının nedeni,
saçılan ışıktır. Saçılan ışık da X-ışını mertebesinde olduğu için bu ışık ile
temas istenmemektedir. Bu ışığın diğer bir adı da radyasyondur. Hatırlanırsa
X-ışını (Röntgen) ile kemikler görülmektedir. Yani bu ışık insanın deri ve et
kısımlarından kemiklere kadar içeriye girebilmektedir. Bu ışığın insan gözünden
içeriye girdiğini düşünün bir de…
“Röntgen
ışığından daha kuvvetli bir ışığı atoma/maddeye/cisme gönderirsek ne olur?”
diye düşünmeden edemiyoruz. Evet, Gama ışını olarak adlandırılan ve
hastanelerdeki Röntgen (X-ışını) ışınından daha kuvvetli (enerjisi daha yüksek)
bir ışık atoma/maddeye/cisme çarptığında, o cisimden bir elektron, bir de
pozitif yüklü parçacık koparır. Hemen hemen enerjisinin bütün kısımlarını
maddeye aktarır. Elektron koparılınca, Röntgen ışığı gibi düşünülebilir belki
kemiklere varıp durması. Ancak pozitif yüklü parçacık (pozitron) maalesef
atomun çekirdeğinden koparılmaktadır. Yani Gama ışınına bir insanın maruz
kalması çok kötü bir durumdur. Madenin yapısını bozmaktadır.
Buraya
kadar sıralanan mor ötesi, X-ışını (Röntgen) ve Gama ışını türü ışıkların nüfuz
derinliği ve yıkıcı özellikleri sağlık açısından insan vücudunda istenmeyen hücrelere
uygulanmasıyla yararlı hâle dönüşecektir. Gama ışını, uzman bir ekip tarafından
sadece kanserli bölgeye gönderildiğinde, o kanserli hücrenin bozulmasına ve yok
olmasına neden olacaktır.
Bu
ve benzeri durumlar günlük hayatta sağlık için sınırsız fırsatlar sunmaya devam
ediyor.