Kuantum politika mı, yoksa dayatma mı?

Siyasette olan manevralar ve ayak oyunları bir kuantum politika olmayıp, statükonun ucu olarak klasik görüşün dayatılmasından başka bir şey değildir. Yani eski fikir düşüncesidir. Kabulü mümkün değildir.

İNSANIN en büyük yanılgısı, anlık, fâni ve hazır lezzetlerin aldatıcılığını görmemesidir. Bunun en büyük nedenlerinden biri, nefsanî olguların tatlı gelmesiyken diğeri ise fikir açısından köleliğin dibinin yaşanmasıdır.

Nefsin arzu ve beklentileri ile hazır lezzetten beklentiler birbiri ile uyuşur. Bu durumlar maddî olarak düşünüldüğünde görünen birer netice olduğundan, gerçek anlamda tedbir alınabilecek durumları da oluştururlar. Görünen köy kılavuz istemediği için, ortaya konulan olumsuz düşünceler hızlı bir şekilde analiz edilip onlara karşı çözüm üretilebilir.

Türkiye’deki siyaset için “Dün dündür, bugün bugündür” ve “Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir” ifadeleri maalesef güncelliğini koruyor. Bu durumun iki bakış açısı vardır: Birincisi, gerçekten kuantum politika olarak klasik pencereden farklı bir çözüm önerisi için geliştirilmiş olmasıdır. Yani maya, doku ve gelenek için çözüm önerisi amacıyla kuantum politika takip etmek son derece olumlu bir tutum olarak görülebilir.

Kuantum politika, ABD, Rusya ve Avrupa ülkelerinin sıklıkla başvurdukları dış politikanın bir çözüm yoludur. Türkiye ise kaliteli kuantum politikayı özellikle Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasında kullanmaktadır.

Türkiye siyaseti için diğer bir yol ise klasik görüşün ayak oyunları olarak görülebilecek manevralardır. Bunların kuantum politikayla hiçbir alâkası yoktur. Türk siyaseti için “Dün dündür, bugün bugündür” ve “Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir” ifadeleri klasik fizik çerçevesince alevlendirilmiş bir durum olarak duruyor.

Bu durumun kuantum politikadan ayrıldığının tarihî bir örneği ile aşikâr edilmesi gerekir: Evlenmeden önce bir çocuk sahibi olan teorik fizikçi Albert Einstein’in kuantum fiziğine ikinci kişi olarak destek vermesinin yanında klasik dünya görüşünü savunması manidardır. Albert Einstein, “fotoelektrik olay” ile kuantum mekaniğinin oluşmasına bilimsel destek veren ikinci kişidir. Bu nedenle fotoelektrik olayını keşfetmesiyle Max Planck’ın “Kara Cisim Işıması” olayına da destek vermiştir. Planck 1918, Einstein ise 1921 Nobel Fizik Ödülünü bu sayede almışlardır. Gelin görün ki, Albert Einstein, Sir Isaac Newton’un dünya görüşüne sahip biri olarak yaşamıştır.

Aynı Albert Einstein, “Tanrı mahirdir ama asla kötü niyetli değildir” demiş, aynı zamanda, “Fikrimi değiştirdim, Tanrı belki de sahiden kötü niyetlidir” diye eklemiştir. Her iki sözün sahibi olan Einstein, acaba neden böyle bir manevra yapmak istemiştir?

Bu durumla siyaseti birebir örtüşmektedir. Zira Albert Einstein’i Sir Isaac Newton’un dünya görüşüne sahip çıkmaya iten neden, klasik ve statik dünya görüşüdür. Kasıt, niyet ve bir plân vardır. Klasik görüş statükodur ve kişiye tükürdüğünü yalatılır. 

Siyasette olan manevralar ve ayak oyunları bir kuantum politika olmayıp, statükonun ucu olarak klasik görüşün dayatılmasından başka bir şey değildir. Yani eski fikir düşüncesidir. Kabulü mümkün değildir.