Kristalize bir yapılanmayla nasıl mücadele edilir?

Üç buçuk yıllık süreçte, Liderimizin tek tabanca mücadelesine rağmen kurumlarımızda ve sivil toplum kuruluşlarında âdeta bir antibiyotik tedavisi yapılmıştır. Fakat bu tedavi, FETÖ’nün kristallenmesine ve de maalesef yararlı kurumlarımızın da zarar görmelerine neden oldu. Ancak FETÖ de bunu istiyordu. Peki, ne yapılmalıydı?

SON bir aydır dünya gündemi Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve kitlesel ölümlere yol açan Corona virüsüyle meşgul…

Bir haftadır söz konusu virüsün kimlik değiştirdiği ve tıbbî mücadelenin tekrar ilk günkü kırmızı alarm seviyesinde seyrettiği konuşuluyor.

Doğrusu her virüsün yeteneğidir kimlik değiştirmek…

Virüs, yapısında kendisine ait bir genom taşır. Ve bu genomu çevreleyen bir zırha sahiptir.

Kendisi gibi gözle görünmeyen birkaç sınıf organizmaya sızarak o organizmanın kimliğini ele geçirir ve içinde çoğalmaya başlar.

Bu organizmalardan bir sınıf da bakterilerdir.

Bir hastalık bakteri kökenli ise, onu iyi etmenin yolu antibiyotikten geçer.

Ancak her antibiyotik, vücuttaki yararlı bakterileri güçsüz hâle getirir.

Bir virüsün bakteriye sızarak vücûtta hastalığa sebebiyet vermesi üzerine yapılan antibiyotikli tedavi, her ne kadar vücûdu toparlıyor gibi görünse de virüse karşı galibiyet getirmez.

Yararlı bakterilerin zarar gördüğü bu tedavi sürecinde virüs kristalize olur ve vücûttan doğrudan atılmadıkça bakteriyofaj içinde kimlik değiştirir, mutasyona uğrar.

Virüsle mücadelenin en geçerli yolu, aşıdır. Ancak aşı için öncelikle virüsün tanımlanması lâzımdır.

***

FETÖ, tıpkı bir virüs gibi kendi genomuna sahip şekilde üzerine kuşandığı dindarlık zırhı ile toplumumuzda ve de Devletimizde yer yer yaşam alanları bulmuştur.

Bu yaşam süreci içinde topluma ve Devletimize yararlı toplulukları, sivil toplum kuruluşlarını, eğitim ve gençlik başlıklı sahaları süzmüş, bu alanlara sızmış ve yıllar içinde kendi genomunda var olan DNA'yı bu alanlara kabul ettirerek Ezoterik bir İslâm kurgulamak ve topyekûn tüm vatan toprağının işgali için dehşetli bir hastalık ortamı oluşturmuştur.

***

7 Şubat Krizi ve 17/25 Aralık'tan sonra dahi ciddiye alınmayan bu hastalık, 15 Temmuz işgalci darbe girişiminin üzerine âdeta sonu gelmez bir ateş olarak milletimizin canına kastetmiştir.

Milletimiz, sokakları doldurarak ve şehitler vererek bu havale ateşinin üzerine buz olup düşmüştür.

Üç buçuk yıllık süreçte ise, Liderimizin tek tabanca mücadelesine rağmen kurumlarımızda ve sivil toplum kuruluşlarında âdeta bir antibiyotik tedavisi yapılmıştır.

Fakat bu tedavi, FETÖ’nün kristallenmesine ve de maalesef yararlı kurumlarımızın da zarar görmelerine neden oldu. Ancak FETÖ de bunu istiyordu.

Peki, ne yapılmalıydı?

***

Virüsle mücadelenin ilk yolu aşı, FETÖ ile mücadelenin ilk yolu da öyle…

FETÖ'yü tanımlamak için evvelâ net Hanif çizgiye sahip İslâm eğitimini topluma kazandırmalı, İslâm'ın özgürlüğü ile müşerref olan Müslümanın bizzat FETÖ ve türevi her virüsü bütün yaşam alanlarında fark etmesi sağlanmalıdır.

Bu durumun Cumhuriyet’e geçiş sürecinde dahi asla ödün verilmeyen ve devleti milletiyle bir kılan Hanefî-Maturidî çizginin devlet felsefesini besleyen ve hem toplumla, hem de bireyle doğrudan buluşan, resmî anlamda Diyanet İşleri Başkanlığı ve akademik anlamda ilâhiyat ve sosyoloji uzmanlarının bir araya gelmesiyle yapılacak münevver bir çalışmayla temellendirilmesi gereklidir.

Çünkü sadece FETÖ değil, Selef-i Sâlihîn kavramı arkasına saklanan ve ülkemizi Ortadoğululaştırmak isteyen Hâricî akıl ile Şia’nın şirinleştirilmesi çabaları, en az deizm ve ateizm kadar bekâmız için tehdittir.

O hâlde devlet, kendi millî kodlarına yönelerek ilk aşamayı geçmelidir.

Bu toplumsal sistemi kazanabilmek için tüm terör örgütlerine karşı merkezî bir akıl, merkezî bir yöntem ve merkezî bir strateji inşâ etmek adına yargılamadan rehabilitasyona, eğitimden istihbarata tüm mekanizmaları tek motorda toplamamız şarttır.

Bu çerçevede bir “Merkezî Bilgi Koordinatörlüğü” kurulmalı, her bilgi en ince detayıyla en iyi şekilde yönetilmeli, tüm iddialar, soruşturma evrakları bir havuzda toplanıp kurulu analiz merkezinde sebep-sonuç ilişkileri sürekli şekilde soruşturularak incelenmelidir.

***

FETÖ kimlik değiştirmiş, muteber kuruluşlarımıza sızmış, sağ veya sol, dindar veya lâik demeden tüm toplumsal kesimlerde yeni hayat alanları kurmuştur.

Onunla mücadelede dindarların da, lâiklerin de, sağın da, solun da evvelâ ortak vatanperver çizgiyi belirlemeleri ve bu çizgiden milimetreyle dahi sapan, kodlarında virüs genomu taşıyan patojenleri etkisiz hâle getirmeleri gerekir.

Bunu sağlayacak ve mücadelemizi aşılayacak birincil kuvvet Hanif damar, ikincil kuvvetse “Her türlü müstemlekeye  hayır!” diyen vatanperver ruhtur.

Bu kuvvet ve bu ruh, damarlarımızdaki asıl kanda mevcûttur!