Kredi, yurt ve faiz

Öğrenci e-Devlet paneline bakma gereği duyduğunda, karşılaştığı manzara, onu “Nasıl ödeyeceğim?” endişesine sevk eder. Çünkü vaktinde ödenmeyen/ödenemeyen kredi, katlanarak artmıştır. Geçen gün, tam da bu konudan mustarip üç öğrencinin borcuna şahit oldum. Hakikaten, faiz uygulanarak yansıtılan borç tutarı, henüz herhangi bir işe yerleşmemiş gençler için servet düzeyindeydi…

DEVLETİ ayakta tutan amillerin başında, vatandaşlarına sunduğu sağlık, güvenlik, adalet ve eğitim hizmetleri gelir. Aynı zamanda aksamaması gerekir.

Başlıktan yola çıkarak, ele alacağımız konuyu tahmin etmeniz zor olmayacak. Ancak “faiz” ekini merak ettiğinizi düşünüyorum; tıpkı benim gibi…

Günümüzde, yolu “yükseköğrenim” ile kesişmeyen aile bireyi neredeyse “yok” denecek kadar azdır.

Evlâtlarımızın -lise eğitimini tamamlar tamamlamaz- hayâlini kurdukları üniversite sınavları süresince duyduğumuz heyecan, kep fırlatma ile taçlandığında yerini tarifsiz bir sevince ve mutluluğa bırakıyor. Heyecanımız ve sevincimiz, hatta kederimiz bununla da sınırlı değil. Mezuniyet sonrasındaki istihdam olasılığı da buna dâhil… Bitirdiği alanda istihdam edilmesi ise arzulanan bir sonuç.

Buraya kadar her şey yolunda ama bu yolculuğun bir de ara durağı var. O da öğrenci ağzıyla “KYK”…

Kısa adı “KYK” olan, ön lisans, lisans, master ve doktora öğrencilerinin yanı sıra ÖSYM sınavında ilk 100’e giren öğrenciler ile amatör millî sporcu olan öğrencilerin normal öğrenim süresinden fazla ek süre öğrenim görmemek koşuluyla eğitim gördükleri süre zarfında aldıkları bursa verilen isim...

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, bursu, “Yükseköğrenim gören başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere 5102 sayılı Yüksek Öğrenim Öğrencilerine Burs/Kredi Verilmesine İlişkin Kanun hükümlerine göre karşılıksız verilen para” olarak tanımlamaktadır.

Bunun haricinde, yükseköğrenim gören Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrencileri maddî yönden desteklemek, sosyal ve kültürel gelişmelerini kolaylaştırmak amacıyla, devam ettikleri yükseköğretim kurumlarının normal öğrenimi süresince verilen “öğrenim kredisi” ile yükseköğretim kurumlarında bir öğrenci için cari hizmet ödeneği karşılığı, Bakanlar Kurulunca tespit edilen miktarın, Devlet katkısı dışında kalan ve borçlanma karşılığı kurumca öğrenci adına öğretim kurumu hesabına ödenen “katkı kredisi” var.

Kredi borçlarının ödenmesi

Kurumdan öğrenim ve/veya katkı kredisi alan öğrencilerin borcu, kredilerinin verildiği tarihten normal öğrenim sürelerinin bitimine kadar geçen veya herhangi bir sebeple kredisinin kesildiği tarihe kadar kredi olarak verilen miktarlara, Türkiye İstatistik Kurumu’nun elde ettiği Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi’ndeki artışlar uygulanarak hesaplanacak miktarın ilâve edilmesi suretiyle tespit edilmektedir.

Şimdi teknik bilgilerin gölgesinden sıyrılarak asıl soruna ulaşalım: Yükseköğrenim gören öğrencilerin eğitim süreleri sayılıdır ve çarçabuk biter. Onları hayata hazırlayan istihdam ya da kendi işini kurma süreci başlar. Buna paralel, öğrenim ve katkı kredilerinin geri ödenmesi de...

Ödenmedikçe reel faiz politikasından etkilenen ana borç, su yemiş süngere döner. Öğrenci e-Devlet paneline bakma gereği duyduğunda, karşılaştığı manzara, onu “Nasıl ödeyeceğim?” endişesine sevk eder. Çünkü vaktinde ödenmeyen/ödenemeyen kredi, katlanarak artmıştır.

Geçen gün, tam da bu konudan mustarip üç öğrencinin borcuna şahit oldum. Hakikaten, faiz uygulanarak yansıtılan borç tutarı, henüz herhangi bir işe yerleşmemiş gençler için servet düzeyindeydi.  Yakınıp duruyorlardı. “Bana malzeme verdiniz çocuklar!” dedim ve bu hafta Devlet’in yükseköğrenim gören öğrencilere sunduğu yurt ve burs hizmetinin yanında, öğrenim kredilerinin geri ödenmesinde devreye giren “faiz” dalgasından etkilenen gençlerimizin sesi ya da dalgakıran olmaya karar verdim.

Yerçekimini yeniden keşfetmeye gerek yok. Çözümü oldukça basit: “Öğrenim ve katkı kredisi borçlarından birini ya da her ikisini alan öğrenci, devam ettiği öğrenim kurumunun normal öğrenim süresinin bitiminden iki yıl sonra başlamak üzere, kredi aldığı kadar sürede ve aylık taksitler hâlinde ödemekle sorumlu tutulur” ibaresinde küçük bir tadilâta gidilmesi ve bu kapsamda, öğrencinin kamu/özel sektörde istihdamını ya da kendi işini kurmasını müteakiben “esnek ödeme” sisteminin devreye sokulması ve olabildiğince faiz ilâve edilmeden hâlledilmesi…

Böylelikle gençler, hem hayatın başında karamsarlıktan kurtarılmış olur, hem de kurum, ödediği rakamı ertelemeye ve yapılandırmaya, hatta affetmeye bırakmadan, zamanında tahsil etmiş olur.

İkinci yöntem, belki büyük külfet olarak görülebilir. O da 1961 tarihinde kurulan kurumun, kuruluş amacıyla örtüşen, yükseköğrenim gören ve maddî olanaklardan yoksun öğrencilerin maddî yönden desteklenmesini öngörüyor. Yani karşılıksız kredi…

Son olarak, kurumun kaybını asgarîye indirgeme, biraz da mezun olan ve işe yerleştirilen öğrenciler ile yeni başlayan öğrencileri sosyal bir faaliyet düzleminde buluşturmaktır ki, borcun geri ödenmesi ile her yıl güncellenen kredi birimiyle tahsil edilir ve öğrenim gören öğrenciye ulaştırılır.

Bizden söylemesi, daha doğrusu teklif etmesi…