
YUKARIDAKİ başlığın devamını müsaadenizle getirmek isterim: “Sinek gibi ezerler bizi.” Bu şekilde düşünmemi ve söylememi gerektiren mesele, son zamanlarda dünyada ortaya çıkan yeni/ yeniden oluşumun hangi istikamette ilerleyeceğinin belirsizliği, geçmişte çok güçlü olan ülke/ devletlerin eski güçlerinde olmamasına rağmen duygusal hesap yapan kişi/ müessese/ devletlerin onları hâlâ güçlü kabul eden algıları, rekabetin inanılmaz şekilde kızışması... Mevcut bu durum bize şu soruları sorduruyor:
1. Ülkemiz bu durumda ne yapacak?
2. Mensubu veya sahibi olduğumuz şirketler, vakıf ve dernekler, partiler, kooperatifler ne yapacaklar veya yapmalılar?
3. İlk dairede yer alan ben, ailem, çocuklarım, arkadaşlarım, kardeşlerim ne yapmalıyız?
Bir arkadaşımız yiyecek ve karakter ilişkisi hakkında konuşuyordu. “Kırmızı et yiyenler gözü kara olur, cesur olur. İnsan neyin etini yiyorsa onun mizacını bürünür!” dedi. Laf aramızda, bütün arzusu tavuk yiyenlere laf sokmaktı. Kasıta muhatap olan insanları da sevdiğim için canım muziplik yapmak istedi. “Ne yani, Türkler koyun eti yerler, koyun mudurlar? Hele son zamanlarda inek, dana eti de yaygın şekilde yeniyor. Biz inek gibi miyiz? Birtakım davranışlara bakarsan öküz etinin çok tüketildiği gibi bir zanna da kapılabiliriz. Davranıştan yola çıkılırsa tek tırnaklı tüketimi hakkında da fikir sahibi olabiliriz…” diye cümleleri pis pis gülerek ardı ardına sıraladım. Sonra dünyanın hâlini düşününce hepimizin anladığı anlamdaki “koyun gibi” sözünün aslında haksız bir ifade olduğunu fark ettim. Şöyle ki, bu sözün kastı, “Kendi fikirlerini oluşturmayan, sürekli önde gidene uyan, sadece hayatını sürdüren ve işini yapan insan”dır. Koyunların hayat tarzlarına baktığınızda eceliyle ölen koyuna pek rastlamazsınız. Sürünün peşinden giderek ölen koyunlar da çok nadirdir.
Kendi fikrini oluşturup dimdik durmak, gündemi, sistemi belirlemek öyle kolay ve basit bir iş değil. Bunun için iyi bir yetişme, güçlü bir mizaç, dayanıklılık ve birtakım doğuştan gelen liderlik gibi vasıflar lazım. Eğer gerçekçi olup bu özelliklerimiz yoksa içinde yaşadığımız toplumla, ülkenin takip ettiği istikametle uyumlu olmak gerekiyor. Artık yeryüzündeki herkes bilir ki toplum içinde yaşamak insan yaradılışı itibarıyla bir ihtiyaçtır, zorunluluktur. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü her harfiyle yaşanmaktadır. Peki, girişte bahsettiğimiz 3 soruyla “Koyun bile olmazsak sinek gibi ezerler bizi” sözü arasındaki alaka nedir?
Çok basit bir alaka var. Eğer dünyayı belirleyecek bir özelliğin, kaynakların, durumların, müktesebatın yoksa tek başına olmaya, tek başına hareket etmeye, istikamet tayin etmeye kalkışmak akıllıca bir hareket değildir. Tek başına hareket edebilecek vasıflara sahip insan sayısı dünyada o kadar da çok değil. Bu yazıyı okuyanlar arasında bile olsa olsa birkaç kişiyi geçmez. Takdir edersiniz ki onların kim olduğunu bilemem. Belki sizsiniz... Emin değilim. Yazının kalanını onlara da ayırmam doğrusu. Arzu ederlerse bire bir konuşuruz, yazışırız. Benim derdim, şahsım gibi koyun olmayı bari becermesi gerekenlere bu yazıyla bir şeyler söylemek... Aksi hâlde sinek gibi ezileceğiz…
Diyelim ki şirketimiz var veya bir STK ya da parti mensubuyuz. Hele etrafa bir bakalım. Amerika o kadar güçlü olmasına ragmen son 5 senede geçmişinde olmadığı kadar siyasî değişiklik ve belirsizlik yaşadı. Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda kaynıyor. Ortadoğu’nun durumu malûm. Güney Kore ve Japonya da hiç rahat değiller. Ortada Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkeler istikrarlarını muhafaza edebiliyorlar. Demek ki biz şu anda güvenli bir limandayız. İstikrarsızlık yaşayan ülkelerin mevcut hâllerinden kaynaklı piyasa, siyaset, uluslararası ilişkiler, üniversiteler, gönüllülük gibi alanlardaki açıkları kapatmak için fırsatlara sahibiz. Hemen koyun olup ülkemizdeki bu konularda çalışan sürülere dâhil olmalıyız. “Sen şucusun bucusun, şöyle yapmıştın, böyle demiştin” gibi saçma sapan şeylerle vakit kaybetmek ahmaklıktır. “Ben sürüye uymam” gibi körü körüne bulanık sulara atlamaya hiç mi hiç gerek yok. Şu anda dibi görünen sulardaki balıkları yakalamaya çalışmak hem doğru hem tatminkâr hem de geleceği belirleyici olacaktır. “Peki sürü nerede, nasıl dâhil olacağız?” gibi soruları bir sonraki paragrafta cevaplayalım.
Bireysel olarak da değişime göre konumlanabilmeliyiz. Ne tür gelişmeler oluyor? Nerelerde ne tür ihtiyaçlar ve imkânlar, kolaylıklar var? Yapay zekâ, sosyal medya, iletişim imkânları, 3D üretim imkânları, organizasyon kapasitesine bağlı fırsatlar… Bunların hepsi ümit vaad ediyor. Dünya coğrafyasında Türk cumhuriyetleri, eski Fransız sömürgesi ülkeler, ABD’nin politik yöntemlerle iş yaptığı Latin Amerika ülkeleri gibi yerler yükselen fırsatlar. Suriye’de muhalifler fırsatı gördü ve kısa bir sürede, minimum maliyetle rejimi değiştirdiler. Dünyada da ticarî, diplomatik ve beşerî fırsatlar hepimizi bekliyor. O yüzden ailenizi, çocuklarınızı, kardeşlerinizi, arkadaşlarınızı yönlendirerek bu fırsatları değerlendirmeyi teklif ediyorum. Tabii, burada kesinlikle ve kesinlikle Batılı fırsatçılar gibi olmamak ve değerlerimize göre hareket etmek şart.
Gelelim “Peki, sürü nerede, nasıl dâhil olacağız?” sorusunun cevabına… Devlet ve hükûmet daha mikro olan müesseseler ve şahıslara göre daha muktedir, daha mahirdir ve teferruatlı, çok boyutlu ve kapsamlı çalışabilir. O yüzden devletimizle, hükûmetimizle siyasî görüşünüz ne olursa olsun beraber hareket etmek lazım. Bağlı kuruluşların çalışmalarını takip etmeli, ürettikleri bilgileri, yöntemleri hızla öğrenip hayata geçirmelidir. Organize topluluklarla aktif ilişki ve iletişim hâlinde olmak zorunluluğu söz konusu. Bize gelen bilgileri dahil olduğumuz gruplarla paylaşmalıyız ki hep beraber ortak hareket edebilelim. Kimseyi kırmadan, lisanımünasiple eksiği, hatayı, yanlışı da güzel güzel söylemek şart. Aksi hâlde ufak tefek hatalar yüzünden niyetlerle akibetler arasında makas açılır.
2025 senesi önemli bir sene. 21. yüzyılın ilk çeyreğinin tamamlandığı bir seneye giriyoruz. Lütfen şunun farkında olalım: Uzun süreli yapamayışımız, ortamın belirsizliğinden değil; ortamın belirsizliği, bizlerin uzun süreli planlar yapmayışındandır. Uzun süreli yapanlar her hâl ve kârda daha iyi olurlar. Bunları da gelişmeleri iyi takip ederek yaparız. Mesela CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in durumuna düşmemek lazım. Eğer, “Beşar Esat’la masaya oturun, görüşün, birlikte hareket edin” dediği gün Cumhurbaşkanı olaydı ve CHP de iktidar olsaydı, söylediklerini yaparlardı. Tabii, gittiklerinde Beşar Esat’ın Moskova’ya kaçtığını öğrenmiş olurlardı. İşte devletle, hükûmetle beraber hareket edemeyenlerin, plansız, programsız kişi ve kuruluşların düştüğü durumlar budur. İbret almak lazım. Onları takip edenler de ne yazık ki kılavuzu karga olan insan olmuş oldular.