“KÖY” deyince akla ilk
olarak tarım ve hayvancılık gelir. Bu da insan besin kaynağının merkezi
olduğunu gösterir. Böyle yerleşim yerlerinin gün geçtikçe genel nüfus içindeki
yerinin azalması hiç de iyiye işaret etmemektedir. 2017 nüfus sayımına göre
yüzde 7,7’yi oluşturan köy nüfusu, seksen milyonu aşkın bir ülke nüfusu içinde
oldukça düşük bir rakamı oluşturmaktadır. Birçok konuda tarım toplumu
özelliklerini taşıyan bir ülke için gidişatın hiç de iyi olmadığını söylemek
zor olmasa gerektir.
Kademeli
olarak nüfus azalışının köy aleyhine işlemesi, hâliyle birçok yeni tedbiri de
beraberinde getirmiştir. Bunların başında eğitim-öğretimde “taşımalı sistem”
diye bir olgu oluşmuş, köylerdeki okul binalarına kilit vurularak öğrenciler
belirlenen merkezlere taşınmaya başlanmıştır. Böylece köylerde devletin
varlığını temsil eden eğitim kurumu ortadan kaldırılmıştır. Bir zamanlar
aydınlanmanın ve medeniyetle tanışmanın nişânesi olan kurumlar yok edilmiştir.
Düz
bir mantıkla bakıldığında olumlu yönün ağır bastığı söylenebilir. Öğrencilerin
birden fazla öğretmenle çalışma imkânı ve hizmet altyapısının daha düzenli bulunduğu
gibi artıları olan okullarda eğitim görecek olmalarının ilk plânda olumlu yönde
bir gelişme olduğu görülebilir. Sınıflardaki öğrenci sayısının 10’un altına
düştüğü, birden fazla sınıfın bir arada eğitim-öğretim görme durumunda olduğu
okullar için doğru bir yöntem olarak da düşünülebilir. Bununla birlikte,
zorunlu öğretime katılması gereken çocukların tamamını taşımalı eğitim-öğretime
dâhil etmek zorlaşmıştır.
Öğretmenin
köyde olmaması, köyü tanıma imkânı bulamaması, onu ne kadar çocuğun bulunduğunu
tespit etme imkânından da mahrum bırakmaktadır. Okul öncesi çağ çocuklarının
taşımalı sistemde yer bulmaması ve birinci sınıf öğrencilerinin taşımalı
sisteme adaptasyonunun zorluğu, eğitime karşı belirli bir tepkiyi de
beraberinde getirmiştir.
Okul
öncesi eğitim çağında olan çocuklar taşımalı sistemin dışında kalınca, son
yıllarda, ülkede köylere kadar inen anasınıfı uygulamasına da sekte vurulmuş
oldu. Zorunlu eğitim çağının dört yaşından başlamasının düşünüldüğü bir ortamda
okul öncesi eğitim hizmetinden köyleri mahrum bırakmak oldukça şaşırtıcıdır.
Bir tarafta bütün çocukların eğitim-öğretim imkânlarından eşit şekilde istifade
etmesi düşünülürken, diğer taraftan birçok çocuk aynı hizmetten mahrum
bırakılmakta ve bunda sakınca görülmemektedir.
Taşımalı
sistem aynı zamanda yeni bir ekonomik kaynak ikâme etti. Ekonomik imkânı olanlara,
öğrenci taşıma amaçlı minibüs taşımacılığına bir hareketlilik getirdi. Böyle
bir ekonomik gelişme yaşanınca, taşımalıya ihtiyaç olmayan birçok köy okulunun
da taşımalı sisteme dâhil edilmesi için gayret gösterenleri bu durum harekete
geçirdi. Ahbap çavuş ilişkisinin yaygın olduğu ülkede arzu edilen yönde karar
çıkarılması hiç de zor olmadı. Sayısız köy okulunun kapısına kilit vuruldu ve o
okulun öğrencileri de kendi köy okullarında eğitim-öğretimlerine devam etmekten
mahrum oldular.
Basit
bir örnek ile izah edecek olursak, bir yıl önce on üç civarında anasınıfı ve altmış
civarında ilkokul öğrencisi olan okulun, bir sonraki yılda gözle görülür bir
göç hâdisesi yaşanmamasına rağmen kapısına kilit vurulmakta sakınca görülmedi.
Okullar
sadece öğrencilerin eğitim-öğretim gördüğü kurumlar değildir. Köylüler,
okulları sayesinde İstiklâl Marşı duyuyor, bayrağının dalgalanmasından dolayı
gururlanıyor, millî bayramların coşkusunu yaşıyordu. Millî bayramlar, köyde
bulunan her yaştaki insanın katılımıyla coşku içinde kutlanmaktaydı. Bu
törenler insanların hem kendi çocuklarının beceri ve yeteneklerini görüp
izlemekten zevk almalarına, hem de ortak duygu ve düşünce etrafında
kenetlenmelerine vesîle oluyordu. Şu an köylerde millî bayram coşkusu kalmadı.
Köylerdeki okulların aydınlanmanın sembolü ve “biz” bilincinin yoğrulduğu
mekânlar olduğu unutuldu.
Uzaktan
eğitim ve köylerde eğitim sorununa alternatif çözüm
13
Mart 2020’den itibaren bütün dünya ile birlikte Türkiye’nin de kendisini “Kovid-19”
virüs krizinin içinde bulması, köy çocuklarının eğitiminin sadece taşımalı
sistemle çözülemeyeceği gerçeğini ortaya koymuştur. Öğretmeni olmayan, evinde
interneti bulunmayan varsa bile, o konuda rehberlik alacağı herhangi bir kişi
veya kurumdan yararlanma şansı bulunmayan çocuklar, ülke genelinde yapılan
eğitim fırsatından eşit şekilde yararlanma imkânından mahrum bırakıldılar.
Evinde
tek televizyonu, ancak birden fazla çocuğu olan ailelerde EBA sistemi de
yetersiz kaldı. Uzaktan eğitimin verimli olması, her evde televizyon ve
internet hizmetinin bulunması, hattâ çocuk sayısı kadar televizyon ve
bilgisayar veya tablet olmasını gerektirir. Bunları var saysak dahi internet
hizmetinin ücretsiz sunulması ve ülkenin en ücra köşelerine ulaşmasını da sağlamak
gerek. Beklenmeyen bir olayla karşılaşma sonucunda ortaya çıkan bu kadar yoğun
bir ihtiyacın kısa zamanda karşılanması pek mümkün görünmüyor. O takdirde
çözümü kolaylaştıran başka çâreleri devreye almak ve daha fazla geç kalınmadan
uygulamaya koymakta yarar var.
Şöyle
ki… Karşı karşıya kalınan kriz durumu olumlu yönde kullanılabilir. Her hâlükârda
sürekli iç içe olan köy çocukları, sokaklarda, bahçelerde veya birbirlerinin
evlerinde birlikte bulunmaktadırlar. Aynı çocuklar okullarında, öğretmenlerin
denetiminde günlerini geçirebilirler. Çok az sayıda karantina altına alınmış köy
hesap dışı bırakıldığında, genel olarak köyler, şehirlere oranla krizin
yaşandığı yerler arasında görülmemektedir. Dolayısıyla köylerde yüz yüze eğitim
imkânı yaratılarak bu durum fırsata döndürülebilir. Bu sayede taşımalı eğitim
sistemi ve birçok farklı köyden gelen öğrencilerin birbirlerini etkilemesinin de
önüne geçilmiş, virüsün yayılma ve bulaşma riski daha aza indirgenmiş olur.
Böylece teknolojiden yoksun olan köy çocuklarının, genele uygulanan bir nedenle yüz yüze eğitimden mahrum olmalarının önüne geçilebilir ve bu durum faydaya dönüştürülebilirdi. Aynı zamanda, gidiş gelişi iki saate yakın ulaşım aracı içinde kalmak durumunda olan çocuklar, kendi köylerinde, birleştirilmiş sınıflarda da olsa öğrenimlerine devam etmenin artılarını yaşayacak ve kalan zamanlarını çocukluklarının gereği olan oyunlara ayıracaklardı.
Köylerde
okulların kapatılması tek başına eğitim alanını ilgilendirmemektedir. Aynı
zamanda köyden şehre göçü hızlandıran bir sebep olarak da yerini almıştır.
Okulların aktif olmasıyla birlikte çağın gereği olan hizmetlerin köylere
ulaştırılması, köylerin canlanmasına katkıda bulunacak, büyük şehirlere göçü tersine
çevirecektir. Sırf çocuğun eğitimi için köyden şehre göçün de önüne geçilmiş
olacaktır.
Devlet
desteğiyle her türlü altyapı hizmetinin yapıldığı “üreten köylerin” hiç vakit
geçirilmeden faaliyete geçirilmesi gerekmektedir. Genel olarak yol, su,
elektrik ve haberleşme altyapılarındaki eksiklikler giderilerek şehir-köy farkı
ortadan kaldırılmalıdır. Burada olmazsa olmazlardan üçü, köyün aydınlık yüzünü
oluşturacaktır: “Öğretmen” ve nüfus durumuna göre “ebe veya hemşire” gibi sağlık
görevlisinin yanında tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi için bir de “ziraat
teknisyeni veya mühendisi” ikâme edilebilir. Bunlara her köy ve mahallede zaten
var olan “imamlar” da katılırsa, köylünün ilk anda ihtiyaç duyacağı destek
karşılanmış olur.
“Öğretmen,
imam, sağlık görevlisi ve ziraatçılar”, köyde yaşayıp köylü ile birlikte köyün
maddî-mânevî ihtiyaçlar, sağlık, moral ve üretim yönünden en önemli
destekçileri olacaktır.
Öğretmen
ile çağın gelişmişliklerine uygun eğitim-öğretim hizmeti verilip hayata uyum
sağlanırken, yine öğretmen, insanlarda bilinç oluşmasının mihengini
oluşturmalıdır. İmam ile insanî ihtiyaçlar bakımından mânevî rehberlik alacak,
din istismarcılarının tuzaklarından kurtulacaklardır. Bunu yapabilecek imam,
sadece Kur’ân’ı yüzünden okuyan olmaktan ileri geçmeli, âyet ve hadîsleri
anlayıp yorumlayabilecek düzeyde bir altyapıya sahip olmalıdır. Sağlık
görevlisi ile önleyici sağlık tedbirleri alınırken, mevcût hastalıkların da
bakım ve kontrolü yapılacaktır. Sadece şikâyeti olanlarla ilgilenmek yerine
genel nüfusun takibini yapan ve zamanında tedbir alan pozisyonda olmayı
gerektirir bu. Ziraat mühendisi rehberliği ile de tarım ve hayvancılık, atadan
kalma usûllerden kurtarılarak teknolojik gelişmeler ışığında daha verimli
üretime geçilmesini sağlayacaktır.
Her
köye eğitim görmüş bir ziraatçının verilmesi mümkün olmayabilir. Bu sorun sağlık
alanında olduğu gibi, grup köyler oluşturularak görevli istihdamı ile yapılabilir.
Bu sayede köylerde üreten, kazanan ve insanî ihtiyaçların sağlandığı bir
ortamda yaşama imkânı bulunacaktır.
Bahsi
geçen alanlarda çalışacak olan kişiler, kendi alanlarıyla ilgili yeteri düzeyde
donanımlı, okuma, araştırma ve uygulamalarla ilgili her zaman arayış içinde
olan, yürekleri memleket sevdâsı ile dolu kimseler olmalıdırlar.
Köyde
yaşamanın cazibesinin öne çıkarılması ile doğal ortamda yaşamak ve kendi
ürettikleriyle beslenmekle birlikte onlardan kazanç elde etmek imkânı da
böylece sağlanmış olacaktır. Dolayısıyla şehir kalabalığından, trafik
sıkışıklığından kurtulmak gibi avantajları kullanma imkânı bulunabilir. Bu
sayede köyü terk ederek büyük şehirlerin varoşlarında perişan hâlde yaşamak
yerine kendi köylerinde insanca yaşayabilecekleri imkânlara kavuşabilirler.
Ulaşım imkânlarının uzağı yakın etmesi, insanların köyde yaşadığı hâlde şehir
imkânlarından da yararlanma fırsatını yakalıyor olması, bir avantaj olarak
kullanılabilir.
Asıl
konumuza dönecek olursak… Bunu yapabilmek için geçmişte olduğu gibi yeni mezun
öğretmenlerle değil, mesleğinde tecrübe kazanmış öğretmenlerle yola
çıkılmalıdır. Köylerde gönüllü çalışacak öğretmenlerle işe başlanmalıdır.
Onlara, ekonomik yönden sağlanacak ayrıcalıklarla birlikte ekip biçmek ve
tarımsal alanda üretime katkı sağlamak gibi imkânlar sağlanmalıdır. Tamamen
ekonomik sebeplerle köye rağbetin önüne geçmek içinse, tespit edilen amaca ne
kadar hizmet ettiği yönünde gerekli denetim yapılmalıdır. Bu konuda emekli
öğretmenler devreye sokularak dolaylı destek alınabilir. Böylece hem onların
tecrübelerinden yararlanma, hem de şehir kalabalığından uzaklaşıp doğal hayatta
yaşamalarına fırsat yaratmak, eğitim emekçilerine sosyal bir hizmet olarak
sunulmuş olur.
Sonuç
Toparlayacak
olursak, imkânı olan köy okullarının vakit geçirilmeden faaliyete geçirilmesi
oldukça önemlidir. Böylece atıl durumda olan mevcût yapılar sayesinde hem
derslik ihtiyaçları giderilmiş olacak, hem de öğrenciler, az sayıda olan
öğrenci grupları ile sağlıklı ortamda yüz yüze ders yapma imkânına
kavuşacaklardır. Ayrıca öğrenciler, vakitlerini servis araçlarında heder
etmekten kurtulacaklardır. Okulların maddî imkânsızlıkları, bağlı oldukları
şehirlerin belediye imkânlarından yararlandırılarak giderilebilir.
Eğitimin olmadığı yerde üretimin olmayacağı da düşünülerek, tarım ve hayvancılığın merkezleri sayılan köylerin bir an önce tekrar canlılığa ve bu yüzden de okullarına kavuşturulmaları gereklidir. Okul, sadece sınıfa gelen öğrenci için düşünülmemelidir. Köylerde okulun var olması demek, çocuk ve her yaştaki insanın birçok konuda ortak duyguyu birlikte yaşaması demektir. Gönderinde bayrağın dalgalanmasıyla devletin varlığını hissettirmesi, millî bayramların birlikte ve coşkuyla yaşanması demektir. Bu sayede “biz” bilincinin gelişip pekişeceği, millî şuurun oluşacağını da hesaba katmakta yarar vardır.