Koronavirüs ve gizli plânlar

Hayvanlarda görülen Koronavirüs patentinin 2015 yılında müracaat edilerek kaydedildiği bir gerçek. Patent 2018 yılında alınmış. İngiltere’de bir enstitüye ait... Bu patentin yatırımcısı ise Bill Gates… Gates, 2017 yılında bu anlamda bir açıklama yapıyor: “Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bir virüs ortaya çıkabilir ve 6 ayda 10 milyon kişiyi öldürebilir…” Belki de şu anda bu virüste mutasyon test ediliyor.

ÇİN’de başlayan ve dünyaya yayılma riski taşıyan Koronavirüs salgını birçok soruyu beraberinde getirdi: Nasıl bir virüs bu? Geçmişi var mı? Nereden çıktı?

Bu soruların cevaplarına birlikte bakalım isterseniz…

Son bir ayda ismi sıkça duyulan Koronavirüs, aslında ilk olarak 1960’lı yıllarda tespit edilmiştir. Solunum, sindirim ve boşaltım sistemlerini etkileyen virüs, özellikle sonbahar ve kış aylarında etkilidir. Genellikle insanlarda hafif ve orta şiddette üst solunum yolları enfeksiyonuna yol açmaktadır.

Viral yollarla yayılan Koronavirüs, aslında sıklıkla karşılaşılan bir virüs olsa da bu virüsün mutasyona uğramadan öldürücü olma riski neredeyse yoktur. Koronavirüs yüzde 2 ilâ 10 oranında öldürücü bir mutasyona uğramaktadır. Fakat klinik incelemeler sonucunda bu mutasyonun nasıl gerçekleştiğine dair kesin bir veri yoktur.

Koronavirüs, hayvanlarda sıklıkla görülebilmektedir. Buna karşın hayvanlar Koronavirüslerin oluşturduğu hastalığı rahatça atlatabilmektedir. Bu virüsle ilgili yaptığımız incelemede görünen, çok tehlikeli bir virüs olmadığı yönündedir. Peki, günümüzde bu virüse ne oldu da bu kadar çok ölüme neden oldu?

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Çin’deki bir pazardan yayıldığına dair bir senaryo ortaya atıldı. Kim ne derse desin, ben bu virüsün özellikle üretildiğini ve plânlı bir şekilde topluma enjekte edildiğini düşünüyorum. Siyâsî kavgalara ve dünya devlerinin birbirleri ile savaş tekniklerine baktığımda bunu çok net görebiliyorum. Detayları ile açıklayayım isterseniz, fakat bundan önce sebeplerini ve sonuçlarını anlatırken, yüzyıllık plânları kuranların plân geçmişlerine bakmanın bize daha iyi veriler sunacağı kanaatindeyim…

Evanjelist-Siyonist plâna göre nüfusu kontrol etmek

Öncelikle şuradan başlamakta yarar var: Dünyada tüm savaşların kurucuları olarak bilinen ülkelerin başında gelen ABD’de Donald Trump’un, “Başkan” seçilirken Siyonist ve Evanjelist oylarına ihtiyacı vardı. 2016’daki seçimde yapmış olduğu kampanyalarda, “En iyi Yahudi dostu benim” diyordu. Vaatlerini hatırlayalım: “Ben seçilirsem, Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağım ve gerekli her şeyi yapacağım…” (Şimdi yeni bir seçim öncesi Evanjelistler ve Siyonistler, Trump’a, “Verdiğin sözü yerine getir!” diyorlar.)

Hatırlayalım, Cumhurbaşkanımız bir AK Parti Grup Toplantısı’nda ne demişti? Bir harita göstererek, “Bu İsrail’in sınırları neresi? Biri çıksın, bunu tarif etsin” demişti…

1948’de İsrail adında bir devlet yok. Ancak 1967’de topraklara çökmeye başlıyor ve günümüzde azınlık topluluk Filistinliler olmuş durumda. Dolayısıyla Trump, artık bu toprakların tamamı hakkında verdiği sözde durarak Evanjelist-Siyonistlere verme yönünde işlerliğini arttırıyor. Trump’a, söz verdiği Yahudiler tarafından çok fazla baskı yapılıyor. Trump bu baskı ile BM’yi de tanımayarak bir karar alıyor. Dünya örgütlerine resti çekip, “Ben güçlüyüm ve kimseyi tanımam” diyor. Trump’ın doktrini de şu: “Biz barışı güçle sağlayacağız.”

Trump bu söylemle, barışı güçlü ülkelerde biyolojik silah, zayıf ülkelerde ise savaşarak sağlayacağını belirtiyor. İsrail ve ABD seçime gidiyor ve Netanyahu, kendi seçmenine şunu ilân ediyor âdeta: “Bakın, ben ABD’yi ikna ettim, Kudüs bizim!”

Trump da bunun yanında, kendi seçmenine karşı sözünde durduğunu işaret ediyor. Seçime yapılan yatırımlar, Büyük İsrail Projesi için atılan adımlar olarak biliniyor.

Bin 800 yıldır Filistinlileri o topraklardan sürmeye çalışan akıl, artık bâriz şekilde ortada. Bakınız, Golan tepeleri Suriye’nindir ama İsrail ilhak etmiştir. ABD de, “Burası İsrail’in” demiştir. Filistinliler ise bunu kabul etmemişlerdir. Buna rağmen Trump, “Zaman içerisinde Filistinliler de buna ‘Evet’ diyecekler” demektedir. Bunun anlamı şudur: “Öyle bir zulüm yapacağız ki kabul etmekten başka çâreleri kalmayacak!”

ABD Körfez’in Arap ülkelerini bu konuda ikna etti. Filistin direniyor. Körfez’in şahları, emirleri ve kralları eğer ABD’ye destek vermeye devam ederlerse, yakında oralarda da halk ayaklanmaları başlayacak. Bundan sonraki süreçte ABD ve İsrail seçimlerine kadar iki ülkenin de Filistin üzerinde ciddî saldırılarını göreceğiz. Özellikle Gazze’ye…

Buradaki plân aslında, Ürdün’de veya Mısır’da bir Filistin Devleti kurup Filistinlileri oraya göndermek. Ancak ABD kendi seçimi sonrası kendi içindeki karışıklıklarla yüz yüze gelecek ve İsrail burada yalnız kalınca istediğini alamayacak. Bu da Körfez’in Arap ülkelerine karşı, başını Türkiye’nin çekeceği diğer İslâm ülkelerinin de yer alacağı bir büyük oluşumun hazırlık sürecini hızlandıracak. Buradan gelecek baskı ise İsrail’in gücünü kıracak. Bu bir hayâl gibi gelebilir ama yaşadıkça hayâl olmadığını göreceğiz…

Gates’in dikkat çeken demeci neydi?

Bunların devamında Koronavirüs konusuna tekrar gelecek olursak, diyeceğimiz şudur: Nükleer savaş bitti, biyolojik savaş başladı!  

21’inci yüzyılın en önemli üç savaş yöntemi var: “Vekâlet” (örgütler üzerinden), “siber” ve “biyolojik” savaş… Batı tüm bu savaş yöntemlerini kullanmakla birlikte biyolojik savaşı çok iyi biliyor. Nitekim geçmişte de çok kullanmış durumda. Örneğin İspanyolların ABD’yi işgali sırasında yerlileri, taşıdıkları grip virüsü ile öldürdükleri tarihin sayfalarında yazılıdır. Bu savaşta yerli nüfusun yüzde 90’ı öldürülmüştür.

Yine dünya tarihinde ciddî virüs salgınları mevcûttur. Çin’de daha önce 1894-1903 yıllar arasında yaşanan bir salgında 10 milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Yine “İspanyol gribi” diye bilinen ve 1918-1920 yıllarında aktif olan salgında 20 milyon kişi ölmüştür. HIV virüsü 39 milyon kişiyi etkilemektedir.

Dünyada dönem dönem, yüz yılı geçmeden büyük salgınlar baş göstermektedir. Çin, kapalı bir toplum ve bu nedenle ölenlerin sayıları net olarak yansıtılmıyor. Kapılarını dışarıya kapattığı için de 30’dan fazla ülkeyi ticârî anlamda bu hastalık etkiledi. Plânlı olması noktasında düşündürücü olansa, Çin’den dışarıya sızan ses kayıtları… Bunlar sıradan kayıtlar değil, profesyonelce hazırlanmışlar.

Hayvanlarda görülen Koronavirüs patentinin 2015 yılında müracaat edilerek kaydedildiği bir gerçek. Patent 2018 yılında alınmış. İngiltere’de bir enstitüye ait... Bu patentin yatırımcısı ise Bill Gates… Gates, 2017 yılında bu anlamda bir açıklama yapıyor: “Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bir virüs ortaya çıkabilir ve 6 ayda 10 milyon kişiyi öldürebilir…” Belki de şu anda bu virüste mutasyon test ediliyor.

Bunlara tesadüf gözüyle bakılsa da sonuç değişmez. Kimse şunu dillendirmiyor: Çin, genetiklerle oynayıp virüs ve bakteri üreten enstitüler kurmuş ve çalıştırıyor durumda… Peki, bu enstitülerden en önemli olanı nerede? Evet, bu enstitülerin en önemlisi, Koronavirüs’ün çıktığı Wuhan kentinde!

Araştırmalarıma göre bu salgın, tamamen plânlı bir nüfus azaltma operasyonu… 2018’de patenti alınan bu virüsü Batı yaydıysa, antivirüsünü de üretmiştir. Kaldı ki, panzehri bulanlara 1 milyon yuan (yaklaşık 143 bin dolar) ödül verileceği açıklandı. Bu çağrıya Batı’nın kulak vermesini temenni ediyoruz.

Görünen o ki, gelecekte dünyanın başı biyolojik savaşlarla dertte!