Koronadan değil ama kahırlarından ölecekler!

Onları asıl çileden çıkaran şey, bu dayanışma ile hem salgının, hem de ekonomik tahribatın üzerinden gelinmesi endişesi... Eğer Türkiye, Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda ilân edilen tedbirlerin gereğini yerine getirir, bilim adamlarının tahminleri doğrultusunda Nisan ayının sonlarına doğru bu salgının etkisini azaltmaya başlarsa, o zaman birileri salgından değil de kahrından kesinlikle ölecek!

ÇİN’DE ortaya çıkan Koronavirüsün Türkiye’ye gelmesi için inandıkları, hattâ inanmadıkları tüm tanrılara bile yalvardılar. Bunun için çeşit çeşit ayinler düzenlediler.

Gece yataklarından kalkıp yoga bile yaptılar. Dilek feneri uçurdular, tütsü yaktılar, muska yazdırdılar. Bir türlü gelmedi...

Gelmemesine rağmen gelmiş gibi yapıp ülkede panik ve kaosun oluşması için en iyi bildikleri yola başvurdular. Uydurdukları hikâyelerle sosyal medya üzerinden alabildiğince algı operasyonu çektiler.

Derken, virüs tüm dünyayı sarmaya başlayınca, bu kez korkudan titremeye başladılar. Ülkemize geldiği resmen açıklanınca korkuları katlandı ama yeni bir ümide kapıldılar…

Gezi’de, 17-25 Aralık’ta, 15 Temmuz’da, 2018 finansal terör saldırısında çökertemedikleri Türkiye’nin bu salgın karşısında kesin çökeceği hayâline kapıldılar.

Koronanın gelmesine çok sevindiler, ancak kaçacakları yerlere çoktan ateş düşmüştü. ABD, Fransa, İngiltere ve bilumum Garb memleketlerini sarmıştı virüs. Kaçanlar bile geri gelmenin hesabı içine girdi. Türkiye’nin kıymetini anladılar, fakat Tayyip Erdoğan düşmanlığı öyle gözlerini kör etti ki kendi canları pahasına bu düşmanlıklarını sürdürmekten imtina etmediler.

Koronavirüsün sadece AK Partililere bulaşması için ellerinden gelse virüsü mutasyona uğratıp AK Partililer üzerine salacaklar.

Türkiye önlemler aldıkça, sözde önlemleri eleştirmek adına, sağlık sistemi başta olmak üzere tüm sistemleri çökertmek için yalan üzerine yalan uydurdular. Önlemlerin işe yaramasından korktukları kadar Koronadan korkmadılar.

Cuma namazlarına ve cemaatle namazlara ara verildiğini öğrenince birden camilere hücûm arzusu doğdu içlerine.

Koronavirüsten en büyük beklentileri, Türkiye’nin ekonomisini çökertmekti. Bu kapsamda açıklanan paketler ve alınan tedbirleri tabiî ki beğenmediler. Görünürde daha fazla destek verilmesini savundular. Hattâ sokağa çıkma yasağı ilân edilip herkesin evinde bakılması fikrini savunuyorlar…

“Efendim, Türkiye 4 milyon Suriyeli sığınmacıya yıllardır bakıyormuş da, Türk vatandaşlarını evine kapatıp bakamazmışmış” teziyle ortalığı velveleye verdiler.

“Can korkusundan bunu yapıyorlar; virüs daha fazla bulaşmasın diye bunu istiyorlar” diyeceğim, ancak son yıllarda Türkiye’ye karşı yapılan her saldırıda aldıkları tavırlara baktığımızda, bunun hiç de öyle olmadığını görüyoruz.

Dertleri, Türkiye’de çarkları tamamen durdurup ülkeyi IMF’nin kucağına oturtmak! 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, önceki gün Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklama ile başlattığı yardım kampanyası âdeta kimyalarını bozdu. Hele hele IMF’den gelen, “Türkiye ve Rusya dışında bütün ülkeler kapımızı çaldı” haberi, adamlarda şok etkisi yaptı!

“Türkiye’nin parası kalmamış da onun için Erdoğan milletten para istiyormuş…” Hayatlarında hiç yardımlaşma ve paylaşma duygusu yaşamamış bu mahlûkların, böylesi devâsa bir dayanışma çağrısını duyunca şaşkına dönmüş olmaları tabiî ki gayet normal.

Ama onları asıl çileden çıkaran şey, bu dayanışma ile hem salgının, hem de ekonomik tahribatın üzerinden gelinmesi endişesi...  

Eğer Türkiye, Bilim Kurulu’nun önerileri doğrultusunda ilân edilen tedbirlerin gereğini yerine getirir, bilim adamlarının tahminleri doğrultusunda Nisan ayının sonlarına doğru bu salgının etkisini azaltmaya başlarsa, o zaman birileri salgından değil de kahrından kesinlikle ölecek!