Korona’da istatistiksel çözümsüzlükler

Dünyanın yeni yeni öğrenmeye ve tanımaya çalıştığı bu virüs konusunda bilim insanları bile hemfikir değilken, Afrika’da nasıl gelişim göstereceği, İran’da nasıl yayıldığı, bir ülkede ölüm oranı yüzde 0,5 iken nasıl olup da yanı başındaki ülkede yüzde 10 olabildiği açıklanamıyor. Buna rağmen Türkiye’deki yüzde 2,5’lik ölüm oranını yeterli bulmayan kendini bilmezlere bilim ne yapsın ki?!

HERKESİN her konuda uzman kesilmesi hastalığı Covid-19’dan daha tehlikeli bir durum. Ve bu tehlike özellikle kriz dönemlerinde önü alınamaz bir salgın durumuna dönüyor. Öldürücü olmasa da kör edici bir salgın…

Bizler de gündeme ilişkin her konuda yazıyoruz neredeyse. Ve bu konular bazen uzmanlık, bazen de ilgi alanlarımızın bile dışına çıkıyor. Ben de ne bir hekim, ne bir mikrobiyoloğum ama Koronavirüs hakkında fikirlerimi yazıya döktüm daha önce.

Ancak konunun bilimsel yönünü değerlendirmek hâddim olmadığı için uzmanların genel görüşleri üzerinden hareketle, virüsün toplumsal ve ekonomik etkileri üzerine fikir beyan etmeye özen gösterdim. Salgını durdurmak adına “Şunu yapın, bunu yapmayın!” demedim. Ne var ki, son günlerde sosyal medya, Sağlık Bakanlığı’nın salgının yayılımını önlemek konusunda birtakım hatâlar yaptığını iddia edenlerle dolu. Bu iddia sahiplerinin birçoğu ise konunun akademik muhatabı değil.

Gerek ülkelerin yaptığı test, gerek test/vaka, gerekse de vaka/ölüm sayılarından genel istatistik kurallarına uyulmayan karşılaştırmalar yapılıyor. Sokağa çıkma yasağının uygulanması için geç kalındığı iddia ediliyor. İlk 10 gün verilerinde İtalya ile Türkiye’yi kıyaslayıp “Kötü gidiyoruz” diyenler, şimdi de test sayılarından yola çıkıp Güney Kore ve Almanya ile Türkiye karşılaştırması yapıyorlar.

Öncelikle şunu bilmek zorundayız: Wuhan kaynaklı bu virüs her ülkede aynı yayılım ve ölüm oranlarıyla çıkmıyor karşımıza. Dolayısıyla salgının yerel ölçekte bittiği bilgisi gelmeden önce yapılacak karşılaştırmalar bizi doğru sonuçlara ulaştıramaz. Çin’de yaklaşık iki buçuk ayda 81 bin kişide enfekte olan virüs, 3 bin 285 kişinin canına mâl olmuştu. İtalya’da bu sayının 35 günde 75 bin vaka ve 7 bin 503 ölüm, Almanya’da ise 50 günde 37 bin vaka ve 206 ölüm olarak gerçekleşmesi, istatistik kriterleri için zor seçimlerimiz olduğunu gösteriyor.

Güney Kore’nin çok sayıda test yaparak çok sayıda vaka tespit ettiğini, böylelikle bir an önce hastaları izole ettiğini ve sert sosyal tedbirler almadan virüsten kurtulduğunu söyleyebiliriz. Buradan hareketle ne kadar kısa sürede daha çok vaka tespit edilirse, o kadar başarılı olunacağı sonucu da çıkarılabilir. Öyleyse o çok başarılı bulunan Güney Kore’nin ilk 11 gün sonunda ulaştığı vaka sayısını Türkiye’nin de yakaladığını ve grafik böyle giderse Kore gibi başarılı olacağımızı söyleyemez miyiz?

İstatistik kriterlerini sadece kendi istediğimiz sonuçları almak için kullanırsak söyleyebiliriz tabiî...

Hâlbuki buradaki karşılaştırmalara koyulması gereken, nüfusa oranla ulaşılan, tarama (test) sayılarına oranla ulaşılan vaka sayıları ve nüfusa oranla yapılan taramadır. Bu tür verileri Güney Kore ve Almanya özelinde harmanlayıp Türkiye’nin verileriyle kıyaslarsanız, ortaya başarısız bir Türkiye tablosu çıkarmanız zor olmaz. Ancak dünyanın başına belâ olan Covid-19 ne Almanya ve Kore ile sınırlıdır, ne de elimizde kesinleşmiş bir başarı öyküsü bulunmaktadır.

Biri kalkıp İtalya’yı, diğeri İspanya’yı, beriki Fransa’yı örnek gösterince nasıl Türkiye başarılı sayılamazsa, Almanya ve Güney Kore örnekleriyle de başarısız sayılamayız.

Dünyanın yeni yeni öğrenmeye ve tanımaya çalıştığı bu virüs konusunda bilim insanları bile hemfikir değilken, Afrika’da nasıl gelişim göstereceği, İran’da nasıl yayıldığı, bir ülkede ölüm oranı yüzde 0,5 iken nasıl olup da yanı başındaki ülkede yüzde 10 olabildiği açıklanamıyor. Buna rağmen Türkiye’deki yüzde 2,5’lik ölüm oranını yeterli bulmayan kendini bilmezlere bilim ne yapsın ki?!

***

Covid-19 hakkında öğrendiğimizi zannettiğimiz bazı gerçekleri alt alta sıralayıp bitirelim bu günlük.

Güney Kore’den öğrendiğimiz: Ne kadar hızlı test yapıp çok vaka bulursak, o kadar izolasyon sağlayıp yayılma hızını kontrol altına alırız.

İtalya’dan öğrendiğimiz: Tedbirlerde geç kalınan her gün bilânçoyu ağırlaştırır.

İngiltere’den öğrendiğimiz: Kontrollü yayılım beklemek kontrolsüz ölümlere sebep olur.

Almanya’dan öğrendiğimiz: Ne kadar genç nüfusa test yaparsak, ölüm oranını o kadar düşük tutarız.

İran’dan öğrendiğimiz: Alkol haramdır ve sahtesi öldürür.

ABD’den öğrendiğimiz: Amerikalılar her şeyi biliyor gibi görünse de bu konuda hiçbir şey bilmemektedirler.

İç muhalefetten öğrendiğimiz: Evde kalmayı beceremeyen CHP seçmeni, sokağa çıkma yasağı uygulanması için çıldırmaktadır. Sokağa çıkma yasağını savunanlar, cezaevlerinden sokağa çıkmayı ise çözüm olarak sunmaktadırlar.

Ve bilimden öğrendiğimiz: Korona ailesine mensup virüsler zaman zaman dünyayı sallamaya devam edecekler…

Salgınsız günlere bir an önce ulaşmak dileğiyle…