BAŞLIK bana ait değil,
Akşam gazetesi yazarı Hikmet Genç’in Çarşamba günkü köşesinden aldım.
Samîmiyetle
söylüyorum, o başlığı görünce yüreğim birden “hop” etti ve dilimden gayr-i
ihtiyârî olarak “Allah muhafaza!”
sözü çıkıverdi. Hakikaten öyle olsaydı, -evet, Allah muhafaza buyursun da- bu
nasıl bir felâket olurdu?
Ben
bunu düşünürken, geceleyin geç vakit olduğu için, oturduğum yerde uyuyakalmışım.
Yaşlandıkça bu uyuma hâli artmaya başladı. Uykuda öyle bir rüya gördüm ki...
CHP
iktidar olmuş, ülkeyi yönetiyor... Koronavirüs almış başını gidiyor. Başbakan
Kılıçdaroğlu her gün televizyon ekranlarından, mikrobun umreciler tarafından
ülkeye nasıl sokulduğunu, camilerden nasıl yayıldığını anlatıyor.
Kurdurduğu
bir komisyon marifetiyle Koronavirüsle başörtüsünün ilişkisini araştırmakta.
Tabiatıyla büyük bir mücadele veriyor…
Kılıçdaroğlu,
ilk iş olarak topluca Anıtkabir’e gidip Ata’ya Koronavirüsü şikâyet ederek
yardım istiyor. Arkasından da mikrobun kaynağı olan irtica ile sonuna kadar mücadele
edeceğine dair söz veriyor. Bu meyanda ülkedeki bütün camilerin sahra hastanesi
yapılması için bir kararname çıkarıp Adana Belediye Başkanı’nı, bu işin usûlünce
yapılmasını takip etmekle görevlendiriyor.
Ayrıca
bütün valiliklere bir genelge göndererek cadde ve sokakların “Kahrolsun Koronavirüs!” yazılarıyla donatılması,
okullarda her gün Onuncu Yıl Marşı’nın söylenmesi talimatını veriyor.
Ve
nihâyet, Taksim ve Kızılay meydanlarına birer tane “Korona’ya Lânet Âbidesi”
dikilmesi için heykel konusundaki uzmanlığı sebebiyle İstanbul Belediye Başkanı’nı
görevlendiriyor.
Velhasıl,
Atatürkçü bir görüşle bütün tedbirlerini almış oluyor…
***
Sanırım
duayen gazeteci Oktay Ekşi’yi birçoğumuz hatırlar. Şimdi galiba yaşlılıktan
dolayı emekli hayatı yaşıyor. Oldukça şöhretliydi, uzun süre “amiral gemisi”
namındaki gazetenin başyazarlığını da yapmıştı. Köklü bir CHP’li aileden
geliyordu. Son zamanlarda CHP’den bir dönem milletvekilliği de yaptı.
Tabiatıyla her CHP’li gibi şeşi beş gören, sağ iktidarlara karşı aslı astarı
olmayan iftiralar atmaktan çekinmeyen, bazen de özellikle Sayın Erdoğan’ın
başarıları karşısında çılgına döndüğünde ağzından çıkanı kulağı duymayan bir
kuldu…
Aslında
bu kadar uzatmaya da gerek yok; o bir CHP’liydi, bu kadar yeter!
Bu
zâtı konu edişimin sebebi, onun bu klâsik CHP’li özellikleriyle değil de, bugünkü
CHP’lilerden farklı olarak, ender de olsa bazen doğruları söylemekten çekinmeyen
erdemli yanıyla ilgilidir.
Bir
defasında öfkesinden dengesini kaybedip, Erdoğan iktidarını kastederek, “Bunlar analarını da satar” ifadesinde
bulunmuş, tepkiler üzerine hem özür dilemiş, hem de gazetesindeki görevinden
istifa etmişti.
Muhteremi
bana hatırlatan, Hikmet Genç’in köşesindeki o başlıktır. Bu başlığı görünce
gerçekten irkildim ama o anda aklıma Oktay Bey’in, bir felâket durumunda kendi
partisi CHP iktidarının muhtemel tavrını tasavvurunda dramatize eden ilginç bir
yazısı geldi.
O
yazının yazıldığı yıl CHP iktidarda bulunuyor, fakat iş yapmıyor ve her zamanki
gibi lâf üretiyordu. Partisinin iktidarından umduğu icraatı göremeyen Sayın
Ekşi, nihâyet çileden çıkmış ve bu yazıyı yazmaktan kendisini alamamıştı. Özet
olarak şöyle diyordu:
“Şehrin öbür
ucunda büyük bir yangın çıkmış, koyu bir duman gökyüzüne yükseliyor. Dumanı
gören CHP iktidarının yapması gereken şey, hemen koşup o yangını söndürmek
değil midir? Fakat hayır! Onlar öyle yapmıyorlar, dumana bakarak çokbilmiş bir
edâyla, ‘Böyle yoğun bir duman olduğuna göre, demek ki orada güçlü bir enerji
kaynağı vardır. Biz esas o enerji kaynağı ile ilgiliyiz’ gibi gevezeliklerle
vakit öldürüyorlar.
Onlar bu
gevezeliği yaparken bina yanmış kül olmuştur.”
***
“Bunlar şayet
iktidar olsalardı ne yaparlardı?” diyoruz ya, ölçüyü zamanında zaten Oktay
Ekşi dosdoğru koymuş. İşte İstanbul’da, Ankara’da, İzmir ve Adana’da
iktidardalar. Bu illerimizde yaptıkları emsaldir. İktidar, Başakşehir’de
dünyanın en büyük, en modern hastanelerinden birisini inşâ etmiş, 15 milyon
nüfuslu İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı, bu hastanenin birkaç yüz
metrelik yolunu yapmaktan aciz kalmış yahut kasten yapmamış.
Bu
fesat Belediye Başkanı keşke hiçbir şey yapmadığı ile kalsaydı, herkes Koronavirüsle
uğraşırken, o yeni bir fitne peşindeydi. 23 Nisan Bayramı’nı vesîle edip, küçük
çocuklarımızın evine gönderdiği hediye kolilerinin içine koyduğu yazı ve
resimlerle onların körpe beyinlerine zehir akıtarak ülkenin bütünlüğünü
torpillemenin çabasındaydı.
***
Bizim
Adana’daki komediye ne demeli? Fuar alanını bilmeyen vatandaşlarımız belki, “Helâl olsun adama(!), hiç olmazsa kabinleri
yapmış!” diye nükte yapabilirler ama o kabinler de onun işi değil, kitap
fuarının stantları…
Belediye
Başkanı’nın ve onun bu büyük başarısıyla (!) övünüp iktidarı beceriksizlikle (!)
niteleyip yerin dibine batıran (!) Kılıçdaroğlu’nun foyası meydana çıkınca, bu
defa da CHP Adana Milletvekili Orhan Sümer, televizyonlarda gösterilen bazı
Avrupa ülkelerindeki sahra hastanelerinin görüntüsünden birkaç kare berikinin
yanına monte edip Facebook’a koyarak öyle yutturmaya çalıştı.
Ben
yüzüne vurdum ama adamlarda utanma diye bir şey yok ki, hepsi birbirine
benziyor!
“Şarka bakmaz,
Garbı bilmez, edepten yok pâyesi;/ Bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün
sermayesi…”
Merhum Mehmet Âkif Bey’i rahmetle anıyorum.