Korona ile mücadele: Sosyal entübasyon ve psikolojik inhibisyon

Kriz durumlarında endişe, korku, öfke gibi psikolojik durumlar normaldir. Önemli olan, bunların kontrol edilmesidir. Onun için kamu otoritesinin dışında bizlere de görevler düşmektedir. Herkes üzerine düşen görevi yerine getirirse, bu süreç tüm yönleriyle en az hasarla atlatılmış olur.

KORONAVİRÜS tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Dünyanın hemen her yerinde virüsü önlemek için devletler ciddî çaba sarf ediyorlar. Aşı için çalışmalar yapılsa da şu aşamada virüsün yayılımını durdurmak herkesin önceliği.

Virüsle mücadele kapsamında alınan kararlar ekonomiden sağlığa, toplumsal psikolojiden bireysel psikolojiye kadar hayatın hemen her alanında ciddî etkiler bırakıyor. Gelinen noktada virüse karşı tıbbî mücadelenin yanında psikolojik mücadele de çok büyük önem arz ediyor.

Salgınlar sırasında bulaşıcı olma tehdidi ne kadar yakın olursa, kişilerdeki stres, endişe, virüse yakalanma ve ölüm korkusu yüksek olurken; alınan tedbirler nedeniyle ekonomik daralmaya bağlı olarak ortaya çıkan işsizlik korkusu, en çok ortaya çıkan etkilerin başında geliyor.

Bu anlamda işsizlik korkusu nedeniyle bazı insanlar virüse maruz kalsa bile bunu gizleme eğilimine girebilirler. Hasta olduğu ortaya çıkınca kişi karantina altına alınacağını bildiği için, bu karantina sürecinde işinden olacağı korkusuyla sağlık kuruluşlarına başvurma konusunda istekli olmayabilir. Bu da hayatî öneme sahip erken teşhislerin tespitini zorlaştırır.

Daha önce ölüm riski bulunan hastalığa maruz kalmış ve bu dönemde psikosomatik rahatsızlıklar geçirmiş olanlar için, yaşamakta olduğumuz süreç çok daha hassas geçmektedir. Çünkü virüsün ortaya çıkardığı psikoloji, onların geçmişte yaşadığı psikolojik rahatsızlıkları yeniden tetikleyebilir.

Yanlış bilgiler süreci zorlaştırıyor

Koronavirüs ile mücadelede toplumsal bilinci zaafa uğratan açıklama ve bilgilerin dolaşımının engellenmesi veya bunların doğrularının topluma aktarılması son derece önemlidir. Örneğin, Koronavirüs daha ülkemize gelmeden bazıları gen yapımızdan dolayı virüsün bizi etkilemeyeceğini bilimsel birer veri gibi anlattılar. Bu da bazı kişilerde “Nasıl olsa bize bir şey olmaz” gibi bir düşünce ve buna bağlı olarak bu kişilerde tedbirlere uyma konusunda zafiyet ortaya çıkardı.

Bir başka husus da virüsün gençleri hiç etkilemediğinin söylenmesi… Bu bilgi de gençlerin tedbirlere katılması ve uyum göstermesi hususunda zafiyet göstermesi sonucunu doğurdu. Bu iki örnek bile Koronavirüs ile yapılan mücadelede doğru bilginin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Şunu hiçbir insanımızın unutmaması gerekiyor: Koronavirüse her bölgeden, her yaş grubundan, her ülkeden, her ırktan insana bulaşır ve etkiler. Risk açısından öncelikler olsa da bunun istisnası yok.

Endişe, korku, stres ve anksiyeteye yatkın kişilikler haber izlemeyi en aza indirmeli, özellikle sosyal medya üzerinde yayılan bilgilerden olabildiğince uzak durmalıdırlar. Çünkü haber metinleri ve sosyal medya içerikler çoğu kişide anksiyeteyi tetikler niteliktedir. Ama insanların bu mecralardan tamamen kopmaları mümkün olmadığından, bu gruba giren kişilerin yetkili ve konunun uzmanlarından gelen açıklamaları takip etmeleri en doğrusu olacaktır. Yalnız bu takip gün içerisinde sürekli olmamalı, günde birkaç kez ile sınırlandırılmalıdır.

Umut hikâyeleri daha fazla yer almalı

Koronavirüs ile mücadelede düştüğümüz en büyük yanlışlardan biri, virüsün korkutucu etkilerini ekrana taşımak. Bunun yerine virüsü yenmiş ve insanlara umut olabilecek yaşam öykülerinin ve deneyimlerinin ekrana taşınması gerekmektedir. Medya mensuplarına bu konuda büyük görevler düşüyor.

Koronavirüs ile mücadelede en önemli nirengi noktalarından biri de sağlık çalışanlarıdır. Sağlık çalışanlarının birer insan olduğunu, onların da psikolojilerinin etkilenebileceğini düşünerek herkes onlara yardımcı olmak durumundadır.

Aman dikkat! Çocuk, boş kamera kaseti gibidir

Çocuklar belki risk grupları içerisinde en avantajlı grup olsa da virüsün psikolojik etkileri bağlamında tam tersine en çok etkilenen grupların başında gelmektedirler. Onun için çocuklarda kalıcı anksiyetelerin oluşmaması için çocukların olumlu duygularını daha ön plâna çıkaracak etkinlikler derslere ek olarak uygulanmalıdır.

Tekerleme oyunları, hikâye anlatımları gibi etkinlikler çocuklar için en uygun faaliyetlerdir. Hattâ hikâyelerin bilgilendirici olması çok daha uygun olacaktır.

Çocuklar, duygularını ifade edebildikleri oranda kendilerini rahat hissederler. Bunun için onların duygularını ifade edebilecekleri boyama ve resim gibi etkinlikler yapmaları açısından ortamlar hazırlanmalıdır. Özellikle bakıcılar tarafından gereksinimleri sağlanan çocuklar için bu detay çok daha önemlidir.

Eğer ebeveynler gün içerisinde çocuklarından ayrı ise, gün içinde belli vakitlerde çeşitli iletişim araçları vâsıtasıyla onlarla iletişime geçmeleri gerekir. Tabiî çocuklar da medya yayınlarından uzak tutulmalıdır.

Çocuk, boş bir kamera kaseti gibidir. Ebeveyninden ne görürse onu zihnine kaydedip tepkilerini ona göre kodlar. Bu nedenle ebeveynin nasıl tepkiler verdiği son derece önemlidir ki virüsle mücadele sürecinde yetişkinlerin gösterecekleri sağduyulu tavırlar, çocukların psikolojilerine de olumlu etki edecektir.

Yaşlılar ve özel gereksinimli bireyler için herkese görevler düşüyor

Virüs ile mücadelede en önemli gruplardan biri de, risk grubu içerisinde en tepede bulunan yaşlılardır.

Salgın dönemlerinde ve karantina durumlarında yaşlıların daha endişeli ve daha öfkeli olduğunu ifade eden uzmanlar olsa da medyaya yansıyan görüntüler bunu pek teyit eder nitelikte değil. Çünkü yaşlılarımız evde durma konusunda çok istekli değiller. Gel ki, yaşlılardaki dışarı çıkma isteği, uzmanların bahsini ettiği endişe, kaygı ve öfkeden uzaklaşma ya da bunu bastırma talebiyle ortaya çıkmış olabilir.

Yaşlıların, risk grubunun en üstünde bulunmalarından dolayı evde tutulmaları gerekir. Fakat can sıkıntısının da önüne geçilmesi gerekir. Bunun için yaşlıların evde oyalanabilecekleri egzersiz ya da benzeri faaliyetler oluşturulmalıdır. Bunun için medya belli yayınlar yapabilir. Yaşlı yakınları her zamankinden daha fazla onlara ilgi göstererek, onların can sıkıntılarının önüne geçebilirler. Yaşlılar ile gün içerisinde farklı iletişim kanalları ile sohbet edilebilir. Onların el becerilerini yansıtabilecekleri ortamlar oluşturulabilir. Bunun için yaşlılar dışındaki aile bireylerine büyük görevler düşmektedir.

Koronavirüs ile mücadelede önemli gruplardan biri de virüsün ortaya çıkardığı riskler dışında, özel durumlarından dolayı risklere sahip olan özel gereksinimli bireylerdir.

Görme, duyma ya da başka bir şekilde özel gereksinime ihtiyaç duyan bireyler için özellikle TRT gibi kamu kurumları, onların ihtiyaçlarına bağlı olarak özel işaret ve çevirilerin olduğu yayınlar hazırlamalıdır. Belediyelerde onların ihtiyaçlarının karşılanması için özel ekipler oluşturulmalıdır. Böylece bu bireylerin süreci daha kolay atlatmaları sağlanmış olur.

Sosyal damgalama riski şimdiden önlenmeli!

Enfekte olan ve tedavi sonrasında virüsü yenen kişilerde sosyal olarak dışlanma korkusu, muhtemel korkulardan biridir. Bu durumda kişiler iyileşse bile bazıları onlara hasta muamelesi yapmaya devam edebilir. Bu nedenle hasta mahremiyeti çok büyük önem arz etmektedir.

İnsanlık bu virüsü önünde sonunda alt edecektir. Ama virüse maruz kalanların kimler olduğu açıklanır ya da sızdırılırsa, virüs alt edilse bile etkileri uzun bir zaman toplumsal psikolojiyi ve toplumsal ilişkileri etkileyebilir. Bu konuyu başka bir yazıda ele almayı düşündüğüm için sadece şunu söylemekle şimdilik yetinelim: Koronavirüse yakalanan insanlar lânetli ya da öcü değildirler. Onun için onları damgalamak yerine onların tedavi sonrası topluma entegre olmaları noktasında onlara daha şefkatli, daha fazla empati duygusuyla hareket edilmelidir.

Son olarak şunu unutmamak gerekir: Kriz durumlarında endişe, korku, öfke gibi psikolojik durumlar normaldir. Önemli olan, bunların kontrol edilmesidir. Onun için kamu otoritesinin dışında bizlere de görevler düşmektedir. Herkes üzerine düşen görevi yerine getirirse, bu süreç tüm yönleriyle en az hasarla atlatılmış olur.