Korku, savaş ve seçim

Böyle kritik bir gündemin içinde yapılan “TürkAkım” açılışında bir araya gelen Erdoğan ve Putin’in verdiği mesaj, sağduyu ve gerilimin tırmandırılmamasını içeriyor. “Diplomatik inceliklerin ve aktifliğin arttığı bu dönemde Türkiye güçlü ve stratejik cevaplar veremese, yıllar önce bu kadar zorlu bir süreci nasıl atlatırdık acaba?” diye düşünüyorum.

İRAN ve ABD, yıllardır nükleer silah gibi görünen sebeplerle, ama bölgedeki gücün sahiplenilmesi esasında gerçekleşen bir yığın sorun, strateji ve diplomasi yaşıyor.

Bu kadar açıktan bir saldırı ile ilk defa karşılıyor olsak da İran-ABD oyunu yeni değil ve (kaçıncı bölümündeyiz bilinmez ama) çok kazançlı denklemlerin hedeflendiği kesin!

Haber Ajanda NET yazarlarınca bilhassa gelişmelerin ardından yapılan analizlerde, bölgedeki gelişmelerin köklerini ve tarihsel gelişimi çok net aktarıldı.

Süleymani kimliğinde ABD-İran ikilisinin aynı amaçlar söz konusu olduğunda nasıl da birbirlerini desteklediğini ortaya koyan çokça bilgi de var...

Açıkça başlattığı saldırı sonrası “Karşılık verilirse 52 hedefi vururuz” diyen ABD Başkanı Trump, İran’ın iki ABD üssüne saldırısının ardından, daha önce hızlı ve orantısız karşılık verileceğini açıklamıştı.

Hâl böyleyken, hemen her olayda oldukça tepkisel davranışları sosyal medyadaki anlık yanıtlarıyla gündem olan Trump, bu kez sadece “Her şey iyi, can kaybı yok” benzeri bir açıklama ile resmî açıklamanın daha sonra yapılacağını ilân ediyordu. İran, söz konusu saldırılarda 80 ABD askerinin öldürüldüğünü ilân etmişken hem de...

“Orantılı ve BM hukukuna uygun şekilde yanıt verilmiştir” diyen İran yetkililerine rağmen, bu yapılan hamlenin ardından tehditlerin seyrini hep birlikte göreceğiz.

Yıllarca savaşıyor gibi görünüp kendi konumlarını güçlendirmekten başka bir şey yapmayan iki devlet, şimdi gerçekten savaşın eşiğinde mi, yoksa bu olağanüstü hâl üzerinden görünmesi engellenen bir başka plân mı var?

Hızlandırılması gereken bir başka ortak kazanç var mı, yoksa başka bir düşmanın yaratılması mı söz konusu?

Taraflardan biri, başkanlığının ilk günlerinden bu yana üzerindeki baskı azalmayan ve her an kendisine karşı azledilme tehditleri savrulan ABD Başkanı... Diğer tarafta ise, ekonomik ambargolar, protesto edilen zamlar ve muhalefetin sesini yükseltme imkânı bulduğu bir ortamla yeni yıla giren İran rejimi...

Bugüne dek Türkiye ile olan hiçbir konuda “Müslüman kardeşliği” üzerinden siyaset yapmayan, aksine güçlü bir Türkiye ihtimâlinden rahatsız olan İran, bugün ABD haydutluğu için müşterek bir duruş bekliyor. Dost ve müttefik (!) ABD ise en azından tarafsızlığını…

Böyle kritik bir gündemin içinde yapılan “TürkAkım” açılışında bir araya gelen Erdoğan ve Putin’in verdiği mesaj, sağduyu ve gerilimin tırmandırılmamasını içeriyor.

“Diplomatik inceliklerin ve aktifliğin arttığı bu dönemde Türkiye güçlü ve stratejik cevaplar veremese, yıllar önce bu kadar zorlu bir süreci nasıl atlatırdık acaba?” diye düşünüyorum...

Yahut tam tersi… 15 Temmuz başarılı olsaydı, bugün bölgede böylesi bir gerilim yaşanır mıydı, yoksa Orta Doğu çoktan hâlihazırdaki gücünü de kaybetmiş ve petrolü ve de gazıyla dünya devlerinin enerji üssü hâline mi gelmiş olur muydu?

Tüm taraflarla konuşabilen, diplomatik tüm yolları kullanarak konumunu daima kazan-kazan stratejisi üzerine koymayan Türkiye, Suriye’de rejimi destekleyen Rusya, YPG’ye milyarlarca dolar ve askeriyle destek veren ABD ve her fırsatta Türkiye karşıtlığı eylemleri destekleyen Avrupa ülkeleri ile siyâsî ve diplomatik dil kullanmaktan vazgeçmiyor.

ABD bilhassa Türkiye’nin varlığından ve Rusya ile Çin gibi dengeleri korumaya çalıştığından gerçekleştiremediği Orta Doğu rüyası için sabırsızlanıyor mu? Yoksa İran ve ABD, ulusal ve bölgesel çıkarları için bir fırsat doğuracağını umarak ortak bir kriz plânını mı devreye soktular?

Cevapları ilerleyen günlerde göreceğiz...

Olay sıcak, bölge kaynıyor. Türkiye’nin aklıselime davet eden sesi ise bir kez daha gurur kaynağı...