İNSANIN
hayatına yön veren çok sayıda karakter, huy ve his vardır. İyilik yapmak, hayâ
etmek, selâm vermek, yardımlaşmak, samimiyet, vakar ve tevazu güzel
huylardandır. İftira, riya, kin, öfke, kibirlenmek, rekabet, gurur, menfaat, kıskançlık,
ihanet, hilekârlık ve nazar ise kötü karakterlerden...
Sohbet etmek, toplumumuzda takdir
edilen kültürel alışkanlıklarımızdır. Samimi bir sohbette lezzet olur. Çünkü
samimi sohbetin içinde marifet aşikâr olur. Lezzetin devamı, sohbetin devamını
sağlar.
Bir konuda zihin jimnastiği
yaparak hedefteki Kızılelma’ya erişmek, hakiki mânâya ulaşmak, emek ister. Kişi
gerek yaptığı işi, gerek sohbeti severek işliyor ve lezzet alıyorsa, öğrenme en
üst seviyede olur. Sevilmeden yapılan işlerde öğrenme hem düşük kalır, hem de
insan bu uğurda yıpranır.
Bir insanın gözünü para hırsı
bürümüşse, bu kişi daha hiçbir şeyi göremez. Çünkü para, insanın bir gözünü kör
eder. Günlük hayatın devamı hükmünde binek olarak kullanılan maddî gelirler
araçtır. Hedefin, amacın ve bir mânâya erişmek için bu araçların kullanılması
yerinde ve isabetlidir.
Amaçlarla araçlar yer
değiştiğinde insanın dünyası da değişir. İnsanın bu şekilde dünyası değişirken
kötü huylar da kendisine eşlik eder. Amaç için ilerlerken iyi huylar acıları
hafifletir ve yol, doyumsuz bir hâl alır.
Bir iş, bir maddî gelir insan
olmanın, adam olmanın ve medeniyet kurmanın yapıtaşları hükmünde ise mânâ, bu
çıkılan yolda maddeyi de ayakta tutar. Müslüman toplumların hakiki mânâya (Kızılelma)
erişmeleri asıl amaçlarıdır. Ancak, günümüz dünyasına bakıldığında ağırlıklı
olarak Batı toplumlarının maddî refah, Doğu toplumlarının ise sıkıntılı bir
hayat sürdüklerini görürüz.
Batı toplumlarındaki maddî
refahın büyük bir kısmı “sömürü” ve güçlünün zayıfı yemesi mantığına
dayandığından, insanı hiçleştirmiştir. Bu nedenle gençliği ihmâl eden Batı’nın
çökmesi kaçınılmaz. Doğu’da ise mânâya erişmek için körü körüne teslimiyet,
aklî muhakemeyi kullanmamak ve düşüncesiz itaat gibi yanlış uygulamalı
özellikler Müslüman toplumların sıkıntı çekmesine neden olmuştur.
Son zamanlarda yükselen maddî
refaha bakıldığında bunun saâdet getirmediği, üstelik aile hayatını bile tehdit
edercesine araçların amaç hâline geldiği görülmektedir. Bu tamamen Batı
medeniyet ve kültürünün rüzgârında savrulanların para, mâkâm, arsa ve araba
peşinde koşmaktan öteye geçememelerine neden olmuştur.
15 Temmuz gecesi sokaklarda
devlet, vatan ve milletin yanında olanların daha çok kenar mahalle çocukları
olduğu, 16 Temmuz sabahı ise lüks araç, holding, menfaat ve rekabet gruplarının
olduğu rahatlıkla görülebilir. Benzer bir durum, “istifa” söylemi karşısında da
görüldü. Pastadan pay alanların ve sonuca göre şekilleneceklerin “istifa”
söylemi karşısında tek bir sözü ve eylemi işitilmedi.
İnsanların bu şekilde
sınıflanmasında tek ana neden vardır: “Samimiyet”...
Hakkın yanında yer alanlar hiç
düşünmeden, “samimi” olarak canlarını ortaya koyup bedenlerini tankların altına
atarken, “istifa” söylemi karşısında susup sonucu bekleyenlerse aynı safta
olamazlar. Tankların durduramadığı canları toplarla durdurmazsınız. Milleti bu
kez de “toplarla” durdurmaya kalkanlar karşısında susanlar ile tankların altına
yatanlar, aynı yolun yolcuları olamazlar!
Burada açık ve net olarak huy,
karakter ve hislerin etken olduğu söylenebilir. Sadece kendi “maddî menfaatini”
düşünenlerin olduğu bir grubun varlığı açıktır. Ayrıca bu tiplerin sadece maddî
menfaatlerinin devamı için birbirleriyle dayanışma yerine “rekabet eden”
kişilerden oluştuğu da açıktır. Bu kişilerin aslında sadece “korkak” karakterli
oldukları da şüpheden uzaktır.
Vatan, millet ve devlet düştükten
sonra kişinin parası pulu neye yarar? Bu toplumda siyâsî ve askerî birliklerin
özgürlüklerini temsilen “tuğ” kullanılmıştır. Askerî ve idarî bölgenin
bağımsızlığı için kullanılan bir terim de “sancak”… Günümüzde ise devleti,
askerî birliği, resmî veya gayr-i resmî kuruluşları temsilen “bayrak” terimi
kullanılıyor. Bir insan ve bir devlet, özgür/hür olmadan yaşayamaz. İşte bu
nedenle bir devletin özgürlük sembolü bayraktır. Bir insanın özgür oluşunun
sembolü de “samimiyeti”dir.
Özellikle kritik zamanlarda
pısırıklık, maddî menfaat peşinde koşmak ve korkaklık, samimiyetsizliğin alâmetidir.
Böyle karakterlerin samimiyet yoksunluğu, gençlerin önünü açacak atılımları
yapamaz. Bu tür korkaklar hürriyet timsali bayrak dikemezler.
Korkaklık, kötü huy ve
karakterdir. Korkaklık kul olmayı kıran, Yaradan’a isyan bayrağı açan ve
nefsine yenik düşmenin adıdır. Korkaklık, “Müslüman toplumlarda, toplumun değer
yargılarını ayaklar altına alan, ‘samimiyeti’ kaldırıp köleliğin kabulüne onay
veren” anlamına gelen kötü bir tutumdur. Korkaklık, Allah’a (cc) değil, nefsine
ve şeytana yol açmanın da adıdır.
Korkaklık, insanı kul olma
yolundan alıkoyan bir tutumdur.
İşte biz böyle bir hürriyet
temsiline “al sancak” diyoruz:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen ‘al sancak’!”