Korkma!

Korkaklık kul olmayı kıran, Yaradan’a isyan bayrağı açan ve nefsine yenik düşmenin adıdır. Korkaklık, “Müslüman toplumlarda, toplumun değer yargılarını ayaklar altına alan, ‘samimiyeti’ kaldırıp köleliğin kabulüne onay veren” anlamına gelen kötü bir tutumdur. Korkaklık, Allah’a (cc) değil, nefsine ve şeytana yol açmanın da adıdır. Korkaklık, insanı kul olma yolundan alıkoyan bir tutumdur.

İNSANIN hayatına yön veren çok sayıda karakter, huy ve his vardır. İyilik yapmak, hayâ etmek, selâm vermek, yardımlaşmak, samimiyet, vakar ve tevazu güzel huylardandır. İftira, riya, kin, öfke, kibirlenmek, rekabet, gurur, menfaat, kıskançlık, ihanet, hilekârlık ve nazar ise kötü karakterlerden...

Sohbet etmek, toplumumuzda takdir edilen kültürel alışkanlıklarımızdır. Samimi bir sohbette lezzet olur. Çünkü samimi sohbetin içinde marifet aşikâr olur. Lezzetin devamı, sohbetin devamını sağlar.

Bir konuda zihin jimnastiği yaparak hedefteki Kızılelma’ya erişmek, hakiki mânâya ulaşmak, emek ister. Kişi gerek yaptığı işi, gerek sohbeti severek işliyor ve lezzet alıyorsa, öğrenme en üst seviyede olur. Sevilmeden yapılan işlerde öğrenme hem düşük kalır, hem de insan bu uğurda yıpranır.

Bir insanın gözünü para hırsı bürümüşse, bu kişi daha hiçbir şeyi göremez. Çünkü para, insanın bir gözünü kör eder. Günlük hayatın devamı hükmünde binek olarak kullanılan maddî gelirler araçtır. Hedefin, amacın ve bir mânâya erişmek için bu araçların kullanılması yerinde ve isabetlidir.

Amaçlarla araçlar yer değiştiğinde insanın dünyası da değişir. İnsanın bu şekilde dünyası değişirken kötü huylar da kendisine eşlik eder. Amaç için ilerlerken iyi huylar acıları hafifletir ve yol, doyumsuz bir hâl alır. 

Bir iş, bir maddî gelir insan olmanın, adam olmanın ve medeniyet kurmanın yapıtaşları hükmünde ise mânâ, bu çıkılan yolda maddeyi de ayakta tutar. Müslüman toplumların hakiki mânâya (Kızılelma) erişmeleri asıl amaçlarıdır. Ancak, günümüz dünyasına bakıldığında ağırlıklı olarak Batı toplumlarının maddî refah, Doğu toplumlarının ise sıkıntılı bir hayat sürdüklerini görürüz.

Batı toplumlarındaki maddî refahın büyük bir kısmı “sömürü” ve güçlünün zayıfı yemesi mantığına dayandığından, insanı hiçleştirmiştir. Bu nedenle gençliği ihmâl eden Batı’nın çökmesi kaçınılmaz. Doğu’da ise mânâya erişmek için körü körüne teslimiyet, aklî muhakemeyi kullanmamak ve düşüncesiz itaat gibi yanlış uygulamalı özellikler Müslüman toplumların sıkıntı çekmesine neden olmuştur.

Son zamanlarda yükselen maddî refaha bakıldığında bunun saâdet getirmediği, üstelik aile hayatını bile tehdit edercesine araçların amaç hâline geldiği görülmektedir. Bu tamamen Batı medeniyet ve kültürünün rüzgârında savrulanların para, mâkâm, arsa ve araba peşinde koşmaktan öteye geçememelerine neden olmuştur.

15 Temmuz gecesi sokaklarda devlet, vatan ve milletin yanında olanların daha çok kenar mahalle çocukları olduğu, 16 Temmuz sabahı ise lüks araç, holding, menfaat ve rekabet gruplarının olduğu rahatlıkla görülebilir. Benzer bir durum, “istifa” söylemi karşısında da görüldü. Pastadan pay alanların ve sonuca göre şekilleneceklerin “istifa” söylemi karşısında tek bir sözü ve eylemi işitilmedi.

İnsanların bu şekilde sınıflanmasında tek ana neden vardır: “Samimiyet”...

Hakkın yanında yer alanlar hiç düşünmeden, “samimi” olarak canlarını ortaya koyup bedenlerini tankların altına atarken, “istifa” söylemi karşısında susup sonucu bekleyenlerse aynı safta olamazlar. Tankların durduramadığı canları toplarla durdurmazsınız. Milleti bu kez de “toplarla” durdurmaya kalkanlar karşısında susanlar ile tankların altına yatanlar, aynı yolun yolcuları olamazlar!

Burada açık ve net olarak huy, karakter ve hislerin etken olduğu söylenebilir. Sadece kendi “maddî menfaatini” düşünenlerin olduğu bir grubun varlığı açıktır. Ayrıca bu tiplerin sadece maddî menfaatlerinin devamı için birbirleriyle dayanışma yerine “rekabet eden” kişilerden oluştuğu da açıktır. Bu kişilerin aslında sadece “korkak” karakterli oldukları da şüpheden uzaktır.

Vatan, millet ve devlet düştükten sonra kişinin parası pulu neye yarar? Bu toplumda siyâsî ve askerî birliklerin özgürlüklerini temsilen “tuğ” kullanılmıştır. Askerî ve idarî bölgenin bağımsızlığı için kullanılan bir terim de “sancak”… Günümüzde ise devleti, askerî birliği, resmî veya gayr-i resmî kuruluşları temsilen “bayrak” terimi kullanılıyor. Bir insan ve bir devlet, özgür/hür olmadan yaşayamaz. İşte bu nedenle bir devletin özgürlük sembolü bayraktır. Bir insanın özgür oluşunun sembolü de “samimiyeti”dir.  

Özellikle kritik zamanlarda pısırıklık, maddî menfaat peşinde koşmak ve korkaklık, samimiyetsizliğin alâmetidir. Böyle karakterlerin samimiyet yoksunluğu, gençlerin önünü açacak atılımları yapamaz. Bu tür korkaklar hürriyet timsali bayrak dikemezler.

Korkaklık, kötü huy ve karakterdir. Korkaklık kul olmayı kıran, Yaradan’a isyan bayrağı açan ve nefsine yenik düşmenin adıdır. Korkaklık, “Müslüman toplumlarda, toplumun değer yargılarını ayaklar altına alan, ‘samimiyeti’ kaldırıp köleliğin kabulüne onay veren” anlamına gelen kötü bir tutumdur. Korkaklık, Allah’a (cc) değil, nefsine ve şeytana yol açmanın da adıdır.

Korkaklık, insanı kul olma yolundan alıkoyan bir tutumdur.

İşte biz böyle bir hürriyet temsiline “al sancak” diyoruz:

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen ‘al sancak’!”