Korkarım Türkiye’yi Haliç’e çevirecekler

Ne yazık ki hafızalarımıza bu ve benzeri olayları kazıyan ondan başkası değil. En büyük başarısı, verdiği vaatleri tutmamak ve başkalarının yaptığı işleri sahiplenmek olan İmamoğlu’nun bizi getirebileceği en iyi yer, Haliç’in şu anki hâlinden daha iyi bir yer değil.

“HER şey çok güzel olacak” diyerek İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan Sayın Ekrem İmamoğlu, Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde temizlediği ve ondan sonraki belediye başkanlarının da temiz tutmaya özen gösterdiği Haliç’i bambaşka bir duruma getirdi. Altı artı bir masanın Türkiye’yi bu durumun tıpkısına getirmesinden korkmak, bizim en doğal hakkımız. Bundan tedirgin olmamızın hiç yadırganmaması lâzım. Zira ne yazık ki İstanbul’u ve Haliç’i getirdikleri durum ortada!

Açılış yapmama, kurdele kesmeme törenleri düzenleyen Sayın İmamoğlu zekâmızla alay etmeye devem ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesine ilâve olarak neredeyse tüm bütçeye yakın bir rakamı borçlanmasına rağmen “Fakat şunu başardı” diyebileceğimiz hiçbir başarısı mevcut değil.

Kar yağarken balıkçıda, İstanbul’u sel alırken büyükelçilerle yemekte… Başka bir sel felâketi sırasında tatilden İstanbul’u yönetmeye çalışan da Ekrem İmamoğlu. Ne yazık ki hafızalarımıza bu ve benzeri olayları kazıyan ondan başkası değil. En büyük başarısı, verdiği vaatleri tutmamak ve başkalarının yaptığı işleri sahiplenmek olan İmamoğlu’nun bizi getirebileceği en iyi yer, Haliç’in şu anki hâlinden daha iyi bir yer değil.

Sayın Ekrem İmamoğlu’nu başka bir yazıda başrol yapacağım inşallah, bundan dolayı bu yazıda ona bu kadar yer yeter.

***

Altı artı bir masanın başındaki zât-ı muhteremin SSK Genel müdürlüğü zamanında ve siyâsî geçmişi boyunca herhangi bir başarısını hatırlayamıyoruz. Geçmişte SSK’yı getirdiği duruma Türkiye’yi de getireceğinden endişeliyiz. İnsanların geçmişte yaptıkları, gelecekte yapacaklarının teminatıdır.

Son seçimde hiçbir belediyede hiç kimseyi işinden yahut aşından etmeyeceğine dair namus sözü veren Sayın Kılıçdaroğlu verdiği namus sözünü ne kadar yerine getirdiyse, bugünlerde verdiği sözleri de büyük ihtimâlle aynı şekilde yerine getirecektir.

Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı kaç dâvâ kaybedip kaç tazminat ödediğinin sayısını hatırlayamadığımız için, Cumhurbaşkanı olursa Türkiye’yi uluslararası arenada itibarsızlaştıracağı aşikârdır. Uluslararası camia CHP seçmeni değil, şu anda CHP gibi ne yaparsan yap. Ne kadar başarısız olursa olsun, kitlesi arkasında kale gibi duruyor. Hiçbir sağ parti seçmeni partisinin arkasında bu kadar başarısızlığa, bu kadar beceriksizliğe rağmen durmaz. Ancak CHP seçmeni başarı filan aramıyor; hizmet aramaksa ise hak getire. Seçilen onlardan olsun, yeter. Hizmet yapmış, yapmamış, hiç önemli değil.

Ankara’da üç dönemdir Yenimahalle Belediye Başkanı olan Fethi Yaşar’ın elle tutulur hiçbir hizmeti ve başarısı yok. Ancak CHP kitlesi ısrarla arkasında duruyor. 

***

Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına seçilen Mansur Yavaş’ın parmakla gösterilecek hiçbir icraatı yok. Tek olumlu icraatı, basından uzak durması. Basından uzak durduğu için “beyefendi” “umut” diye sunuluyor. Sürekli basına çıksa en fazla üç ayda yıpranır ve pabucunu kendi gafları ile dama attırır zaten. İki kelimeyi bir araya getirip herhangi bir konuda insanları ikna etme kabiliyeti yok. Ancak susarak yol alıyor. Tebrik etmek lâzım, sonuçta bu da bir meziyet. Ancak uluslararası arenada bir ülkeyi taşıyacak ne bir kapasiteye, ne de bilgi ve birikime sahip. Bu kadar belediye başkanlığı yapmasına rağmen ne vaatlerini yerine getirebildi, ne de herhangi bir icraatı ile ülkede gündem olabildi. Ancak basından uzak durarak gündemde kalıyor. Uluslararası arenada ülkelerin kurt siyasetçileri karşısında bir başarı elde edip öne çıkma ihtimâli sıfır bile değil. Sıfırın altında eksi 40 derece! Uluslararası arenada susarak bir yere varması mümkün değil.

***

Gelelim altı artı bir masanın ikinci en büyük parti başkanı Meral Hanım’a. Onun da ülke gündemine gelecek ve “Hah! İşte şu konuyu da Meral Hanım başardı” diyeceğimiz hiçbir başarısı mevcut değil. Ama olsun, polemikleri ve siyâsî rakiplerine salvolar atması ve kadın olması hasebi ile ilerliyor. Partisi Ülkücü kökenlilerin oluşturduğu bir zeminde olmasına rağmen millî ve manevî değerlere sahip olan parti yöneticilerini, Sayın Yavuz Ağıralioğlu gibi, sürekli aşağıya doğru itelemekte çok mahir. Cumhurbaşkanlığı adayını bile CHP’nin beceriksiz ve çapsız belediye başkanlarına bağlamaktan başka yazacak ne bir icraatını, ne de bir başarısını bulabildim.

Hanımefendiye haksızlık yapacaktım az kalsın. Uzun süre Selahattin Demirtaş’ın hanımı ile kahvaltı yapmak istemesi ile bayağı gündem olmuştu, atlamışım, beni affetsin.

Ha bir de 15 Temmuz Kalkışması’ndan önce her mikrofonu bulduğunda, 23 Nisan Çocuk Bayramı’na hazırlanan çocuklar gibi “Ben başbakan olacağım” nidaları atıyordu, hâlâ kulaklarımızı tırmalıyor ister istemez. Nasıl olacağını hiçbir zaman açıklayamadığı şey bir hevesti herhâlde ama biz yanlış anladık garibi.

Ayrıca haksızlık etmeyeyim, bugün Ekrem İmamoğlu ile yaşadıkları sarmaş dolaş hâlleri uzun yıllar aklımdan çıkaramayacağım galiba. Ekrem İmamoğlu’na verilen mahkûmiyet kararına ne kadar sevinmişse, garipler birbirlerine sarılıp sarılıp durdular meraklı bakışlar arasında. Mahkûmiyet kararlarına karşı benim bildiğim insanlar üzülürler. Bunlar oldukça abartılı bir şekilde seviniyor ve neredeyse bunu kutluyorlar. Bir yerlerde gariplikler var ancak konuya vâkıf olamadığımız için işe biraz Fransız kaldık. “Öylesine kalakaldık” derler ya, biz de öyle kararsız kaldık. Üzülsek mi, sevinsek mi, bilemedik.

***

Altı artı bir masanın en sadık elemanı, bence Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu. O masadan sopayla kovalasalar bile gitmeyecek olan tek kişi. Bunu hakaret olarak söylemedim, kişisel kanaatim bu yönde. Bir insana, hele hele ülke yönetmeye talip bir partinin genel başkanına hakaret etmek ne hâddime! Hem de bana yakışmayacak bir hareket olur bu. 

Bunu herhangi bir zorlama ile değil, bile isteye ve görev aşkı ile yapan bir lider Sayın Temel Karamollaoğlu. Çünkü Sayın Karamollaoğlu, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmeleri sonrasında, her defasında bir sonraki görüşme yapılamasın, yapılması imkânsız hâle gelsin diye elinden gelen hiçbir şeyi ardına koymadı. Hakkını yememek lâzım. Bunda o kadar başarılı oldu ki ikinci toplantılar hiçbir zaman yapılamadı sayesinde. Bunları herhâlde unuttuğumuzu zannediyor zahir. Öyle isteklerle çıktı ki Sayın Cumhurbaşkanımızın karşısına, akıllara zarar! Aynı istekleri altı artı bir masaya da sunduğuna dair bir duyum alamadık.

***

Altı artı bir masanın etkisiz elemanları olan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu bir paragrafta zikretmeyi uygun gördüm. Çünkü bana göre her ikisinin de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan birkaç puan oy devşirmekten başka bir amaçları olduğuna inanasım gelmiyor bir türlü. Onlara bu yazıda bu kadar yer yeter de artar bile.

Bir de DP Genel Başkanı Gültekin Uysal var masada, onu da bu paragrafta anacağım müsaade ederseniz. Kendisini ne tanıyorum, ne de aklımda kalacak bir sözünü hatırlayabildim. Bu benim suçum olmasa gerek.

Bir de bu masanın altı artı birinci ortağı var. Hem o kendisini gizliyor, hem de masadakiler. Eh, benim üzerime vazifemi ki açık edeyim garibanı. Dursun durduğu sisli yerde. Nasıl olsa kendi kendine bir zaman açık olacak zaten, zorlamaya gerek yok. 

***

Son söz olarak söylemesem, gözlerim açık gider vallahi; yazıyı tasarlarken ciddî olmaya niyetim vardı ancak klavyenin tuşlarına dokunmaya başlayınca ne olduysa oldu, birdenbire bir mizah yazarına dönüştüm, elimde değil. Kendi kendine öylece evirildi. Ben yapmadım, kendisi öyle oldu. Kimse kusura bakmasın!

Merak edeniniz vardır diye söylüyorum, yazıya neden Ekrem İmamoğlu ile başladığımı açıklayayım: Zât-ı şahaneleri, “Ben o masanın en etkili elemanıyım” dediği için başa alındı. Yoksa kötü bir niyetim yoktu.

Tabiî Mansur Yavaş Bey’in ismi de geçti. Sosyal medyada çokça zikrediliyor ya, ondan. Yoksa bir başarısı olduğundan değil. Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar Bey de makalenin tuzu biberi olsun artık...