Korkaklığın ne’liği (2)

Korkaklarınsa böyle meşgaleleri yoktur! Onlar bu meşguliyet için gayret gerektiğini, kocaman bir imanlı yürek taşımak gerektiğini bildiklerinden, vatan, bayrak, millet ve din gibi kıymetler için ölmekten ölesiye korkarlar. Böylesi kutlu mesuliyetlere göz koymazlar. Bu yüzden “şehadet” mâkâmı sadece iman edenler içindir!

KORKAKLAR, aklın sükût ettiği, menfaat merkezli endişelerle geliştirdikleri argümanlara tutunurlar. Yalanı, iftirayı, inkârı bütün terminolojilerin değer çıtasına aldırmaksızın legal görmeye başlarlar. İllegal hâllerine aldırmaksızın legali illegal ilân etmekte beis görmezler.

Hâlbuki dünya üzerinde insanlığın ilk varoluş sürecinden günümüze, tanrılı tanrısız bütün din ve ideolojilerin “10 erdem” tabir edilen değerler zinciri vardır. Fakat korkakları korkutan da hiçbir değere sahip olmamalarıdır. Onlar, tüm değerler üzerinde tepinmeyi, hâdsizce sınırları aşmayı maharetten bilirler ve hiçbir otoriteyi tanımayıp kendi terminolojilerini oluşturmaya teşnedirler.

Kendilerine öyle bir vitrin oluştururlar ki, İlâhî yasaları, halkın itibar ettiği İslâm âlimlerini yüreksizliklerine maske yapmaktan imtina etmeyecek kadar hâdsizleşebilirler. Çünkü hâdsizlik, korkaklığın şiarındandır. Ve bu hâli meşru kılıp manevî dinamik olarak nitelendirebilirler.

Vitrinin ardında Vahye mugayir fetvalar vermek onlar için mümkünden daha öte bir ruhsattır. Nereden, nasıl ve ne hakla, nelerden beslendikleri belli olmayan maddî çıkarlarını yitirme korkuları ve at oynatacak meydanlarının kalmayacağından korkmalarının getirdiği panikle, ülkede cereyan eden (ki bu İlâhî tecelli olsa bile) her vakayı kendilerine malzeme yapmaktan, acının üzerinden rant devşirmekten imtina etmezler. Onlar uluorta her yerde “edep” ifadesinin anlamından uzak edebe dair ahkâm kesebilirler.

Demiştik ya az önce, illegal olduğunun farkındasızlığı ile legal olanı illegalleştirme cüretine pek hızlı ve mahir biçimde soyunabilirler.

Benim bildiğim bir şey var ki, o da etkisiz olan hiçbir şeyden ve kimseden insanoğlu korkmuyor. Korksa, anormal olur. Ne vakit bir etki hissediliyor, yeterliliğin arttığı, yetkilerin genişlediği fark ediliyor, işte o zaman korkaklar gard geliştiriyorlar. İşte üç tarafı denizlerle kaplı, dört tarafı hırsları hışma dönüşmüş korkaklarla çevrilmiş bu cennet vatanı, bölücülerin ve katillerin aklı ile parçalamaya teşne olanların ahvali budur!

Kavgasını verecekleri hiçbir değere sahip olmayan, yaşadıkları vatan toprağına aidiyet hissetmeyen, bir ideanın, bir dâvânın sancısını çekmeyen, geleceğe dair inkişaf tahayyülleri olmayan korkakların portresi budur!

Korkaklar hem keyif sürmek, hem kahraman olmak isterler. Zahmetsiz rahmete konmak istediklerinden, ağızlarına geleni söylemekten çekinmezler. Bu yüzdendir mâkâmlarını kaybetmekten, unvanlarını kaybetmekten, kazançlarını kaybetmekten, şöhretlerini kaybetmekten ölesiye korkmaları. Çünkü onların servet anlayışı ölünceye kadardır. Bu yüzdendir dostu sırtından bıçaklama pratikleri ve oturamadıkları iktidar koltuğuna pasif jimnastik eğilimleriyle oturma heveslerini yeni partiler kurarak gerçekleştirmek istemeleri.

Onları kutlu bir dâvâya adanmışlık değil, hevesleri yönetir. Vatan hainliğini, terörü meşru görmeleri de bu heveskârlıklarındandır. Kiminle yan yana durdukları, neye “evet”, neye “hayır” dedikleri, imrendikleri hedefe göz diktiklerinden pek ehemmiyet arz etmez.

Korkakların kendi imzaları yoktur; fi tarihli imzaların savunucusu gibi görünüp güya idealist bir portre çizerler. Özel çabalarla, türlü Batı/l ittifaklarla faktör olma hâlimize alışmış Türkiye’nin aktör olma vasfına bürünmesini hazmedemeyenler, bırakın vatanlarına sahip çıkmayı, vatandaş olmaktan dahi imtina ettikleri için alenen korkaktırlar. Çünkü yüreklilik, taşın altına elini koymayı gerektirir. Çünkü cesaret, kendi inancından, değerlerinden, öz kültüründen beslenerek güce dönüşür. Çünkü sahip çıkmak, canını dişine takmak ve rahatından vazgeçmektir. Kaybetmemek için değerli ne varsa uğruna savaşmaktır! Yeri geldiğinde kutlu bir inanç ile ölüme koşmaktır.

Korkaklarınsa böyle meşgaleleri yoktur! Onlar bu meşguliyet için gayret gerektiğini, kocaman bir imanlı yürek taşımak gerektiğini bildiklerinden, vatan, bayrak, millet ve din gibi kıymetler için ölmekten ölesiye korkarlar. Böylesi kutlu mesuliyetlere göz koymazlar. Bu yüzden “şehadet” mâkâmı sadece iman edenler içindir!