Korkaklığın ne’liği (1)

Korkakların geliştirdikleri, mantıksız ve şuursuz refleksleri kendilerine benzeyen, yetersizlik ve azlık hissi barındıranlar tarafından destek bulur ki bir zümre hâline gelmeleri pek uzun sürmez. Artık onlar bir güruhtur! Meselâ, önce “Cemaat” diye adlandırılırlarken, sonra “paralel” ve en nihayetinde “çete” unvanıyla irtifa kaybetmelerinin sebebi işte bu paranoyakça korkunun ve endişelerini gemleyememenin iştahının neticesidir.

DEV yürekliler, cüce akıllıları korkutur!

Çünkü cüce akıllıların erk kaygıları kendi alanları ile sınırlıdır. Nefsî menfaatlerine el uzandığında feryat figan ederler.

Onların ülke coğrafyası ile dertleri yoktur.

Kendilerinden gayrısı ötekidir ve onlara nedir diğerlerinden! Farklı anlayışlara tahammülü olmayan, aynı düşünce biçimini edinenlerle koloni hâlinde yaşadıklarından, kapı komşusunu pek kolay “Bizden değilsin!” ithamı ile yargılayabilirler.

Cüce akıllılar bencillik boyutunu, vatan sınırlarını ihlâl ile kıtalar ötesine taşımaktan imtina etmezler.

Onların ilgi alanlarına yalnızca kendi konforları, kendi kadroları, kendi müesseseleri girer.  

Kendilerinden olmayanla ticâret bile yapmazlar. Mâkâm, mevki, rant getirecek durumlar onların nemalandıkları alanlar olduğundan, kimselerle paylaşmak istemezler.

Halka hizmet yalanlarıyla propaganda yapıp yönetici seçildiklerinde ilk iş olarak sair siyâsî düşünceye sahip çalışanları kurumlarından temizler, yeterli, yetersiz fark etmez kendi yandaşlarını konumlandırırlar. “Halk, halk” söylemleriyle geldikleri mâkâmlarda halkı işsiz bırakmak için gayet telaşlıdırlar.

Bu yüzden korkakları, eyledikleri menfaatperest tavırlar deşifre olmasın diye, ülkesini ve halkını müreffeh bir düzeye taşıma gayretini vazife edinenlerden ürkerler.

Kendi hakları olduğunu sandıkları nimetlerden eksileceği hissine kapılıp endişeleri korkuya evrilir!

***

Ve Türkiye’nin son dönem seyri de böyledir. Neredeyse bir çeyrek asra varacak dönemde ana muhalefet ve sair parti liderleri, sözcüleri, vekilleri, korkularını gizleme çabası ile kontrolsüz bir üslûpla “muhalefet” hakkı üzerinden gayr-i millî tavırlar geliştirmekte.

Her şeye rağmen hizmet eden ve bütün eleştirileri kocaman yüreğinde eriten bir devlet adamı, aklı evveller, aklı yetersizler, aklı hasisler için cinnet demektir!

Ellerinden geleni esirgemeden, ölümüne duâ etmek, onların kendi terminolojileri için neredeyse vaciptir.

Çünkü cüce akıllılar için Dev Yürekli Adam ölmelidir!

Yoksa ne rahatları, ne nemalanacak ortamları, ne de kadroları kalacaktır!

Durdurmaya güç yetiremedikleri bir başarıya şahit olmak böylesi yetersizlerin huzur bulmasını, huzura ermesini engelleyeceğinden, aklı ziyan çareler üretmeye sevk olurlar.

AK Parti’nin, 18 yıllık iktidar döneminde yıpranması beklenirken, günbegün başarılı projelerin hayata geçirilmesi, pandeminin gayet aklıselim tedbirlerle yönetilmesi, Akdeniz politikası, sınır harekâtları gibi başarı çizgisini arttırarak yoluna devam ediyor olması, tüm şuursuz baskı ve yaptırımlara meydan okuması, korkakların güya plânlı ve hatta dış güçler tarafından destekleniyor olmalarına rağmen korku ve panik hâline gelmiş bir saldırı şeklini kendileri için meşrulaştırmaları şekline bürünmüş ve bunu uygulamakta beis görmemişlerdir.  

Korku duygusunun insan psikolojisi ve dolayısıyla toplum üzerinde pek çok tesiri vardır. Bu gerekçe ve tesirlerin bir kısmı masum ve kişinin kendisinden başkası için bir tehdit oluşturmazken, zümreler ve topluluklar arasında cereyan eden korkunun tezahürleri tedavi edilebilirlikten uzak olmakla birlikte ciddi tehlikeler barındırır.

Korkak kişiliklerin muhatabı kendi sınırlarını aşan bir güce ve dirayete sahipse, öncelikle “yetersizlik” hissine kapılır, kendi azlığını fark eder.

Eğer yeterli donanıma sahip değilse bu yetersizlik hissi onda, karşısındaki güçlü muhataba saldırma hissini körükler.

Ve derken bu iki his, yetersizlik ve azlık duygusu, korkuya ve çıkar endişesine evrilir.

Korkuya kapılan akıl tedbirsiz refleksler geliştirir. Çünkü korku, açık şuur ile davranmayı ve mantıklı düşünmeyi engeller.

Korkunun insan psikolojisi üzerinde pek çok tesirinden biri hâdsizlik, bir diğeri de sadakatsizliktir.

Bu tesirlerden hareketle, toplumumuzda korkaklığa itibar edilmez!

İlmi ve irfanı yerinde olan korkağın korkusunu anlama gayretini taşıdıkça korkakların cüreti artar da artar.

Meselâ, idare edildiğinin farkına varamayıp idare ettiğini sanarak “paralel yönetim”e soyunur!

Yine korkakların geliştirdikleri, mantıksız ve şuursuz refleksleri kendilerine benzeyen, yetersizlik ve azlık hissi barındıranlar tarafından destek bulur ki bir zümre hâline gelmeleri pek uzun sürmez.

Artık onlar bir güruhtur!

Meselâ, önce “Cemaat” diye adlandırılırlarken, sonra “paralel” ve en nihayetinde “çete” unvanıyla irtifa kaybetmelerinin sebebi işte bu paranoyakça korkunun ve endişelerini gemleyememenin iştahının neticesidir. Şuursuzlukla hâd bilme gibi bir erdemden mesul olmayışlarının dramıdır!  

Korkakların bir başka özelliği de saklı refleksler geliştirmeleri, saman altından su yürütmeleridir ki bu duruma da 15 Temmuz 2016’da vâkıf olmuştuk.

O vakit, saklı saklı kadrolaşarak, dış güçler tarafından finanse edildiklerini bildikleri hâlde ve muhalif partileri de yandaş edinmekte beis görmeyerek kendi ülkesinin idarî yapısına haince sızan ve ihaneti meslekten sayan, kendi insanına kurşun sıkmayı maharet addeden ve hükmî otoritelere sızmış olan “çete” cüce aklıyla, dev gibi dirayetli bir Lidere, korkusuz bir millete çarpacağını muhtemelen hesaplamamıştı. Hesaplayamazdı, çünkü korkaklık duygusunun ağır yükünü taşımanın ne kadar ezici olduğunu en iyi onlar biliyorlardı. Ve bu duygudan biraz önce kurtulma telâşına kapıldıklarından, matematikleri şaşmıştı. (Devam edecek…)