Korkak yeni dünya

Her dönemin, her insanın zindanı farklıdır. Hayat, bu zindanlardan kurtulma ve özgürleşme mücadelesidir. Çağın zindanlarına, görünen sorunlara çözüm üretme gibi yollarla savunmada kalarak bakmak yerine, örtük esas meseleleri tespit etmek ve onların icabına bakmak, sorumluluk almanın gereğidir.

İNTERNETİN her eve girdiği bir dönemde dünyaya geldiler. Yaşlarıyla birlikte, sanal seçenekler ve imkânlar arttı, şimdi sanala adapte olmuş ilk nesil olarak gençliği temsil ediyorlar. 1995 ve sonrasında doğmuş olanlardan bahsediyoruz...

Günümüz gençliği, aslında geleceğimizden öte bugünümüzü temsil ediyor. Gençlerin alışkanlıkları, beğenileri ve ilgi odakları, yaşadığımız çağ hakkında çok şey söylüyor. Gelenekler konusundaki sınırları zorlayan tutumları, yüz yüze iletişim kurma güçlükleri, olgun görünümlerinin aksine çocuksu alışkanlıkları çok eleştirilse de, kadim değerlerin aktarımı ve toplumları ayakta tutan bağların devamı için yeni neslin anlaşılması gerekiyor.

İnternetin içine doğmuş olan bu nesli, “Ben Nesli” kitabından tanıdığımız Amerikalı psikoloji profesörü Jean Twenge, “İ-Nesli” olarak tanımlıyor. İlk akıllı telefon üreticisi markanın interneti temsil eden “İ” eki alınarak yapılan bu tanım, günümüz çevrimiçi gençliğini çok iyi özetliyor.

Kuşaklar arasında keskin çizgiler olması elbette mümkün değil. Kişilerin bulundukları toplum, kültür, bireysel deneyimler, karakter oluşumu ve sosyalleşmede farklılıklar gösterebilir. Ancak popüler kültürün moda üzerinden1 toplumlar ve kişiler arası etkileşimle yayılan küresel etkisi ortak bir gündem yarattı. Ayrıca internet ortamı bilgi akışını herkese açık hâle getirerek ortak akıl oluşturdu. Böylelikle düşünce ve pratikte tarz farklılığı dışındaki ayrımların çoğu ortadan kalktı.

Günümüzde farklı düşünmek için ilk akla gelenleri elemek gerekiyor. Çünkü çoğu kişinin ilk aklına gelenler aynı ya da benzer şeyler. Artık oluşturulmuş gündemi takip etmeye bile gerek yok. Sınırsız erişimin oluşturduğu etkileşimlerle bilmemenin hiçbir eksiklik oluşturmayacağı bilgiler, neredeyse havaya karışmış durumda ve bunları bilmek için soluk almak yeterli.

Mcluhan’ın “Küresel Köy” tanımı, internetin yaygınlaşmasıyla birlikte değişen dünya için biçilmiş kaftan. Küçük bir köyde yaşayan insanları düşünelim. Örneğin bir köyde bir düğün olur, bir ay konuşulur. Biri bir lâf eder, o lâf tüm köy boyunca değişe dönüşe dolaşır, sonra tepkiler oluşur, büyür... Bu söylediklerim size de günümüz abur cubur gündemlerini hatırlatmıyor mu?

İnternet, köy hayatının bu ayrıntılarını küresel hâle getirdi. Köyün pastoral havasını solumak için fotoğraflar ve yakında sanal gözlüklerle yapılması plânlanan doğa yolculukları da cabası. İnternet; başkalarının deneyim ve keşiflerini herkese açık hâle getirerek bilgi akışını hızlandırdı ve bu yönüyle oturduğu yerden, kimsenin ağız kokusunu çekmeden pek çok bilgiye ulaşmayı sağlayarak bireyselleşmeyi körükledi belki, ama bunu da bireysel kazanımların içini boşaltarak yaptı. Özellikle sosyal medya, bir yer kendi gözleriyle görülse bile, kafasında oranın paylaşım ve beğeniye uygun olup olmadığı sorusuna ait işaretle dolaşan, tefekkürü yarım zihinler ortaya çıkardı.

Bir durumu ya da yeri başkalarının keşfiyle yetinmek, aslında kendi bakışını yok saymak demekti ve insan, denemeden, hatâ yapmadan pek az öğrenirdi.

 “Bu ay 95 sonrası nesli konuşacağız” demiştik ama aslında internetle hemhâl olan herkesi ilgilendiren mevzular üzerinde duruyoruz. Belki de ömrünün belli bir kısmından sonra internetle tanışan nesil için “henüz adapte olamamış ve yanlış yapmaya daha yatkın” diyebiliriz. Ancak bir farkla: Mukayese edebilecekleri bir yaşanmışlık var ve internet kullanımı konusunda otokontrolleri daha zayıf gibi görünse de, gelen nesle göre internetin kendilerine verdiği zararı anlamaya daha yakınlar. Başlarda belirttiğimiz gibi, nesiller arası keskin çizgiler olması mümkün değil. Hele internet gibi devrim niteliğinde bir ağla dünyanın dört bir yanı sarılmışken...

 “Âniden kalabalıktan biri, ‘Toplu seks, poplu seks’ diyerek şarkı söylemeye başladı ve nakarata eşlik eden kalabalık, aynı zamanda dansa katıldı. ‘Toplu seks, poplu seks’ diyerek dönüyor, dans ediyor, dönerken de altı-sekizlik metronom vuruşuyla birbirlerini dövüyorlardı...” Huxley’nin “Cesur Yeni Dünyası”, günümüz dünyasını, aksi doğru olduğu hâlde kinâyeli şekilde cesur denilen “Korkak Yeni Dünya”yı kanlı canlı resmediyor tam da böyle!

Bedenen gelişimini tamamlamış olsa da çocukluktan yetişkinliğe adım atma süreci giderek daha da uzayan, kırılgan ve güçsüz, bir şeyin değerini aldığı keyif miktarıyla ölçen, cinsiyet ayrımını dahi özgürleşmeye engel bir sınırlandırma olarak görecek kadar düşüncede özgür olduğu hâlde başkalarının beğeni butonlarına basma sayısınca kendini değerli hisseden, duygu ve deneyimlerinin, hatâ yaptığında ya da bir yere gelmek için ödemesi gereken bedelin hakkını vermeyen, iliklerini soğuracak seviyede hiçbir duyguyu hissedemeyen -çünkü sürekli uyarılan- ve bu sebeple bir düşünce üzerinde uzun süre duramayan, belki de bu yüzden hiç yaşamayan insanlar yetişiyor. Bunun isminin ya da hangi nesle mensup olduğunun fazla bir önemi yok aslında.

Her dönemin, her insanın zindanı farklıdır. Hayat, bu zindanlardan kurtulma ve özgürleşme mücadelesidir. Çağın zindanlarına, görünen sorunlara çözüm üretme gibi yollarla savunmada kalarak bakmak yerine, örtük esas meseleleri tespit etmek ve onların icabına bakmak, sorumluluk almanın gereğidir. Elbette bunu yapmak, kaçış yolları hiç olmadığı kadar artmış ve hattâ bir tık öteye taşınmış bir dünyada oldukça zor. Eskiye oranla kitap okuma eğiliminin oldukça azalmış olmasının nedeni, “Belki de kitaplar yeterince hızlı olmadığı içindir. Kitaplar bir sonraki bağlantıyı tıklayacak ya da bir sonraki sayfaya birkaç saniyede geçecek şekilde büyütülmüş bir kuşağın dikkatini uzun süre odaklayamıyor olabilir”2.

Günümüzde anlama ya da anlaşılma çabasının yerini habire anlatmak aldı. Ânı dondurup bırakmak ve paylaşıma açmak, sonrasında gelen tepkilere göre o ânı yaşayıp yaşamadığına karar verme durumunda yapılacak çıkarım, insan iradesinin insan yaşamı üzerinde söz sahibi olduğu mudur, yoksa bu durum başka türlü, kurtulması zor bir esâreti özgür iradeyle kucaklamak mıdır?

Çevrimiçi bir dünyanın çevrimdışı yaratılmış insanları ne kadar sanala adapte olursa olsun nasıl nefes almadan yapamazsa, doğası gereği gerçek bir yaşam deneyimine ihtiyaç duymaya da devam edecek. Bu yüzden ne gerek var sanal işleri büyütüp çok anlamlı aktiviteler zincirine eklemeye, kutsî bir görevmiş gibi az sonra değerini kaybedecek mecralarda söz sanatı yapmaya ya da güzel fotoğraflara bölenmiş zevkleri sosyalleşme vesîlesi olması talebiyle işlevsel kalıplara döküp sanki çok yanlış bir işin içindeymiş gibi durumu meşrulaştırma çabalarına.

Sanal olan, bu dünyanın bir gerçeği. Mühim olansa bunu kabullenmek. Bunun ölçüsüyse şu olmalı: Gerçekten kabullenenler, kabullendiğiyle alay edebilenlerdir.

 

---------------

1Moda yalnızca giyimi içeren bir tanım değil. Metalaşan her olgu, modanın bir parçası olabilir. Bu bazen bir video, bazen sözsel bir ifade (‘aynen’ gibi), bazen de bir insan ya da tüm bunları içine alan nevrotik bir tarz olabilir.

2Jean Twenge, İ-Nesli, Kaknüs Yayınları, 1. Basım, 2018