Koridor savaşlarında Libya ve Yemen

Türkiye’nin ABD ve Rusya ile ilişkilerinde başarılı olabilmesinin en etkin yolu, bu koridor oluşturma becerisidir. Şahsî kanaatimdir ki, Türkiye, psikolojik eşiği olan “Şiîlik” fobisini aşıp Şiî dünya ile koridor oluşturabilirse, dünya için de önemli bir aktör olacaktır!

TÜRKİYE’nin dış politikası bağlamında Libya ve Yemen, “tarihî mîras” üzerinden yönetilemez. Çünkü dünya, “mîras” üzerinden yönetme kültürünü geride bıraktı.

Amerika dünyanın her yerinde; hangi mîras üzere kalabiliyor? Demek ki başka gerekçeler ve başka taktikler devrede…

Türkiye’nin Osmanlı döneminden geride kalan ve “Osmanlı” gerekçesi üzere sürdürülebilir şekilde kurulabilecek ilişki aksı, sadece “kültürel” olabilir. Çünkü Osmanlı sonrası kurulan ülkelerin hiç birinde “Türkiye’m!” türküsü, bir kardeşlik marşı değil. Hattâ bu coğrafyadaki ülkelerin ABD’yi davet arzusu daha iştahlı ve Türkiye’ye kıyasla daha gerçekçi!

O zaman çok sade bir gerekçe/gerçekçilik var: Dünyanın bir başka ucundaki ülkelerin söz konusu topraklarda bulunma gerekçesi ve meşrû konuşlanmaları ne ise, Türkiye de aynı gerekçe ve meşrûiyet içinde kalabilir. Kalmanın gereğini yaptığında, alması gereken payı ve/veya hukuku kazanabilir.

Peki, bu gerekçe ve meşrû alan nedir?

Birincisi, küreselleşme ve dünya pazarı önemli bir gerekçe… İkincisi, uluslararası anlaşmaların sunduğu imkânlar ve esneklik içinde ülkelerin ortak çıkarları…

Türkiye’de “Yurtta sulh, cihanda sulh” niyetini “Bana dokunmayan yılan…” tekerlemesi ile yorumlayan zihniyet ve hükûmetler çok oldu. Oysa bu niyet, özünde barışın koşullarını içte ve dışta kollama ve savaştan uzak kalmak için her yolu denemek anlamında şerhlenebilir.

Değilse, dünya tarihinde barışın ancak savaş dengesi ve savaştan caydıracak savaş gücü ile bir imkân olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bu bağlamda Libya konusuna yakından baktığımızda, Türkiye ile Libya arasında bir “deniz koridoru” oluşturulması, Türkiye’nin son dönemlerde en “etkileyici” hamlelerinden biri.

Aynı koridor İran ile karadan oluşturulabilmeli!

İslâm coğrafyasındaki “birlik koridorları” atlasını Sünnîlik ve Şiîlik gerginliğinde karambole getirmek veya koridorları sabote etmek, en asgarî dille “tam bir politik cehalet” kabul edilebilir.

ABD politikalarının iki basit taktiği vardır: “Böl ve yönet!”

Bunlar, “Her zaman alternatif koridorların olsun” taktikleridir.

ABD şu an Suriye’de bir koridor kuramadı; o nedenle “Böl ve yönet!” taktiği ile yetiniyor.

Türkiye aynı taktiği kullanacak bir kültür ve yöntem tecrübesine sahip değil. Fakat koridor oluşturma seçeneğinde yeterince özgüveni ve tecrübesi var. Nitekim Türkiye, ilk defa Suriye ve Balkanlarda bir koridor oluşturma gücüne sahip ve bunda başarılı.

Kanal İstanbul Projesi bile kendi alanında bir koridor açma arka plânına sahip!

Türkiye’nin ABD ve Rusya ile ilişkilerinde başarılı olabilmesinin en etkin yolu, bu koridor oluşturma becerisidir. Şahsî kanaatimdir ki, Türkiye, psikolojik eşiği olan “Şiîlik” fobisini aşıp Şiî dünya ile koridor oluşturabilirse, dünya için de önemli bir aktör olacaktır!

Politik koridorları açmanın önündeki en büyük engel, “tarih koridorları kapalı” zihniyetlerdir. Sünnîlik ve Şiîlik mezhebinin tanımını ve analizini yapmaktan aciz bir sürü dilin ve anlayışın dünyada ve de özelde Orta Doğu’da olup bitenleri anlaması beklenemez.

Hattâ bu zihniyetler, ABD ve Rusya tarafından daha kullanışlı bulunmaktadırlar.

Dolayısıyla Türkiye-Libya Anlaşması’ndaki “deniz koridoru” örneklemesini, farklı koridorları açma becerisinin önsözü saymak gerekir.

Bir de Yemen koridorunda Türkiye aktifleşirse, o zaman “Dünya Lideri Türkiye” olma yolunda önemli bir koridor açılmış olacaktır!