Kör olaydım da moderniteyi görmeyeydim!

Modernite ve saz arkadaşları, tesadüfen hayatın suda başladığını, sonra tesadüfen karada geliştiğini, meselâ hayvanların ortaya çıktığını ve yine tesadüfen evrimleşerek (meselâ) maymunların gelişmesiyle bugünkü insanın ortaya çıktığını, yani bu aşamaya gelindiğini iddia ediyor. Eğer bunu kabul ediyorsanız, bundan sonra söyleyecekleri zaten mantıklı.

DOĞRUSU, öyle moderniteyle falan ilgilendiğim yoktu; ilgilenmeyi düşünmüyordum da. Ne zaman hayatımın her yerine, her alanına, her saniyesine, hatta iç dünyama burnunu sokmuş, işte o zaman tepem attı ve ilgilenmeye, bilgilenmeye ve farkında olmaya başladım! O zamandan beri kafamda bir dosya açık ve konuyla ilgili ne bulursam hemen onu zihnimdeki o dosyaya atıyorum, yoğuruyorum, şekil vermeye çalışıyorum. Öyle her şeyi tam yoğuramıyorum, yoğurduklarımın bazılarına şekil veremedim; şekil verebildiklerimin bazılarının da şeklini beğenmedim.

Benim modernite maceram şöyle başladı: Engelli insanlarla ilgili 19. yüzyıl ortalarından itibaren 20. yüzyıl ortalarına kadar neler olmuş diye biraz araştırayım dedim. Bir de ne göreyim, korkunç şeyler olmuş! Yüz binlerce engelli insanın öldürülmesi mi dersiniz, zorla kısırlaştırılması mı dersiniz, dışlanması, dilenciliğe mahkîm edilmesi mi, ayrımcılık mı? Hâsılı, insan haklarına aykırı ne varsa hepsi bu dönemde gerçekleşmiş. Hepsi de bu “modernite ve saz arkadaşları” diyebileceğim ateizm, materyalizm, Aydınlanmacılık, Pozitivizm ve Sosyal Darwinizm gibi bakış açılarıyla gerçekleşmiş.

Hepimiz biliriz; inanç, nesnelere, olaylara, durumlara, kişilere, duygulara ve hatta düşüncelere anlam vermemizi sağlar. Medeniyet, bu verdiğimiz anlama uygun ve hatta anlamın gereğini yapacak alanlar meydana getirir. Kültür, söz konusu alanlar tarafından üretilmiş bilgi, veri, ürün, hizmet, mekân, şarkı, türkü, film veya kitap gibi, aklınıza ne geliyorsa odur.

Meselâ güneş, Mısırlılara göre tanrı idi. Müslümanlara göreyse insana hizmet için yaratılmış bir nesne. Moderniteye göre kendiliğinden oluşan gök cisimlerinden biri. Ve onun da etkisiyle hayat meydana gelmiş. Enerjisi dışında bir anlamı yok. Her inanç, kendine göre geliştirdiği medeniyetinde bu konularda çalışmalar yapmış. Mısırlılar tapınaklarında falan güneşi esas alarak bir düzen kurmuşlar. Müslümanlar güneşten saat ve yön konusunda faydalanmışlar. Modernistler de her şeyi sonuna kadar sömürme duygusuyla, onu bir yaratanın olduğu düşüncesine sahip falan olmadan, “Şimdi kaç kuruşluk güneş enerjisi elde ederiz, cildi bronzlaştırmasından kaç para kâr ederiz?” sorusunun cevabını bulma derdindeler.

Modernite ve saz arkadaşlarının acılara sebep olması şu şekilde anlatılabilir: Aydınlanmacılık ile başlayan dönemde önce inançlar topa tutulmuş. Maalesef Hıristiyanların yaptığı yanlış uygulamalar sebebiyle bu tür fikirler ortaya çıkmış. Tabiî adam gelip İslâm’ı araştıracak değil ya… O zamanki şartlarda adama en yakın kendisi, kendi bedeni, kendi duyguları, kendi gözlemleri ve kendi düşünceleri. Bir İlâhî inanca itibar etmiyorsan, geriye nefsin tanrılaşması kalır. Kendini merkeze koyan, akıllı, her şeyi anlayabilen, her şeyi bilen güç ve kudrette görünce gelsin böyle fikirler!

Her şeyi sebep-sonuç ilişkisiyle açıklamaya kalkmak, gözünle görüp elinle tutmadığına inanmamak, olaylar-nesneler arasında yüzeysel ve sığ ilişkiler kurmak durumunda kalmışlar. Elleriyle tutup gözleriyle göremeyeceği yerlerle ilgili bir şeyler söylemek için de “teori” denen alanı geliştirmişler. Tarifi bile bir tuhaf: “O âna kadar yalanlanamayan iddia…” Yani ilk yalanlandığında bitecek!

Aslında bir inanç; çünkü aynı konuda farklı teoriler var. O zaman insan soruyor: “Niye senin uydurduğun inanca inanayım da kendi inancıma inanmayayım?”

Meselâ evrenin oluşu teorilerle açıklanmaya çalışılıyor. Eliyle tutmadığı, gözüyle görmediği şeye inanmıyor, evrenin oluşunu ve insanın ortaya çıkışını da görecek hâli olmadığı içinse bu konuyla ilgili mecburen atıp tutuyor. O yüzden ben de onların atıp tutmalarına değil, kendi inancım olan Âdem Peygamber’in (as) yaratılışına inanırım.

Modernite ile ilgili konuşacak çok şey var. Ama ben konuyu engelliler meselesine getireyim. Çünkü bu anlatacaklarımı başka yerlerde duymadınız. Ayrıca birleştirilmiş hâlde de değiller!

Modernite ve saz arkadaşları, tesadüfen hayatın suda başladığını, sonra tesadüfen karada geliştiğini, meselâ hayvanların ortaya çıktığını ve yine tesadüfen evrimleşerek (meselâ) maymunların gelişmesiyle bugünkü insanın ortaya çıktığını, yani bu aşamaya gelindiğini iddia ediyor. Eğer bunu kabul ediyorsanız, bundan sonra söyleyecekleri zaten mantıklı. Çünkü diyorlar ki, “Bu oluşumlar esnasında bazı organlar veya bireysel özellikler gelişmiyor, olmuyor ve ‘sakat/özürlü/engelli’ dediğimiz insanlar meydana geliyor”. Yine bu bakış açısıyla gidince meseleyi hemen çözüyorlar kendilerince ve “ırkların sterilizasyonu” kavramıyla diyorlar ki, “Biz bu genetik engelli olanları öldürelim, öldürülmeyecek olanları da kısırlaştıralım; böylece sakat/özürlü/engellileri ortadan kaldırırız”. Nasıl ama? Her şey çözüldü!

Modernitenin saz arkadaşları arasına kapitalizm de katılıyor ve toplumsal olarak da şartlar oluşuyor. Sanayi Devrimi’yle iş yerleri, üretim merkezleri ortaya çıkıyor, fakat buraları da belli bir insana göre tasarlıyorlar. Belli vücut özellikleri olan insanlar buralarda çalışabiliyorlar. Onun dışında kalanlar açlığa, dilenciliğe mahkûm oluyor ve “topluma yük” bir insan kitlesi olarak engelliler ortaya çıkıyor. O zaman bu yükü ortadan kaldırmak lazım...

Bu durum ABD, Almanya, İsviçre ve İsveç gibi birçok ülkede yaşandı. Hatta izleri Türkiye’de bile görüldü. Bu konuda belge soranlar için Mazhar Osman Uzman’ın, CHP’nin 1939 tarihli yayınındaki makalesini okuyabilirler. 

Bunlara karşılık İslâm, insanın “eşref-i mahlûkat” olduğu ve hiç kimsenin diğerine üstün olmadığı, üstünlüğün ancak Allah’a karşı yükümlülükte olduğu ve dolayısıyla bunu da Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini söylüyor. Böylelikle insanlar arasında kadın-erkek, engelli-engelsiz, yaşlı-genç, köylü-şehirli, zengin-fakir, diplomalı-diplomasız gibi üstünlük ilişkilerinin kurulamayacağını anlıyoruz. İnsan nasıl “en değerli” olduğu bakış açısını bırakır da malzeme boyutuna inmek ister, anlamak mümkün değil!

Başta kendi anlamamızdan tutun, kendimizle ve çevremizle iletişimimize kadar silkelenmek durumundayız. Zihnimizdeki, kalbimizdeki, gönlümüzdeki, hatta bedenimizdeki bizi ve çevremizdeki insanları “mal” yerine koyan, hâsılı son yüzyılda her yere sirayet etmiş, yüz binlerce engellinin öldürülmesini getiren, kaynağını ateizmden alan bu bakış açıları iç dünyamıza kadar etkili olmuşlardır.

Öyle bir hâle geldik ki, içimizdeki duygu ve düşünceleri bile elle tutulur, gözle görülür hâle getirmeye çalışıyoruz. Sosyal medyadan dua eder olduk. Bana gelen bazı SMS’lerin giriş ifadesi şöyle: “Ey Allah’ım!” veya “Ya Rabbi!”… Ben de, “Bana yanlışlıkla gelmiş” deyip siliyorum. Öyle ya, bana gelseydi “Ey Lokman!” falan diye başlardı. Allah içimizden geçenleri bilmez mi sanıyorsunuz? Moderniteye ait tarz, üslûp, duygu ve düşünceleri, hâsılı tüm izleri temizleyip daha değerlisiyle değiştirmemiz lazım.

Anlaşılıyor ki başlıkta ifade edilen “kör olmak” ile moderniteyi görmekten kurtulamadığınız gibi, etkilerinden de sadece dış dünyayı değil, görünmez olan iç dünyayı da kurtaramıyorsunuz. Bunun için her türlü gözümüzü açıp kurtulmamız lazım!