Komşu komşunun külüne muhtaçtır

Nebevî beyan çerçevesinde bir bedenin uzuvlarına benzetilen müminler, gelinen nokta itibariyle maalesef “her koyunun kendi bacağından asıldığı” ve herkesin sadece kendisini düşündüğü bir cemiyete dönüşmüşlerdir. Buna bağlı olarak günümüz insanı, çağdaş dünyada kalabalıklar içerisinde yapayalnız ve yalıtılımış bir hayat yaşamaya ve ruhsal bunalım eşiğine doğru sürüklenmeye başlamıştır.

HAZRETİ Peygamber (sas) şöyle buyurur: “Cebrail (as) durmadan Bana, komşuya iyilik etmeyi tavsiye ederdi. Bu sıkı tavsiyeden, komşuyu komşuya mirasçı kılacağını zannettim.” (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr ve Sıla, 140: 141; Tirmizi, Birr, 28; Ibn Mace, Adeb, 4)

İçinde bulunduğumuz modern çağda ve seküler toplumlarda bencillik ve benmerkezcilik hâkim bir anlayış olarak yerini almıştır. Buna bağlı olarak her türlü iletişim ve ulaşım vasıtasının yaygınlaştığı günümüz dünyasında insanlar kalabalıklar içerisinde yapayalnız ve yalıtılmış bir hayata terk edilmiş durumdadır.

İslâm’ın iki temel kaynağı Kur’ân ve Sünnet, bir taraftan insanların dünya ve ahiret mutluluklarını sağlayacak temel ilkeler vazederken, diğer taraftan da aynı toplumdaki bireylerin birbirleriyle içli dışlı yaşamalarına ve kaynaşmalarına vesile olacak prensipler ortaya koymaktadır. İşte bu makalede, Kur’ân ve Sünnet’ten hareketle İslâm’ın yalnızlık ve ruhî bunalım içerisinde hayat süren insanlığa nasıl çareler ve çözüm yolları sunduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

Yaratılışı itibariyle toplumsal bir hayat süren insanın en yoğun ilişkiler ağı içerisinde bulunduğu kişilerin önemli bir bölümünü şüphesiz komşuları oluşturmaktadır. Bir insan hayatı boyunca kendi evinden sonra en çok aynı köy, mahalle, semt ve şehirdeki komşularının yüzlerini görmekte ve onlarla birlikte hayatı paylaşmaktadır. Bu yüzden komşular insanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği sosyal hayatta aile ve akrabalarından sonra en önemli üçüncü halkada yer alırlar. Hatta komşuluk bir çeşit yakınlık olduğu için, bazen olur ki insan, yakınında bulunan komşusuna, uzağında olan akrabasından daha çok ünsiyet eder ve onunla daha fazla içli dışlı olur. Zira beşerî ve sosyal hayatın gelişimine ve zorluklarına paralel bir şekilde komşuların birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışma içerisinde bulunmalarının bir neticesi olarak, onlar arasındaki ilişki düzeyleri ve yakınlaşmalar çok ileri seviyelere ulaşabilir.

İşte insanın en yakın çevresinde komşularının bulunması, darlık zamanlarında onlarla yardımlaşma içerisinde olmasını, sıkıntılı günlerinde onlarla el ele vermesini, kıvanç günlerine onları ortak kılmasını ve sair zamanlarda da onlarla iletişim hâlinde olmasını gerektirmektedir. Buna göre denilebilir ki, komşulukta, aynı toplumda yaşayan insanların kader birlikteliği yaparak bir araya gelmeleri, günlük hayatın yüklerini birlikte paylaşmaları ve ortak sorunların üstesinden gelebilmeye yönelik işbirliği yapmaları söz konusudur.

Bu durumda komşularla sağlıklı, etkin ve yapıcı bir iletişim ve etkileşim içerisinde olunması, kişinin daha mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesini netice verecektir. Bu nedenle sosyal hayat açısından komşularla olan münasebetler, insan ve toplum hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir.

Bir başka açıdan bakıldığında komşuluk ilişkileri, günümüz toplumlarının en önemli meselelerinden biri hâline gelmiştir. Çünkü modern zamanlarda yitirilen ve unutulan en önemli insanî değerlerden biri de komşuluk ilişkileridir. Bilindiği gibi Batı’daki Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra ortaya çıkan “Aydınlanma” döneminin arkasından 19’uncu asırda sanayileşme ve şehirleşme büyük bir hız kazanmıştır. İnsanlar köylerden kentlere göç etmek suretiyle büyük şehirlerde yaşamayı tercih etmişlerdir. Ancak pek çok alanda olumlu etkileri görülen şehirleşme sürecine komşuluk ilişkileri açısından bakıldığında, genellikle bu sürecin olumsuz sonuçlar doğurduğu görülecektir.

Daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, şehirleşme ve sanayileşme sonrası büyük şehirlerde toplanan insan kalabalıkları, mekân yönüyle birbirlerine yakınlaşsalar bile her geçen gün yalnızlaşan ve yabancılaşan insan yığınlarına dönüşmüşlerdir.

Burada şunu hemen belirtmek gerekir: Şehir hayatının heterojen yapısı ve kendine özgü zorlukları, seküler bir hayat tarzının yaygınlaşması, sosyal hayattaki problemler, bireysel ve toplumsal alandaki çözülmeler, ekonomik gelir düzeyindeki farklılıklar ve iş hayatındaki yoğunluklar, insanların beşerî münasebetlerine olumsuz etki yapmış ve sosyal bütünleşmeyi zorlaştırmıştır.

Daha benzeri birçok faktörün de etkisiyle aile, akraba ve komşuluk bağlarına dayalı yüz yüze, birincil ve samimî ilişkilerde gittikçe çözülmeler meydana gelmiş ve bunun yerini birey merkezli ikincil ve resmî ilişkiler almıştır. Bütün bunların sonucunda beşerî münasebetler zayıflamış ve sosyal hayatta çok önemli bir yer tutan komşuluk ilişkileri her geçen gün azalmıştır.

Öte yandan, şehirleşmeye paralel modernleşmeyle birlikte insanlar, benmerkezci bir düşünceye doğru yönelerek özel hayatlarına ve kendi isteklerine düşkünlük göstermeye başlamışlardır. Zira modern Batı, Aydınlanma sonrası pozitivist felsefe kaynaklı yeni dünya görüşüyle başdöndürücü bir sosyal değişimi toplumlara yaşatmıştır. Bunun sonucunda değişen yeni toplum yapısıyla birlikte bireyselliğin ve şahsî menfaatlerin ön plâna çıktığı bir medeniyet biçimi günümüz toplumlarında hâkim anlayış olarak yerini almıştır. Böylece bireysel kültür gelişmiş, insanlar etraflarına ve çevrelerine karşı duyarsız hâle gelerek sadece kendi hayatlarını düşünür olmuşlardır.

Bu realite, Batı ve diğer seküler toplumlardaki kadar olmasa da, Müslümanların yaşadıkları toplumlarda da kendisini hissettirmiştir. Nebevî beyan çerçevesinde bir bedenin uzuvlarına benzetilen müminler, gelinen nokta itibariyle maalesef “her koyunun kendi bacağından asıldığı” ve herkesin sadece kendisini düşündüğü bir cemiyete dönüşmüşlerdir. Buna bağlı olarak günümüz insanı, çağdaş dünyada kalabalıklar içerisinde yapayalnız ve yalıtılımış bir hayat yaşamaya ve ruhsal bunalım eşiğine doğru sürüklenmeye başlamıştır. Bundan dolayıdır ki, onbeş yirmi katlı apartman dairelerinde veya yüksek plazalarda aynı temeli ve binayı paylaşan insanlar, komşuluk gereği değil, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmak ve birbirlerine selâm vermekten, birbirleriyle tanışmaktan uzak bir şekilde yaşam sürmektedirler.