Komşu komşunun külüne muhtaçtır (4)

Öyle anlaşılıyor ki, Müslümanlar İslâm’ın komşuluk ilişkilerini düzenlemeye yönelik ilke ve prensipleri, öğüt ve tavsiyeleri hayata geçirdikleri ölçüde güvenli ve huzurlu bir toplum inşâ edebileceklerdir.

HAZRETİ Peygamber, iyi komşu ve iyi arkadaş olmanın temel kriterini, yakınında bulunan insanlara hayırlı ve faydalı olmaya bağlamıştır. Zira en yakınındaki komşusuna ve arkadaşına bile iyiliği dokunmayan bir insanın çoğu zaman başkalarına faydalı olması söz konusu değildir.

Dolayısıyla en yakınında bulunan insanlara bile iyiliği ve faydası dokunmayan bir kimsenin hayırlı bir insan olması da oldukça zordur. Bu bağlamda, başta şahsî, ailevî, iktisadî durum, sosyal konum ve statü olmak üzere daha pek çok alanda komşunun iyileşme, gelişme ve yükselmesine yardımcı olmak, ona karşı yapılacak en kalıcı ve en hayırlı işler arasında sayılabilir.

Yine komşu çocuklarına, onların yetiştirilmesine ve eğitimlerine katkı sağlamayı da bu bağlamda zikretmek gerekir. Bilhassa sürekli göçlerin yaşandığı günümüzde, kırsal kesimlerden metropol şehirlere gelen insanlara ve komşulara faydalı olmak apayrı bir önem arz etmektedir. Şu bir gerçek ki, uzak diyarlardan yanı başımıza komşu olarak gelmiş insanlara hiç bilmedikleri ve yabancılık çektikleri şehirlerde yardım elini uzatmak, çevre edindirmek, onların faydalı ortamlara girmesini sağlamak, çalışabilecek durumda olanlara iş bulma konusunda yardımcı olmak, sahip olunan güzellik ve imkânların bir kısmını onların istifadesine sunmak, ihtiyaç hâlinde de maddî yardımda bulunmak şayan-ı takdir bir davranıştır.

Yukarıda anlatılanlara paralel bir şekilde, yine Hazreti Peygamber, komşuya iyilikte ve ihsanda bulunmayı en temel iki itikat konusuyla ilintilendirerek şöyle dile getirmiştir: “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna ikram etsin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna iyilikte bulunsun.”

Görüldüğü üzere, komşuya karşı gösterilecek ihsanlar ve iyilikler, Allah’a ve ahiret gününe iman etme gibi İslâm dininin en temel iki rüknüyle irtibatlandırılmıştır. Buna göre gerçekten Allah’a ve ahiret gününe iman eden müminlerin komşularına karşı çok geniş ve kapsamlı bir iyilik anlayışına sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde komşusuna iyilik yapmada gevşek davranan Müslümanların Allah’a ve ahiret gününe istenen ölçüde inanmadıkları ortaya çıkmaktadır. Nitekim Buharî şarihi İbn Hacer, komşuya ikramda bulunmayı ve ona güzel bir şekilde muamele etmeyi imana dâhil işlerden saymıştır. Bu noktada hadis külliyatı içerisinde komşuluğun önemine ve komşu haklarına yönelik Hazreti Aişe’den rivayet edilen şu hadis oldukça meşhurdur: “Cibril Bana, durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden komşuyu komşuya varis kılacak zannettim.”

Bu hadis, komşuyu komşuya mirasçı kılacak ölçüde yakınlaştırarak bizlere İslâm’ın komşuluğa verdiği yüce mertebeyi göstermektedir. Komşuluk hususunda varid olan hadisler o kadar farklı vurgu tonlarıyla kaynaklarda yer almıştır ki hakikî bir müminin bu konuya tam bir ciddiyetle eğilmemesi mümkün değildir. Bazı kaynaklarda geçtiği şekliyle Hazreti Peygamber’den rivayet edilen şu söz oldukça manidardır: “Kim komşusu uğrunda öldürülse şehit olur.”

Bundan da anlaşılacağı üzere, İslâm’a göre bir Müslümanın gayrimüslim bir komşuya sahip olması, ona karşı komşuluk haklarını ihlâl veya ihmâl etmesine bir gerekçe olamaz. Zira komşuluk konusunda varid olan hadislerin en dikkate değer yönlerinden biri de, onların genellikle tüm komşuları içine alacak şekilde mutlak ifadeler içermesidir. Buradan hareketle denebilir ki, hadislerde geçen “komşu” kelimesi Müslim gayrimüslim, dindar-fasık, akraba olan olmayan, yakın uzak hepsini içine almaktadır.

Buna bağlı olarak, “komşu” ifadesinin mutlak ve genel kullanımını dikkate alan İslâm âlimleri, gayrimüslim komşuların da komşuluk haklarının bulunduğu görüşünde birleşmişlerdir. Yine İslâm bilginleri, komşuya iyilik yapmaya ve ikramda bulunmaya dair hadisleri herhangi bir şekilde kayıtlamadan mutlak olarak değerlendirmişlerdir. Nitekim Hazreti Peygamber’in Yahudi bir komşusunun olduğu ve hastalandığında onu ziyaret ettiği rivayet edilmiştir. Hazreti Peygamber, Yahudi komşusunu sadece ziyaret etmekle kalmamış, aynı zamanda hanesinde kesilmiş bir kurbanın dağıtılmasına kendi Yahudi komşusundan başlanmasını da emretmiştir.

İslâm hukukçuları da Hazreti Peygamber’e ait bu uygulamayı delil göstererek Müslümanın gayrimüslim bir komşusunu ziyaret etmesinin övülen bir davranış şekli olduğunu ve bunun iyilik (birr) kategorisine girdiğini söylemişlerdir. Hazreti Peygamber’in ortaya koyduğu fiilî sünnetlerinden başka O’na ait bu sözler, İslâm dininde özellikle gayrimüslim komşuların da komşuluk hakkına sahip olduğunu bildirmektedir.

Netice itibariyle insanın aile ve akrabalarından sonra en yakın sosyal çevresinde komşuları bulunmaktadır. İslâm dini ise insanın en yakın çevresinde bulunan komşulara büyük önem vermekte ve onların haklarına titizlikle riayet edilmesini istemektedir. Kur’ân, uzak ve yakın komşuya karşı muamelenin nasıl olacağını emredici bir form içerisinde “ihsan” kavramıyla ortaya koymaktadır. Bilhassa İslâmî literatürde komşuya karşı yapılacak muamelenin “ihsan” kelimesiyle zikredilmesi, en alt derecede, komşunun herhangi bir şekilde bir başka komşusundan kötülük ve eziyet görmemesinden başlar, onun sevincini ve üzüntüsünü paylaşmaya, onunla birlikte dostça yaşamaya, onu himaye etmeye, ona karşı sürekli iyilik yapma düşüncesine sahip olmaya, ikram ve ihtiramda bulunmaya kadar oldukça geniş bir yelpazede pek çok erdemli davranışları içerir.

Kur’ân’ın en yetkili müfessiri olan Hazreti Peygamber’in gerek sözlerine, gerekse uygulamalarına bütüncül olarak bakıldığında bu konunun oldukça geniş bir perspektiften ele alındığı ve buna bağlı olarak da komşuluğun İslâm toplumunda çok fonksiyonel bir yapı arz ettiği ortaya çıkmaktadır. Bu cümleden olarak İslâm dininin başta komşuluk ilişkileri olmak üzere daha birçok ilke ve prensiple Müslüman toplumun bireylerini birbirine bağlayacak manevî bağlar vazettiği görülmektedir.

Nebevî yaklaşımla ifade edilecek olursa, Müslüman bireyler, birbirlerine karşı bir bedenin azâları gibidir. Buna göre Müslümanların yaşamış oldukları toplumda yer alan insanlar, İslâm’ın öngördüğü komşuluk ilişkilerini pratiğe döktükleri takdirde kolektif şuura ve “biz” duygusuna sahip bireyler olarak birbirlerini kucaklama, birbirlerine karşı gönülden, samimî ve sevgi dolu tavırlar sergileme imkânına kavuşacaklardır. Böylece Müslüman bireyler dayanışma, yardımlaşma, samimiyet, sevgi, şefkat ve benzeri manevî bağlar üzerine müesses ideal bir insanlık inşâ ederek tüm beşeriyete gerçek bir çıkış yolu gösterebileceklerdir.

Şurası bir gerçek ki, bugün modern hayatta gittikçe yalnızlaşan ve yabancılaşan insanlık için İslâm’ın komşuluk öğretileri ideal bir model sunmaktadır. Ayrıca hadis-i şeriflerde komşulara karşı gösterilecek birçok muamelenin temel itikadî konularla beraber zikredilmesi, İslâm’ın komşuluk müessesesine ne derece önem verdiğinin de en açık kanıtıdır.

Özetle söylemek gerekirse, İslâm, Müslüman bireylerin tüm komşularıyla yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma içerisinde olmasını, onlara karşı son derece kucaklayıcı, bağışlayıcı ve hoşgörülü davranışlar sergilemesini istemektedir.

Öyle anlaşılıyor ki, Müslümanlar İslâm’ın komşuluk ilişkilerini düzenlemeye yönelik ilke ve prensipleri, öğüt ve tavsiyeleri hayata geçirdikleri ölçüde güvenli ve huzurlu bir toplum inşâ edebileceklerdir.