
“NASILSANIZ, ancak öyle
yönetilirsiniz”, İlâhî hakikatin Nebevî hülâsası bir özdeyiştir.
Bu
hadis üzerinden öyle çok yazdık ki, Rabbim izin verse sanırım bir kitap dolusu
cümle dökülür zihnimizden.
Bu
hadisi izah ederken çok basit bir misal vermişliğimiz var. Şöyle: Galatasaray
Spor Kulübü’nün yöneticisi/başkanı, ancak Galatasaraylı biri olabilir. Galatasaray’ın
yöneticisi/başkanı Fenerbahçeli ise bir sorun var demektir.
Rusya-Ukrayna
Savaşı’nda iki lider profiliyle karşı karşıyayız. “Nedir, ne değildir?” diye
iki liderin profilini burada mukayese edecek değiliz, ancak dünyayı
ilgilendiren bir ortak sosyolojik sonucu ortaya koymak adına Ukrayna Devlet
Başkanı Volodimir Zelenski’nin devlet başkanı olmadan önce ve devlet başkanı
olduktan sonraki tavır, düşünce ve eylem plânına bakarak doğrudan bugünkü
savaşın sosyolojik köklerini tahlil edebiliriz.
Sulh
zamanı ile harp zamanı her halk için birbirinden farklıdır. Zira sulh zamanı
ile harp zamanı, her insan için de birbirinden farklıdır. Hayatını geçirdiği
güzel günde yaşadıkları ile kötü günde yaşadıkları nasıl bir değilse, insanın
bu iki zaman kıyasında etrafında yer alan kişiler ve durumlar da birbirinden
farklıdır. İki süreci birbiriyle mukayese ederek öğrenir insan gerçeği. Halklar
da barış zamanı ile savaş zamanlarında öğrenirler gerçekleri. Örneğin bir Türk,
Yunan için başka şey ifade ederken İrlandalı ve Koreli için başka şey ifade
eder. Hatta bir Türk, bu öğrendikleri yüzünden “Türk’ün Türk’ten başka dostu
yok” diyebilmiştir.
Ukrayna
halkı, Rusya’nın kendisine saldırması üzerine başladığını düşündüğü savaşla
millet olmak yoluna girmiştir. Bu süreci daha önce yaşamamış olan Ukrayna
halkı, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in tarih öğretileriyle dolu
konuşmasının ardından Kiev Knezliği’ni hatırlamış, hatta dünyaya bir tarihî
kronoloji öğretmenin yoluna başvurmuştur.
Ancak
aynı Ukrayna’nın, sadece sekiz yıl önce yani 2014’teki Turuncu Devrim sırasında
Rus-Slav kökler yerine Avrupalı Ukrayna imajı için nasıl bir mücadele verdiğini
hatırlamamız gerekir. O günlerde bir medya göstericisi (komedyen) olan bugünkü
Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, devrimini gerçekleştirmiş ve Avrupalı olmak
yolunda dev bir adım atmış olan Ukrayna’nın biçim kazanması için Türkiye ve
tarihiyle dalga geçiyor, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a diktatör
diyordu. Ukrayna halkı devrimden kısa bir süre sonra kendisine lider olarak
Zelenski’yi seçtiğinde, onun bu söylemlerini de belli ki kabul etmiş,
desteklemişti.
Fakat
Ukrayna için barış zamanı geçti; Kırım’ın Rusya tarafından ilhakından sonraki
dönemde Zelenski, devlet idare etmenin medyada ahkâm kesip bir şeylerle dalga
geçmek olmadığını, medyada radikal söylemler dile getirmenin devlet idare
ederken mümkün olmadığını, mümkün olsa da istenen karşılığı bulmadığını
öğrenmeye başladı.
Elbette
Zelenski ile birlikte gerçeği öğrenen diğer unsursa Ukrayna halkı oldu.
Mizah,
herhangi bir devletin idaresini eleştirmenin en kolay yöntemidir ve mizahla
ilgilenen hiç kimsenin siyasette başarılı olduğu görülmemiştir. Çünkü ahkâm
kesmek komedyenin kazanç kaynağıyken gerçeklerse komedyene ahkâm keser.
Türkiye’de
muhalefet, özellikle gençlerle aynı frekansta kalacağını umarak mizahı bir araç
olarak kullanmaktadır. Mizahın kullanıldığı yerde ise siyaset üretimi yoktur.
Levent Kırca, yıllarca hastanelerin kötülüğü, memurların rüşvetçiliği, halkın
alım gücünün zayıflığı veya darbecilerin varlığı üzerinden bir mizah
geliştirmişken, çözüm anlamında hiçbir şey sunmamış, sadece klişe tabirle
ağlanacak hâle güldürmüştür. Levent Kırca’nın mizahının yürümediği süreç AK
Parti iktidarı ile başlar. Çünkü hastaneler ve üniversitelerden başlayarak hizmetler
artmış, darbeci zihniyete darbe vurulmuş, alım gücü yükselmiş, rüşvetçi
memurluk zihniyeti başta yeni nesil memurlar tarafından sindirilmeye başlanmış
ve daha nice olumlu durum Türkiye’de yaşanır olmuştur. Levent Kırca bunun
üzerine programını bitirip bizzat siyasete atılmış, ancak kendi partisinde dahi
istenmeyen adam hâline gelmiştir.
Türkiye’de
Zelenski gibi, mizahı kullanarak halktan görünmeye çalışan bir muhalefet
zihniyetiyle baş başayız.
O
mizah diyor ki, “İçinde bulunduğumuz enflasyon gerilimi halkımızı bunaltıyor,
Erdoğan buna bir çare bulsun”.
Ancak
savaş zamanı göstermiştir ki, devlet idaresi mizah kaldırmaz ve gerçekleri acı
bir şekilde öğretir. Bugünkü süreci en iyi idare eden lider olarak Recep Tayyip
Erdoğan’dan ve oluşan yeni düzenin yeni lider ülke olarak Türkiye’yi öne
çıkarmasından bahsedilmesi, başta halkımızın önünde duran en net hakikattir. Bu
hakikatinse biricik desteği yine aynı hadistir: “Nasılsanız, ancak öyle
yönetilirsiniz.”
Ve nasıl olmak istiyorsanız, öyle yönetici seçersiniz!