Kölecilik zihniyeti ve Müslümanlar

Onlar, günümüz Müslümanları gibi “Ümmet ümmet” diyerek “Ümmetçilik” yapmadılar. Mesajı eğip bükerek kendi çıkarlarına âlet etmediler. Dünya saltanatı kurmak için mesajı istismar etmediler. Bundan dolayı bu konularda tüm insanlığa örnek bir toplum oldular. Ancak gelinen noktada Müslümanlar, dinlerinin özünden ve ruhundan koptular. Kur’ân’ı “mehcûr” bıraktılar. Dolayısıyla Kur’ân’ın en temel emirlerinden olan aklı ve ilmi kullanmayı ve bilimi istihsâl etmeyi ihmâl ettiler.

GEÇEN haftaki makalemin başlığı “Dijital Faşizm ve Dijital Kölecilik” idi.

Bu makalemin yayımlandığı gün, benim açımdan iki önemli gelişme oldu.

Bu gelişmelerden birincisi şuydu:

Haber Ajanda NET’in 24 Eylül 2021 tarihli internet sayfasında yayımlanan bu makalemin tarihi ve konusuyla çakışacak bir şekilde, aynı gün televizyonların ana haber bültenlerine ve ulusal gazetelerin 25 Eylül 2021 tarihli internet sayfalarına bir haber düştü.

Bu haberin başlığı ve içeriği aynen şöyleydi:

“‘Köle ticaretinde’ gizli gerçekler ortaya çıktı! Facebook’u tehdit etmişler!

Apple’nin, Instagram ve benzeri uygulamalar üzerinden ‘köle ticareti’ yapıldığının ortaya çıkmasının ardından Facebook’u uygulama mağazasından ürünlerini çıkartmakla tehdit ettiği öğrenildi.

Wall Street Journal’ın (WSJ) yayınladığı Facebook’un şirket içi raporları, 2019 yılında BBC’nin Instagram benzeri uygulamalar üzerinden köle satıldığını ortaya çıkarmasının ardından Facebook’un, Apple’dan uygulama mağazasından çıkartılma uyarısı aldığını ortaya koydu. Uygulamaların indirildiği uygulama mağazalarının sahibi olan Apple ve Google haberin yayınlanmasının ardından harekete geçerken, Apple’nin uygulama geliştiricilerin ‘derhâl sorunu giderici önlemler almasını’ istediği öğrenildi.

Öte yandan, WSJ, şirket içi raporlara göre Facebook’un bu problemden BBC’nin haberinden önce haberdar olduğunu ve konuyu araştırdığını bildirdi. Ancak haberin yayınlanmasının ardından ilgili etiketleri yayından kaldırdığını ve ilgili hesapları kapattığını bildirdi.

BBC Arapça’nın haberi, Suudi Arabistan ve Kuveyt’te ev hizmetçilerinin Instagram’ın da aralarında bulunduğu uygulamalar üzerinden alınıp satıldığını ve iradeleri dışında, kapalı kapılar ardında tüm haklarından yoksun biçimde tutulduğunu açığa çıkartmıştı.” (25 Eylül 2021 tarihli Milliyet İnternet Sayfası.)

Televizyonların haber kanallarına ve gazetelerin bültenlerine aynı gün düşen bu haber, geçen hafta yayımlanan makalemin tarihi, başlığı ve içeriği ile neredeyse birebir örtüşüyordu. Bilmiyorum, bu bir tevafuk muydu? Ama makalemdeki düşünce, görüş ve tezlerim, ne yazık ki bu haberlerle teyit ediliyor ve doğrulanıyordu.

İkinci gelişme ise şöyleydi:

Geçen haftaki mezkûr makalemi okuyan Şeref’li bir dostum, hemen sosyal medya hesabıma şu mesajı göndermişti: “Ümmet bu kölelikten nasıl kurtulacak?”

Ben de kendisine alelacele şu kısa cevabı yazarak göndermiştim: “Uzun ve zor bir mesele. Yüzyılların tortusu var. Ancak meselenin özünü bir cümle ile söylemeyi başarabilirsem; akıl kullanılarak, bilim istihsâl edilerek ve Kur’ân’ın mesajı tam olarak kavranarak mümkün. Bunların hiçbiri Müslümanlarda olmadığına göre, maalesef işimiz çok zor gözüküyor.”

İşte aynı gün (geçen haftaki makalemin yayımlandığı gün) bu iki gelişme olunca, ben de şu an okuduğunuz/okumakta olduğunuz bu makaleyi (Kölecilik Zihniyeti ve Müslümanlar) yazmak lüzumunu hissettim.

Ama beni bu makaleyi yazmaya sevk eden temel saik, yukarıda belirttiğim gibi arkadaşımın şu sorusuydu: “Ümmet bu kölelikten nasıl kurtulacak?”

Her şeyden önce “ümmet” kavramı üzerinden şunu belirtmiş olayım ki; günümüzde kullanılan İslâmî kavramların içi, “Ben Müslümanım” diyen ve Müslümanlığı hiç kimseye bırakmayan tüm Müslüman kişi ve gruplar tarafından (cemaatler, tarikatlar, partiler vesaire) boşaltıldı ve hemen hemen herkes bu kavramları istismar ederek dünyevî ve siyâsî çıkarlarına âlet etti.

Dolayısıyla günümüz Müslümanlarınca kullanılan bugünkü İslâmî kavramların kullanılış niyet ve şekli, Kur’ân’ın çağlar içi ve çağlar üstü evrensel mesajlarıyla anlam, amaç, mânâ, maksat, murad ve hikmet bağlamında birebir örtüşmüyor.

Örtüşmediği için de bu kavramlar Müslümanların hep dillerinde kalıyor ve ağızlarından bir türlü “akleden kalb”lerine inmiyor. İnmeyince de baştaki akıl ile kalbdeki akıl arasında “selîm” bir irtibat ve bağ kurulamıyor. Bu bağ kurulamayınca da bu kavramlar hep askıda kalıyor ve “sahih İslâm”, gerçek mânâda yaşanabilmesi için Müslümanların hayatına (yaşamlarına) bir türlü taşınamıyor.

Baştaki akıl ile kalbdeki akıl arasında irtibatın kurulabilmesi için frekansların uyuşması ve kabloların paralel bağlanması gerekiyor. İşte frekanslar arası bu uyuşma ve paralellik sağlanamayınca, kavramlar kendi dünyasını, Müslümanlar da kendi dünyalarını yaşamak zorunda kalıyorlar. Ama unutulmasın ki, böyle bir dünya, Allah’ın istediği ve onayladığı bir dünya değildir!

Kölecilik ve İslâm

Kölecilik zihniyetine ve köleciliğin her türüne kökten karşı olan ve köleciliği insan onuruna aykırı bulan İslâm, ırkçılığı, kavmiyetçiliği ve câhilî asabiyeyi (asabiyet) şiddetle reddederek, insan olmanın şeref ve haysiyetini en üst dereceye çıkardı ve bunları en üstün mâkâmlarda tuttu.

Onun için de tüm resûller (peygamberler) ve gerçek mânâda onların izinden gidenler, hayatları boyunca kölecilik zihniyeti ve kölecilik uygulamalarıyla hep savaştılar. Renklerine, ırklarına, milliyet ve kavimlerine bakmadan hepsi “İslâm’ın oğlu” oldular. Dolayısıyla tam mânâsıyla “kardeşliğin” hakkını verdiler.

Ya şimdikiler?

Yeri gelmişken bir anekdot nakledeyim…

“Ben de İslâm’ın oğluyum!”
Vakit, kuşluk vaktiydi. Bazı sahabeler, Mescid-i Nebevî’de halka kurmuş, sohbet ediyorlardı.

Bu arada Selman-ı Fârisî mescide girdi. Mesciddeki sahabelere selâm verip uygun bir yere oturdu. Oturanlardan bazıları, Selman’ın işiteceği bir sesle birbirlerine kabile ve soylarını sormaya başladılar.

Biri: “Ben Temim kabilesindenim…” 

Bir diğeri: “Ben Kureyş kabilesindenim…”

Üçüncüsü: “Ben Evs kabilesindenim…”

Onlar böyle konuşurken, Selman, bütün bu konuşulanları sükûnetle dinliyordu. İçlerinden biri dönüp Selman’a sordu: “Ey Selman, senin soyun ve ırkın nedir?”

Onlara göre onun vereceği cevabı yoktu. Çünkü o Acem’di ve bilinen bir soyu yoktu.
Selman, bütün Müslümanlara ders verircesine vakarlı ve sükûnetle cevap verdi: 

“Ben İslâm’ın oğlu Selman’ım.  Ben dalâletteydim.  Allah Subhanehu ve Teâlâ, Muhammed (as) ile beni hidayete erdirdi.
Ben fakirdim. Allah Subhanehu ve Teâlâ, Muhammed (as) ile beni zenginleştirdi.
Ben köleydim. Allah Subhanehu ve Teâlâ, Muhammed (as) ile özgürlüğüme kavuşturdu.
İşte benim soyum ve ırkım!”

Ses seda yoktu. Herkes donup kalmıştı. Ama içten içe İslâm kardeşliği duyguları kaynamaya başlamıştı.
Ömer (ra), olanları mescidin bir yerinde dinliyordu. Bu cevabı duyar duymaz, cezbe hâline kapılarak ayağa kalktı ve onların yanına gelerek, “Ben de İslâm’ın oğlu Ömer’im. İslâm’ın oğlu Selman’ın kardeşiyim” dedi.

Oradaki sahabelerden biri de kalkarak, “Ben de İslâm’ın oğluyum” dedi.
Ve bir başkası, “Ben de İslâm’ın oğluyum”, bir başkası, “Ben de İslâm’ın oğluyum” diye bağırmaya başladılar.

İşte İslâm, Müslümanlar arasında böyle kardeşlik tesis etti! Kölecilik zihniyetiyle amansızca savaşarak, Câhiliye Çağı’nın kara derili Köle Bilâl’ini ve Bilâllerini böyle özgürlüklerine kavuşturdu.

İslâm, Bilâl’i sadece özgürlüğüne kavuşturmadı. Allah’ın Resûlü, ona ilk ezan-ı Muhammediye’yi okutarak öyle bir pâye verdi ki dünya durdukça bu pâye Bilâl’le birlikte hep anılır/anılacak oldu.

İşte kara derili köle bir insanın insanlık piramidinde zirvelerin zirvesine çıkarılması, İslâm’la ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bunu gerçekleştirenler ise, Kur’ân’ın evrensel mesajını doğru anlayıp doğru uygulayan ilk Müslümanlar oldu.

Onlar, günümüz Müslümanları gibi “Ümmet ümmet” diyerek “Ümmetçilik” yapmadılar. Mesajı eğip bükerek kendi çıkarlarına âlet etmediler. Dünya saltanatı kurmak için mesajı istismar etmediler.

Bundan dolayı bu konularda tüm insanlığa örnek bir toplum oldular.

Ancak gelinen noktada Müslümanlar, dinlerinin özünden ve ruhundan koptular. Kur’ân’ı “mehcûr” bıraktılar. Dolayısıyla Kur’ân’ın en temel emirlerinden olan aklı ve ilmi kullanmayı ve bilimi istihsâl etmeyi ihmâl ettiler.

Son yüzyıllarda aklı ve ilmi kullanmayı ve bilimi üretmeyi Müslümanların elinden alan Batı toplumları, bilgi ve teknoloji ürettiler. Bunları üretemeyen Müslüman toplumları önce açık işgâllerle köleleştirdiler ve sonra da acımazsızca sömürdüler.

Bugünse bu modern, post modern ve dijitalleşme çağında bilimin ve teknolojinin gücünü de kullanarak ince siyâsetlerle Müslüman toplumların zihinlerini köleleştirdiler. Aklını kullanamayan ve bilim üretemeyen Müslüman toplumlarsa ne yazık ki bunu hak ettiler!

Gerçekte şu an, Müslüman toplumlar ve Müslümanlar birer zihinsel köledir. Ama maalesef hiç kimse bunun farkında bile değildir.

Akıllarını kullanıp bilgi/bilim ve teknoloji üreten küreselci dijital şirketler, oluşturdukları sosyal ağlar, sosyal medya ve internet üzerinden algı operasyonlarıyla insanların zihinlerini esir almakta, duygu ve düşüncelerini istedikleri gibi etkileyip yönlendirmekte ve yönetmektedirler.

Müslüman toplumlar ise uyumaya, uyutmaya, mankurtlaşmaya, meyyitleşmeye, nargile çekmeye, duluklarına ot tıkayıp okey oynamaya devam etsinler bakalım! Bu akılla nereye varabilecekler?

Bununla birlikte biz, Müslüman Türk milleti olarak, bütün bu badirelerden kurtulmak için çırpınıyoruz. “Çırpınırdın Karadeniz” gibi çırpınmaya da devam edeceğiz. Her şeye ve tüm eksikliklerimize rağmen bunu başaracağız. Allah’ın izni ve inâyeti ile… Ama ondan önce, kendi üzerimize düşen görevi (akıl-çalışma-bilim-üretim) hakkıyla yapmak suretiyle tabiî ki…

Bu arada şunu da ilâve edelim ki, Müslüman toplumlarında iki tür zihinsel kölecilik vardır: Bunlardan bir tanesi, içeriden yapılan zihinsel köleciliktir -ki bu, dînî gruplar ve benzeri oluşumlar eliyle Müslümanların birbirlerini köleleştirmesidir-.

Diğeri ise, yukarıda bahsetmeye çalıştığım, Batı ülkelerindeki küreselci dijital şirketlerin dışarıdan uyguladıkları köleleştirme faaliyetleridir. Onların ürettiği ürünleri gönüllü ya da zorunlu olarak kullandığımız müddetçe, Müslüman toplumların bu zihinsel köleleştirme operasyonlarından kaçmaları mümkün değildir.

Son söz:

Çalışan kazanır. Allah kimsenin emeğini yemez. Çünkü “insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” (Necm, 39).