“YANGIN sezonu” diye bilinen yaz aylarını atlattık.
Araştırmadım ama ya eskisi kadar orman yangını yaşamadık bu sene ya da
yangınlar genellikle erken kontrol altına alındı ve geçmiş senelerdeki kadar
haber olmadı.
Belki de Kovid-19’un reytingi yangınları ezdi geçti.
Her ne olursa olsun, orman yangını sezonu kapanalı en az bir ay oldu. Peki,
nedir bu yangın mevsimi? Neden yazın daha çok orman yangını çıkar?
İnsanların en çok piknik yaptığı, kırda bayırda vakit
geçirdiği aylardır yaz ayları. Her ne kadar kontrolsüz alanlarda ateş yakmak,
hattâ bazı yerlerde ormana girmek bile yasak olsa da cehâlet ve vurdumduymazlıklar
bu gibi yasakları dinlemiyor.
İçki şişesini kırıp atan, şişe tabanının mercek görevi
yapıp kurumuş otları yakmaya sebep olacağını düşünemiyor. Mangalını tam olarak
söndürmeyen, hafif bir rüzgârın ateşi etrafa sıçratacağını hesap edemiyor.
Arabasından sigarasını söndürmeden atan, kıvılcımın ateş olup yakacağını aklına
bile getirmiyor...
Yazın daha çok gezen, daha çok piknik yapan, dış
mekânlarda daha çok içkili âlemlere katılanlar olduğunu düşününce, yangına
bilinçsizce sebep olma ihtimâlinin de yaz aylarına denk gelmesi sürpriz
olmuyor. İşte bu sebeple yaz ayları, orman yangın sezonu olarak görülüyor hep.
Ve tabiî sabotajla yakılan ormanlar var. Bunlar da
genellikle aynı sezonun “kolaylıkları” içinde çoğalıyor. Eskiden tarım arazisi
ya da imar açmak sebepleriyle kasten yakılan ormanlar, kanunlardaki
değişiklikler sayesinde önemli ölçüde zarardan kurtuldu. Zira artık yanan
ormanın yerine yeni orman tesis etme zorunluluğu var.
Hâl böyle olunca, sabotaj diyebileceğimiz yangınların
hemen hepsi terör örgütleri tarafından Türkiye düşmanlığı sebebiyle
çıkarılıyor.
Ama bu yıl farklı bir süreç yaşıyor yangınlar…
Daha önceleri terör kaynaklı sabotajların da çoğu yaz
sezonuna denk gelirken, bu sene kış hazırlığı yapılan Eylül sonu ve Ekim başına
denk getirilmiş durumda. Buna en büyük sebep, küresel salgın şartlarının
Türkiye’ye yansımalarıdır diye düşünüyorum.
Salgının da etkisiyle kısıtlanan sosyal hayatın terör
operasyonlarına daha fazla imkân tanıması, teröristlerin başlarını inlerinden
çıkaramamasına sebep olmuştu. Operasyonlar başarılı oldukça köşeye sıkışan
terör örgütü, sempatizanlarını terörize etmekte zorlanmaya başladı. Ne
kentlerde, ne de kırsalda saldırı şansı bulabildi örgüt. Sonuç olarak, direkt
asker, polis ya da sivil hedeflere yönelemeyen teröristler, ağaç yakarak
canımızı acıtma yolunu seçer oldular. Hatay, Trabzon ve Kahramanmaraş’ta arka
arkaya çıkarılan yangınlar da bu açıdan değerlendirilmelidir.
Sosyal medya aracılığı ile terör örgütü üye ve
sempatizanlarının hiç çekinmeden üstlendiği bu yangınlar, mâliyetsiz saldırılar
sunması ve halkın her kesimini üzeceği gerekçesiyle çok câzip hâle geldi bu
aralar maalesef. Sonuçta, sokaktaki çocuğa sorsanız, özellikle bu son
yangınları PKK terör örgütünün çıkardığını hiç düşünmeden söyler. Bu örgütün,
Türkiye’de legal siyâset yapma iddiasıyla kurulan illegal partisinin ise HDP
olduğu su götürmez bir gerçek. Bunu zaten kendileri de “Biz sırtımızı Kandil’e, YPG’ye dayadık” diyerek ilân ediyorlar.
Öyleyse bu terör partisi ile gizli ittifak kuranların
gâyesi ne olabilir?
Bu sorunun çok net ve tek bir cevabı var: Erdoğan’ı
durdurmak…
Evet, AK Parti ve Erdoğan’ın karşısına siyâsî güçleri
ile çıkamayanlar, güçlerini birleştirmek zorunda kaldılar. Bu, anlaşılabilir
bir yöntem olsa da farklı felsefeler güden partilerin bir araya gelebilmesi, çâresizlik
göstergesinden başka bir şekilde ifade edilemez. Derdi Türkiye olanın, derdi
Türkiye’den toprak koparmak olan bir örgütün siyâsî kanadıyla bir araya gelmesi
mümkün olamaz. Bu önermeden de anlaşılabilir ki, ittifak kanadındaki hiçbir partinin
derdi Türkiye değildir.
İddiasını “Erdoğan’dan
kurtulmak” olarak ortaya koyanların da hem terör örgütleri, hem de dış
mihraklarla kol kola yürümesi yadırganmamalıdır. Bu kol kola yürüyüş birçok
defa aynı söylemleri de beraberinde getirir. Nitekim “Erdoğan’ı durdurmak” ya
da “Erdoğan’dan kurtulmak” gibi hedefler bugüne kadar hem yurtiçi, hem de
yurtdışında defalarca dile getirilmiş, makalelere konu olmuş, sosyal medya
propagandalarına girmiştir.
İşte size kronolojik sıra ile birkaç “Erdoğan’ı durdurun!” yakarışı:
Mayıs 2015’te, 7 Haziran Seçimleri öncesi, Davutoğlu kabînesine
acil uyarıda bulunan sözde aydınlar, “Erdoğan’ı durdurun” demişlerdi.
Çankaya’da oturan etkisiz bir cumhurbaşkanı olmasını, ülkeyi yönetmesini değil
de noterlik yapmasını istiyorlardı.
Aynı günlerde New York Times gazetesi, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan ile alâkalı bir yazı kaleme aldı. Gazetenin “Türkiye’nin Üzerindeki Kara Bulutlar”
başlıklı yazısında Erdoğan’ı durdurma çağrısı yapıldı.
FETÖ’nün iyice deşifre olmaya başladığı dönemde, Mart
2016’da, daha sonra darbe firarilerine ev sahipliği yapacak olan Almanya’dan
bir firma, “Erdoğan’ı durdurun” baskılı tişörtler yaptırdı.
Ağustos 2016’da yine Almanya, Alman siyâsî partilerinin
gençlik kolları tarafından organize edilen “Erdoğan’ı Durdurun” gösterilerine sahne oldu.
Başarısız kanlı darbe teşebbüsünün ardından yandaşları
cezaevlerine tıkılan FETÖ elebaşı, bir İtalyan gazetesine 2016 Eylül’ünde
verdiği mülâkatta, Avrupalı liderlere “Erdoğan’ı
durdurun” diye yalvarmıştı.
Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB),
cezaevlerindeki darbe suçlularına özgürlük dileyerek Avrupalı demokratlara “Erdoğan’ı durdurun” çağrısı yaptığında
tarihler Kasım 2016 idi.
2017 Mart’ında, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, ABD’de
yayın yapan Washington Post’ta yayınlanan yazısında Avrupa’nın Erdoğan’ı durdurmak için ekonomik gücünü
kullanması gerektiğini söyledi.
Aynı yılın Nisan ayında TSK, hava operasyonlarıyla
Sincar’da 40, Karaçok’ta ise 30 teröristin öldürüldüğünü açıkladıktan sonra
Kamışlı’da toplanan PKK yandaşları, ABD Başkanı Donald Trump’a Erdoğan’ı durdurması için yalvardı.
Haziran 2018’de, Rotchildlerin baş tetikçisi Soros,
“Erdoğan’ı durdurun” diye Avrupa’ya yalvarıyor ve “Aksi hâlde bunun sonuçları
korkunç olur!” diye ekliyordu.
“Erdoğan yıllarca yalnızca İsrail’i kınamakla kalmıyor,
aynı zamanda Doğu Kudüs’ü ele geçirmek için de hareket ediyor” gerekçesiyle
2019 Ekim’inde İsrail Dışişleri, Erdoğan’ı
durdurma plânları yapacak bir ofis kuruyordu...
Yine İsrail’de, bu yılın Şubat ayında, seçim malzemesi
olarak Erdoğan’ı kullanan muhalefet, “Eğer Netanyahu bir dönem daha yetki
alırsa görevde kalacak. Erdoğan
yönetimini ancak Mavi-Beyaz İttifakı engeller” derken Erdoğan korkusunu açık
etmişti.
Bu çağrıların tamamında, Türkiye’yi dünya askerî,
ekonomik ve siyâsî liglerinde en üst sıraya taşıma hedefine adım adım yürüten
Erdoğan karşısında duyulan çâresiz korkunun izleri var. Hiç kimse “Aman Türkiye
daha demokratik, daha âdil yönetilsin, daha medenî, daha müreffeh bir ülke
olsun” derdinde değil. Düşmanın derdi, “Erdoğan gitsin de rahat bir nefes
alalım!” şeklinde…
İşte tam da bu sebeplere uygun referanslara sarılan
muhalefet, artık yerli ve millî olma iddiasında bulunmaktan çok uzaklaşmıştır!
Ormanları yakan PKK’nın adını anmaktan imtina edenlerin HDP’nin oylarını
kaybetmekten korktukları, pandemi sürecinde tüm dünyanın gıpta ile izlediği
sistemimizi üç beş istatistik tekniği sebebiyle itibarsızlaştırmaya
çalışmaları, döviz kurları üzerinden ülkemize kurulan oyunları “Ekonomi çökerse
Erdoğan gider” mantığıyla alkışlayanları tarih, “hain” olarak yazacaktır.