Kolaysa gel de durdur Erdoğan’ı!

Bu çağrıların tamamında, Türkiye’yi dünya askerî, ekonomik ve siyâsî liglerinde en üst sıraya taşıma hedefine adım adım yürüten Erdoğan karşısında duyulan çâresiz korkunun izleri var. Hiç kimse “Aman Türkiye daha demokratik, daha âdil yönetilsin, daha medenî, daha müreffeh bir ülke olsun” derdinde değil. Düşmanın derdi, “Erdoğan gitsin de rahat bir nefes alalım!” şeklinde…

“YANGIN sezonu” diye bilinen yaz aylarını atlattık. Araştırmadım ama ya eskisi kadar orman yangını yaşamadık bu sene ya da yangınlar genellikle erken kontrol altına alındı ve geçmiş senelerdeki kadar haber olmadı.

Belki de Kovid-19’un reytingi yangınları ezdi geçti. Her ne olursa olsun, orman yangını sezonu kapanalı en az bir ay oldu. Peki, nedir bu yangın mevsimi? Neden yazın daha çok orman yangını çıkar?

İnsanların en çok piknik yaptığı, kırda bayırda vakit geçirdiği aylardır yaz ayları. Her ne kadar kontrolsüz alanlarda ateş yakmak, hattâ bazı yerlerde ormana girmek bile yasak olsa da cehâlet ve vurdumduymazlıklar bu gibi yasakları dinlemiyor.

İçki şişesini kırıp atan, şişe tabanının mercek görevi yapıp kurumuş otları yakmaya sebep olacağını düşünemiyor. Mangalını tam olarak söndürmeyen, hafif bir rüzgârın ateşi etrafa sıçratacağını hesap edemiyor. Arabasından sigarasını söndürmeden atan, kıvılcımın ateş olup yakacağını aklına bile getirmiyor...

Yazın daha çok gezen, daha çok piknik yapan, dış mekânlarda daha çok içkili âlemlere katılanlar olduğunu düşününce, yangına bilinçsizce sebep olma ihtimâlinin de yaz aylarına denk gelmesi sürpriz olmuyor. İşte bu sebeple yaz ayları, orman yangın sezonu olarak görülüyor hep.

Ve tabiî sabotajla yakılan ormanlar var. Bunlar da genellikle aynı sezonun “kolaylıkları” içinde çoğalıyor. Eskiden tarım arazisi ya da imar açmak sebepleriyle kasten yakılan ormanlar, kanunlardaki değişiklikler sayesinde önemli ölçüde zarardan kurtuldu. Zira artık yanan ormanın yerine yeni orman tesis etme zorunluluğu var.

Hâl böyle olunca, sabotaj diyebileceğimiz yangınların hemen hepsi terör örgütleri tarafından Türkiye düşmanlığı sebebiyle çıkarılıyor.

Ama bu yıl farklı bir süreç yaşıyor yangınlar…

Daha önceleri terör kaynaklı sabotajların da çoğu yaz sezonuna denk gelirken, bu sene kış hazırlığı yapılan Eylül sonu ve Ekim başına denk getirilmiş durumda. Buna en büyük sebep, küresel salgın şartlarının Türkiye’ye yansımalarıdır diye düşünüyorum.

Salgının da etkisiyle kısıtlanan sosyal hayatın terör operasyonlarına daha fazla imkân tanıması, teröristlerin başlarını inlerinden çıkaramamasına sebep olmuştu. Operasyonlar başarılı oldukça köşeye sıkışan terör örgütü, sempatizanlarını terörize etmekte zorlanmaya başladı. Ne kentlerde, ne de kırsalda saldırı şansı bulabildi örgüt. Sonuç olarak, direkt asker, polis ya da sivil hedeflere yönelemeyen teröristler, ağaç yakarak canımızı acıtma yolunu seçer oldular. Hatay, Trabzon ve Kahramanmaraş’ta arka arkaya çıkarılan yangınlar da bu açıdan değerlendirilmelidir.

Sosyal medya aracılığı ile terör örgütü üye ve sempatizanlarının hiç çekinmeden üstlendiği bu yangınlar, mâliyetsiz saldırılar sunması ve halkın her kesimini üzeceği gerekçesiyle çok câzip hâle geldi bu aralar maalesef. Sonuçta, sokaktaki çocuğa sorsanız, özellikle bu son yangınları PKK terör örgütünün çıkardığını hiç düşünmeden söyler. Bu örgütün, Türkiye’de legal siyâset yapma iddiasıyla kurulan illegal partisinin ise HDP olduğu su götürmez bir gerçek. Bunu zaten kendileri de “Biz sırtımızı Kandil’e, YPG’ye dayadık” diyerek ilân ediyorlar.

Öyleyse bu terör partisi ile gizli ittifak kuranların gâyesi ne olabilir?

Bu sorunun çok net ve tek bir cevabı var: Erdoğan’ı durdurmak…

Evet, AK Parti ve Erdoğan’ın karşısına siyâsî güçleri ile çıkamayanlar, güçlerini birleştirmek zorunda kaldılar. Bu, anlaşılabilir bir yöntem olsa da farklı felsefeler güden partilerin bir araya gelebilmesi, çâresizlik göstergesinden başka bir şekilde ifade edilemez. Derdi Türkiye olanın, derdi Türkiye’den toprak koparmak olan bir örgütün siyâsî kanadıyla bir araya gelmesi mümkün olamaz. Bu önermeden de anlaşılabilir ki, ittifak kanadındaki hiçbir partinin derdi Türkiye değildir.

İddiasını “Erdoğan’dan kurtulmak” olarak ortaya koyanların da hem terör örgütleri, hem de dış mihraklarla kol kola yürümesi yadırganmamalıdır. Bu kol kola yürüyüş birçok defa aynı söylemleri de beraberinde getirir. Nitekim “Erdoğan’ı durdurmak” ya da “Erdoğan’dan kurtulmak” gibi hedefler bugüne kadar hem yurtiçi, hem de yurtdışında defalarca dile getirilmiş, makalelere konu olmuş, sosyal medya propagandalarına girmiştir.

İşte size kronolojik sıra ile birkaç “Erdoğan’ı durdurun!” yakarışı:

Mayıs 2015’te, 7 Haziran Seçimleri öncesi, Davutoğlu kabînesine acil uyarıda bulunan sözde aydınlar, “Erdoğan’ı durdurun” demişlerdi. Çankaya’da oturan etkisiz bir cumhurbaşkanı olmasını, ülkeyi yönetmesini değil de noterlik yapmasını istiyorlardı.

Aynı günlerde New York Times gazetesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile alâkalı bir yazı kaleme aldı. Gazetenin “Türkiye’nin Üzerindeki Kara Bulutlar” başlıklı yazısında Erdoğan’ı durdurma çağrısı yapıldı.

FETÖ’nün iyice deşifre olmaya başladığı dönemde, Mart 2016’da, daha sonra darbe firarilerine ev sahipliği yapacak olan Almanya’dan bir firma, “Erdoğan’ı durdurun” baskılı tişörtler yaptırdı.

Ağustos 2016’da yine Almanya, Alman siyâsî partilerinin gençlik kolları tarafından organize edilen “Erdoğan’ı Durdurun” gösterilerine sahne oldu.

Başarısız kanlı darbe teşebbüsünün ardından yandaşları cezaevlerine tıkılan FETÖ elebaşı, bir İtalyan gazetesine 2016 Eylül’ünde verdiği mülâkatta, Avrupalı liderlere “Erdoğan’ı durdurun” diye yalvarmıştı.

Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB), cezaevlerindeki darbe suçlularına özgürlük dileyerek Avrupalı demokratlara “Erdoğan’ı durdurun” çağrısı yaptığında tarihler Kasım 2016 idi.

2017 Mart’ında, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, ABD’de yayın yapan Washington Post’ta yayınlanan yazısında Avrupa’nın Erdoğan’ı durdurmak için ekonomik gücünü kullanması gerektiğini söyledi.

Aynı yılın Nisan ayında TSK, hava operasyonlarıyla Sincar’da 40, Karaçok’ta ise 30 teröristin öldürüldüğünü açıkladıktan sonra Kamışlı’da toplanan PKK yandaşları, ABD Başkanı Donald Trump’a Erdoğan’ı durdurması için yalvardı.

Haziran 2018’de, Rotchildlerin baş tetikçisi Soros, “Erdoğan’ı durdurun” diye Avrupa’ya yalvarıyor ve “Aksi hâlde bunun sonuçları korkunç olur!” diye ekliyordu.

“Erdoğan yıllarca yalnızca İsrail’i kınamakla kalmıyor, aynı zamanda Doğu Kudüs’ü ele geçirmek için de hareket ediyor” gerekçesiyle 2019 Ekim’inde İsrail Dışişleri, Erdoğan’ı durdurma plânları yapacak bir ofis kuruyordu...

Yine İsrail’de, bu yılın Şubat ayında, seçim malzemesi olarak Erdoğan’ı kullanan muhalefet, “Eğer Netanyahu bir dönem daha yetki alırsa görevde kalacak. Erdoğan yönetimini ancak Mavi-Beyaz İttifakı engeller” derken Erdoğan korkusunu açık etmişti.

Bu çağrıların tamamında, Türkiye’yi dünya askerî, ekonomik ve siyâsî liglerinde en üst sıraya taşıma hedefine adım adım yürüten Erdoğan karşısında duyulan çâresiz korkunun izleri var. Hiç kimse “Aman Türkiye daha demokratik, daha âdil yönetilsin, daha medenî, daha müreffeh bir ülke olsun” derdinde değil. Düşmanın derdi, “Erdoğan gitsin de rahat bir nefes alalım!” şeklinde…

İşte tam da bu sebeplere uygun referanslara sarılan muhalefet, artık yerli ve millî olma iddiasında bulunmaktan çok uzaklaşmıştır! Ormanları yakan PKK’nın adını anmaktan imtina edenlerin HDP’nin oylarını kaybetmekten korktukları, pandemi sürecinde tüm dünyanın gıpta ile izlediği sistemimizi üç beş istatistik tekniği sebebiyle itibarsızlaştırmaya çalışmaları, döviz kurları üzerinden ülkemize kurulan oyunları “Ekonomi çökerse Erdoğan gider” mantığıyla alkışlayanları tarih, “hain” olarak yazacaktır.