
İÇİNDEN geçtiğimiz şu günlere bakıldığında, Türkiye’nin bir
felâket çemberinin tam ortasında yer aldığı görülür. Güneyimiz, Birinci Körfez
Savaşı’ndan beri bir yangın yeri. Bu savaşın üzerine İkinci Körfez Savaşı ve
Arap Baharı da eklenerek bu yangın yayılıp kuvvetlendi.
İstikrarsızlaştırılan güneyimizde PKK gibi, DEAŞ gibi
Batı’nın vekâlet savaşçıları, Türkiye’yi karıştırmak için insafsızca
vicdansızca kullanıldı. Bu da yetmedi, içte Truva atları konumundaki FETÖ ve
FETÖ’ye müzahir dinî görünümlü ihanet yapıları, ta harîm-i ismetimize kadar
girdi.
Türkiye bu yapılarla girdiği amansız mücadelede 40 yıl
boyunca on binlerce asker-sivil vatan evladını kaybetti. Yüz milyarlarca dolar
iktisadî kaynak bu uğurda buharlaştı. Toplumsal doku, millî birlik ve
beraberlik yönünden büyük travmalara maruz kaldı.
Batı her türlü maşası ve hilesiyle dalga dalga
üzerimize geldi, her yönden sıkıştırdı bizi. Yara aldık, düştük, kalktık.
Lâkin direnmekten ve bu milletin bekası uğruna her türlü fedakârlığı göze
almaktan kaçınmadık. Nesillerimiz gitti, yıllarımız gitti, ama azmimiz yerinde
kaldı.
15 Temmuz 2016 ihanetinden sonra Batı’nın boğazımızda
sıkan elini kırdık. Ayağa kalktık, canımızı dişimize takarak 200 yıldır uzak
kaldığımız, zihin ve gönlümüzden kazınan tarih ve coğrafyamıza geri döndük.
Tarihimize ve coğrafyamıza dönüş yaptığımız bu altı yıl, o kadar önemli
bir altı yıl idi ki belki 60 yıllık bir zamana bedeldi.
Bu altı yıl neden kıymetliydi? Çünkü 2008 krizinden
sonra mevcut dünya düzeninin yürümeyeceği anlaşıldı ve yeni bir dünya nizamının
kurulmasına karar verildi. Böyle bir süreçte ya birilerinin oyunlarında bir
kukla olacaktık ya da kendi oyunumuzu kendimiz kuracaktık.
İşte bu kritik dönemeçte, bekamızı teminat altına
almak, kendi çıkarlarımızı savunacak bir güce ulaşmak ve kendi hedeflerimize
yürümek için yerli ve millî silah sistemlerini geçtik. Daha her şeyi
tamamlamasak da herhangi bir dış tehdide karşı kendi kara ve denizlerimizi
koruyacak bir güce ulaştık. Bu yönlerden bizi denediler, test ettiler ama bir
adım geri attıramadılar. Suriye’de üzerimize geldiler, kendi göbeğimizi
kendimiz kestik. Libya’yı ele geçirip Mavi Vatan’ımızı akim kılmak istediler,
tuzaklarını başlarına geçirdik. Azerbaycan’ın kadim ata toprağı Karabağ’da
yolumuzu kesmek istediler, hain emellerini kara toprağa kardık. İçerideki hain kriptolarıyla
uçak düşürüp elçi öldürerek bizi Rusya’yla savaşa tutuşturmak istediler,
oyunlarını gördük.
Türkiye’ye içten ve dıştan var kuvvetleri ile
yüklendikleri hâlde çökertemeyeceklerini anlayınca, bizi şimdilik bir kenara
bıraktılar. Acil hedef, dünyanın çok kutuplu olması gerektiğini söyleyen
Rusya oldu. Ukrayna üzerinden oyunlar oynayarak Rusya ile Ukrayna’yı bir
savaşa tutuşturdular. Güneyimizin yandığı yetmezmiş gibi, kuzeyimizi de cayır
cayır yaktılar.
Rusya, Kuzey Osetya ve Kırım’da aldığı kolay
sonuçların zafer sarhoşluğuna kapılarak Ukrayna tuzağına düştü. “Bir haftada
bitiririm” dediği bu savaştan çok ağır bir yara alarak Ukrayna kuzeyinden geri
çekilmek zorunda kaldı.
Şimdi doğu ve güneyden dar bir mevzide savaşmak gibi bir
plân aşamasına geçti.
Batı, Rusya’nın bu zaafını gördü ve bu dar alandaki
savaşta Rusya’nın ikmâl yolları ve lojistiğini kesecek silahlar sevk etmeye
başladı.
Ukrayna’nın kuzeyinde ikmâl yolları ve lojistiği
kesilen Rusya’nın mukavvadan bir kaplan gibi çökmesi Batı’yı şevke getirdi. Bu
tablonun sonucu olarak Batı, dar alanda Rusya’nın cephe gerisini vuracak modern
silah sistemleri ile Ukrayna’yı donatmaya başladı. Öyle anlaşılıyor ki, Rusya,
öncülü Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da çökmesi gibi Ukrayna’da çökecek.
Rusya’nın, Ukrayna’nın doğu ve güneyinde bazı yerleri elde etse bile direniş
ruhunu ateşlediği Ukrayna topraklarında tutunması çok zor olacaktır.
***
Türkiye kendisi için bir tuzak olan Rusya-Ukrayna
Savaşı’nda bir Batı kuklası gibi değil, kendi duruşu ve kendi oyunu olan
muktedir bir ülke gibi hareket etti. İki tarafla da ilişkilerini bozmayarak
kuzeyindeki bu yangının kendisinde oluşturacağı zararları en aza indirme
yolunda bir siyaset izledi.
Batı ittifakının patronu olan ABD, Rusya’yı Ukrayna
üzerine çektikten sonra Çin’e karşı hamleler yapmaya başladı. Bu hamlelerden
sonuncusu, Pakistan’ın bağımsız politika izleyen lideri İmran Han’ın devrilmesi
oldu.
İmran Han’ın devrilmesi demek, Çin ekseninde
Amerika karşıtı bir politika izleyen Pakistan’ın kontrolünün ele geçirilmesi
demektir. ABD bu oyunu oynayarak Çin’in Pakistan ve İran üzerinden Batı’yı
karşılama hamlesini boşa çıkarmış ve İran ile Çin irtibatını da Pakistan’ı
araya koyarak kesmiş oldu. Pakistan’ın kontrol altına geçmesi demek, Bir Kuşak
Bir Yol Projesi’nin güney ayağının kesilmesi demektir.
ABD, Çin’e karşı Körfez’de de birtakım tertiplerin
peşindedir. Petrolü Çin parası karşılığında satma anlaşması yapacağını duyuran
Suudi Arabistan’a karşı Yemen üzerinden gelen füzeler, ABD’nin buna müsaade
etmeyeceğini göstermektedir. Muhtemeldir ki, ABD, Suudi Arabistan’da da birtakım
karışıklıkların odağında yer alacaktır. Bu oyun, içten bir darbe ya da
Kaşıkçı cinayetinin gündeme getirilmesi ile Selman’ın tasfiyesi biçiminde
olabilir.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Avrupa’yı ciddî bir enerji
krizine sokması dünyadaki enerji fiyatlarının artmasına ve hayat pahalılığı
fitilinin ateşlenmesine yol açtı. Avrupa ne yapıp edip Rusya bağımlılığından
kurtulmak zorundadır. Bunun için de acil olarak yeni güvenli enerji
kaynaklarına ulaşmak mecburiyetindedir. Bu bağlamda Türkiye ile Azerbaycan
arasında gerçekleştirilen TANAP, Avrupa’nın nefes alacağı boru hatlarından
birisi olacaktır. Çünkü yıllık 16 milyar metreküp gaz sevk eden bu hat, nihaî
kapasite olarak 32 milyar metreküp gaz sevk edecek bir yapıdadır. Bu gazın
güvenli bir şekilde Avrupa’ya ulaşması için de Karabağ meselesinin bitmesi ve
Ermenistan’ın Azerbaycan’ın ileri sürdüğü 5 maddeyi kabul etmesi gerekiyordu ki
Ermenistan, Brüksel görüşmelerinde Batı’nın baskısıyla Azerbaycan’ın ileri
sürdüğü 5 maddelik teklifi kabul etti. Zaten Ermenistan’ın ayağa kalkabilmesi
için başka bir şansı da yoktu. Değilse, dünyanın içinde bulunduğu bu
konjonktürde Türkiye’nin kapılarını yüzüne kapattığı bir Ermenistan, iktisaden
ayakta kalamazdı.
***
Avrupa, acil olarak Kuzey Irak ve İsrail gazına da
ihtiyaç duymaktadır. Bu iki gaz bölgesinin en kısa ve ekonomik yoldan Avrupa’ya
ulaşması, Türkiye üzerinden geçirilmesine bağlıdır. Bu hatların Türkiye
üzerinden geçmesi demek, Türkiye’nin Avrupa’ya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni
ve Akdeniz’deki MEB alanını tanıtmasının önünü açmak demektir.
İngiltere’nin yaptığı yoğun diplomasinin bu tip
bir oluşumun önünü açacağına dair işaretler vardır. Batı pragmatist ve
çıkarcıdır. Menfaatin olduğu yerde Yunan-Rum ikilisini elinin tersiyle bir
kenara bırakacaktır. Bu arada İsrail’in Mısır ile birtakım görüşmeler
yaparak kendi gazını Mısır’a sevk etmek ve orada sıvılaştırarak Avrupa’ya
LNG hâlinde göndermek gibi projeleri şu an el yükseltme amacından başka bir şey
değildir. İsrail böyle yaparak kendisini birtakım angajmanlardan kurtarmaya
çalışmaktadır ama eli mahkûmdur ki gelecek ve Türkiye’nin tezleri ile bir
yerde uzlaşacaktır.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz bağlamında Ürdün ile görüşme
hamlesinin Ürdün Kralı’nın hasta olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi içinde
birtakım kuşkular barındırıyorsa da, bu iş de önünde sonunda Türkiye’nin
dediğine gelecektir.
***
Evet, etrafımız ateş çemberi, ancak Türkiye caydırıcı
askerî gücü ve etkin siyâsî aklıyla bu yangının kendisine ulaşmasına mâni
olacaktır. Dünya yeniden şekillenip enerji koridorları yeniden düzenlenirken bu
şekillenmenin odağı ve bu koridorların merkezi yine Türkiye olacaktır. Türkiye
bunu yaparken kendi eksenini kurarak rakip güçler karşısında eşit güç
muamelesi görecektir. Batı ittifakının Türkiye’yi de Pakistan gibi
düşürmekteki tek şansı, içerideki bağlantılarıdır. Bu bağlantıların en
önemlisi, birbirine benzemez muhalefet unsurlardır. Bu altılı yapının Macaristan’da
olduğu gibi acı bir hezimet yaşayacağını 2023 Seçimlerinde hep beraber
göreceğiz.
Batı’nın ikinci umudu ise, içerideki sermaye grupları
üzerindeki etkinliğidir. Özellikle zincir marketler ve piyasa hareketleri
üzerinden Türkiye’deki pahalılık ve enflasyonu tetikleyerek yönetimin halk
desteğini kesmeyi amaçlamaktadır. Nitekim İstanbul Belediye seçimlerinde,
uygulanan bu tezgâh başarılı olmuştu. Fakat köprünün altından çok sular geçti
ve belediye seçimlerinde desteklediği kifayetsiz kuklalar, hiçbir iş
yapamayarak Batı’nın kendilerine açtığı avansları çarçur ettiler. Artık
onların derde deva olamayacakları aşikârdır. Türk Devleti, faizleri düşürerek
faizler yoluyla dışarı ödeyeceği parayı vatandaşlarına ödeyerek bu ekonomik
sarmaldan da en az hasarla çıkacaktır. Fakat 2023’ten sonra Batı’nın bize
40 yılda ödettiği bedelleri 40 günde ödetmek şartıyla…
Aziz okuyucular, bütün bu sancılar büyük Türkiye’nin
doğumu içindir. İnşallah bu doğum yakın ve göreceğimiz güzel günler ondan da
yakındır. Kızılelma SİHA’mızın 2023’te uçacak olması, yeni bir çağın kapısını
aralamak üzere olduğumuzun göstergesidir. Vesselâm...