Kızılelma ufuktadır!

Evet, etrafımız ateş çemberi, ancak Türkiye caydırıcı askerî gücü ve etkin siyâsî aklıyla bu yangının kendisine ulaşmasına mâni olacaktır. Dünya yeniden şekillenip enerji koridorları yeniden düzenlenirken bu şekillenmenin odağı ve bu koridorların merkezi yine Türkiye olacaktır. Türkiye bunu yaparken kendi eksenini kurarak rakip güçler karşısında eşit güç muamelesi görecektir. Batı ittifakının Türkiye’yi de Pakistan gibi düşürmekteki tek şansı, içerideki bağlantılarıdır.

İÇİNDEN geçtiğimiz şu günlere bakıldığında, Türkiye’nin bir felâket çemberinin tam ortasında yer aldığı görülür. Güneyimiz, Birinci Körfez Savaşı’ndan beri bir yangın yeri. Bu savaşın üzerine İkinci Körfez Savaşı ve Arap Baharı da eklenerek bu yangın yayılıp kuvvetlendi.

İstikrarsızlaştırılan güneyimizde PKK gibi, DEAŞ gibi Batı’nın vekâlet savaşçıları, Türkiye’yi karıştırmak için insafsızca vicdansızca kullanıldı. Bu da yetmedi, içte Truva atları konumundaki FETÖ ve FETÖ’ye müzahir dinî görünümlü ihanet yapıları, ta harîm-i ismetimize kadar girdi.

Türkiye bu yapılarla girdiği amansız mücadelede 40 yıl boyunca on binlerce asker-sivil vatan evladını kaybetti. Yüz milyarlarca dolar iktisadî kaynak bu uğurda buharlaştı. Toplumsal doku, millî birlik ve beraberlik yönünden büyük travmalara maruz kaldı.

Batı her türlü maşası ve hilesiyle dalga dalga üzerimize geldi, her yönden sıkıştırdı bizi. Yara aldık, düştük, kalktık. Lâkin direnmekten ve bu milletin bekası uğruna her türlü fedakârlığı göze almaktan kaçınmadık. Nesillerimiz gitti, yıllarımız gitti, ama azmimiz yerinde kaldı.

15 Temmuz 2016 ihanetinden sonra Batı’nın boğazımızda sıkan elini kırdık. Ayağa kalktık, canımızı dişimize takarak 200 yıldır uzak kaldığımız, zihin ve gönlümüzden kazınan tarih ve coğrafyamıza geri döndük. Tarihimize ve coğrafyamıza dönüş yaptığımız  bu altı yıl, o kadar önemli bir altı yıl idi ki belki 60 yıllık bir zamana bedeldi.

Bu altı yıl neden kıymetliydi? Çünkü 2008 krizinden sonra mevcut dünya düzeninin yürümeyeceği anlaşıldı ve yeni bir dünya nizamının kurulmasına karar verildi. Böyle bir süreçte ya birilerinin oyunlarında bir kukla olacaktık ya da kendi oyunumuzu kendimiz kuracaktık.

İşte bu kritik dönemeçte, bekamızı teminat altına almak, kendi çıkarlarımızı savunacak bir güce ulaşmak ve kendi hedeflerimize yürümek için yerli ve millî silah sistemlerini geçtik. Daha her şeyi tamamlamasak da herhangi bir dış tehdide karşı kendi kara ve denizlerimizi koruyacak bir güce ulaştık. Bu yönlerden bizi denediler, test ettiler ama bir adım geri attıramadılar. Suriye’de üzerimize geldiler, kendi göbeğimizi kendimiz kestik. Libya’yı ele geçirip Mavi Vatan’ımızı akim kılmak istediler, tuzaklarını başlarına geçirdik. Azerbaycan’ın kadim ata toprağı Karabağ’da yolumuzu kesmek istediler, hain emellerini kara toprağa kardık. İçerideki hain kriptolarıyla uçak düşürüp elçi öldürerek bizi Rusya’yla savaşa tutuşturmak istediler, oyunlarını gördük.

Türkiye’ye içten ve dıştan var kuvvetleri ile yüklendikleri hâlde çökertemeyeceklerini anlayınca, bizi şimdilik bir kenara bıraktılar. Acil hedef, dünyanın çok kutuplu olması gerektiğini söyleyen Rusya oldu. Ukrayna üzerinden oyunlar oynayarak Rusya ile Ukrayna’yı bir savaşa tutuşturdular. Güneyimizin yandığı yetmezmiş gibi, kuzeyimizi de cayır cayır yaktılar.

Rusya, Kuzey Osetya ve Kırım’da aldığı kolay sonuçların zafer sarhoşluğuna kapılarak Ukrayna tuzağına düştü. “Bir haftada bitiririm” dediği bu savaştan çok ağır bir yara alarak Ukrayna kuzeyinden geri çekilmek zorunda kaldı.

Şimdi doğu ve güneyden dar bir mevzide savaşmak gibi bir plân aşamasına geçti.

Batı, Rusya’nın bu zaafını gördü ve bu dar alandaki savaşta Rusya’nın ikmâl yolları ve lojistiğini kesecek silahlar sevk etmeye başladı.

Ukrayna’nın kuzeyinde ikmâl yolları ve lojistiği kesilen Rusya’nın mukavvadan bir kaplan gibi çökmesi Batı’yı şevke getirdi. Bu tablonun sonucu olarak Batı, dar alanda Rusya’nın cephe gerisini vuracak modern silah sistemleri ile Ukrayna’yı donatmaya başladı. Öyle anlaşılıyor ki, Rusya, öncülü Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da çökmesi gibi Ukrayna’da çökecek. Rusya’nın, Ukrayna’nın doğu ve güneyinde bazı yerleri elde etse bile direniş ruhunu ateşlediği Ukrayna topraklarında tutunması çok zor olacaktır.

***

Türkiye kendisi için bir tuzak olan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda bir Batı kuklası gibi değil, kendi duruşu ve kendi oyunu olan muktedir bir ülke gibi hareket etti. İki tarafla da ilişkilerini bozmayarak kuzeyindeki bu yangının kendisinde oluşturacağı zararları en aza indirme yolunda bir siyaset izledi. 

Batı ittifakının patronu olan ABD, Rusya’yı Ukrayna üzerine çektikten sonra Çin’e karşı hamleler yapmaya başladı. Bu hamlelerden sonuncusu, Pakistan’ın bağımsız politika izleyen lideri İmran Han’ın devrilmesi oldu.

İmran Han’ın devrilmesi demek, Çin ekseninde Amerika karşıtı bir politika izleyen Pakistan’ın kontrolünün ele geçirilmesi demektir. ABD bu oyunu oynayarak Çin’in Pakistan ve İran üzerinden Batı’yı karşılama hamlesini boşa çıkarmış ve İran ile Çin irtibatını da Pakistan’ı araya koyarak kesmiş oldu. Pakistan’ın kontrol altına geçmesi demek, Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin güney ayağının kesilmesi demektir.

ABD, Çin’e karşı Körfez’de de birtakım tertiplerin peşindedir. Petrolü Çin parası karşılığında satma anlaşması yapacağını duyuran Suudi Arabistan’a karşı Yemen üzerinden gelen füzeler, ABD’nin buna müsaade etmeyeceğini göstermektedir. Muhtemeldir ki, ABD, Suudi Arabistan’da da birtakım karışıklıkların odağında yer alacaktır. Bu oyun, içten bir darbe ya da Kaşıkçı cinayetinin gündeme getirilmesi ile Selman’ın tasfiyesi biçiminde olabilir. 

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Avrupa’yı ciddî bir enerji krizine sokması dünyadaki enerji fiyatlarının artmasına ve hayat pahalılığı fitilinin ateşlenmesine yol açtı. Avrupa ne yapıp edip Rusya bağımlılığından kurtulmak zorundadır. Bunun için de acil olarak yeni güvenli enerji kaynaklarına ulaşmak mecburiyetindedir. Bu bağlamda Türkiye ile Azerbaycan arasında gerçekleştirilen TANAP, Avrupa’nın nefes alacağı boru hatlarından birisi olacaktır. Çünkü yıllık 16 milyar metreküp gaz sevk eden bu hat, nihaî kapasite olarak 32 milyar metreküp gaz sevk edecek bir yapıdadır. Bu gazın güvenli bir şekilde Avrupa’ya ulaşması için de Karabağ meselesinin bitmesi ve Ermenistan’ın Azerbaycan’ın ileri sürdüğü 5 maddeyi kabul etmesi gerekiyordu ki Ermenistan, Brüksel görüşmelerinde Batı’nın baskısıyla Azerbaycan’ın ileri sürdüğü 5 maddelik teklifi kabul etti. Zaten Ermenistan’ın ayağa kalkabilmesi için başka bir şansı da yoktu. Değilse, dünyanın içinde bulunduğu bu konjonktürde Türkiye’nin kapılarını yüzüne kapattığı bir Ermenistan, iktisaden ayakta kalamazdı.

***

Avrupa, acil olarak Kuzey Irak ve İsrail gazına da ihtiyaç duymaktadır. Bu iki gaz bölgesinin en kısa ve ekonomik yoldan Avrupa’ya ulaşması, Türkiye üzerinden geçirilmesine bağlıdır. Bu hatların Türkiye üzerinden geçmesi demek, Türkiye’nin Avrupa’ya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve Akdeniz’deki MEB alanını tanıtmasının önünü açmak demektir.

İngiltere’nin yaptığı yoğun diplomasinin bu tip bir oluşumun önünü açacağına dair işaretler vardır. Batı pragmatist ve çıkarcıdır. Menfaatin olduğu yerde Yunan-Rum ikilisini elinin tersiyle bir kenara bırakacaktır. Bu arada İsrail’in Mısır ile  birtakım görüşmeler yaparak kendi gazını Mısır’a sevk etmek ve orada sıvılaştırarak Avrupa’ya LNG hâlinde göndermek gibi projeleri şu an el yükseltme amacından başka bir şey değildir. İsrail böyle yaparak kendisini birtakım angajmanlardan kurtarmaya çalışmaktadır ama eli mahkûmdur ki gelecek ve Türkiye’nin tezleri ile bir yerde uzlaşacaktır.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz bağlamında Ürdün ile görüşme hamlesinin Ürdün Kralı’nın hasta olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi içinde birtakım kuşkular barındırıyorsa da, bu iş de önünde sonunda Türkiye’nin dediğine gelecektir.

***

Evet, etrafımız ateş çemberi, ancak Türkiye caydırıcı askerî gücü ve etkin siyâsî aklıyla bu yangının kendisine ulaşmasına mâni olacaktır. Dünya yeniden şekillenip enerji koridorları yeniden düzenlenirken bu şekillenmenin odağı ve bu koridorların merkezi yine Türkiye olacaktır. Türkiye bunu yaparken kendi eksenini kurarak rakip güçler karşısında eşit güç muamelesi görecektir. Batı ittifakının Türkiye’yi de Pakistan gibi düşürmekteki tek şansı, içerideki bağlantılarıdır. Bu bağlantıların en önemlisi, birbirine benzemez muhalefet unsurlardır. Bu altılı yapının Macaristan’da olduğu gibi acı bir hezimet yaşayacağını 2023 Seçimlerinde hep beraber göreceğiz.

Batı’nın ikinci umudu ise, içerideki sermaye grupları üzerindeki etkinliğidir. Özellikle zincir marketler ve piyasa hareketleri üzerinden Türkiye’deki pahalılık ve enflasyonu tetikleyerek yönetimin halk desteğini kesmeyi amaçlamaktadır. Nitekim İstanbul Belediye seçimlerinde, uygulanan bu tezgâh başarılı olmuştu. Fakat köprünün altından çok sular geçti ve belediye seçimlerinde desteklediği kifayetsiz kuklalar, hiçbir iş yapamayarak Batı’nın kendilerine açtığı avansları çarçur ettiler. Artık onların derde deva olamayacakları aşikârdır. Türk Devleti, faizleri düşürerek faizler yoluyla dışarı ödeyeceği parayı vatandaşlarına ödeyerek bu ekonomik sarmaldan da en az hasarla çıkacaktır. Fakat 2023’ten sonra Batı’nın bize 40 yılda ödettiği bedelleri 40 günde ödetmek şartıyla…

Aziz okuyucular, bütün bu sancılar büyük Türkiye’nin doğumu içindir. İnşallah bu doğum yakın ve göreceğimiz güzel günler ondan da yakındır. Kızılelma SİHA’mızın 2023’te uçacak olması, yeni bir çağın kapısını aralamak üzere olduğumuzun göstergesidir. Vesselâm...