KİTLE toplumlarında
medya, toplumu mobilize etmek, toplumsal gerçekliği belirlemek ya da toplumsal
gerçekliği manipüle etmek noktasında son derece belirleyicidir. Çünkü kitle
toplumlarında kitlelerin neredeyse tek bilgi kaynağı, televizyon ve gazete gibi
medya organlarıdır. Kitle toplumlarında topluluklar, olay, olgu ve fikirleri
televizyon ve gazete gibi medya organlarından takip ederler. Medya kanallarıyla
elde ettikleri bilgileri doğrulama yoluna başvurmazlar. Bu toplumlarda hâliyle
kitap okuyan ve araştıran birey sayısı çok azdır.
Kitle
toplumlarında topluluklar, tek bilgi kaynakları olan medyayı takip edip medya
yoluyla bilgi edinirken, birkaç nirengi noktası, kendilerine ulaştırılan
bilgiyi değerlendirme noktasında onlara terazi görevi görür.
Bu
tür toplumlarda kitlelerin inanç kodları, ideolojik bakış açıları ve siyasal
yönelimleri, o kitlelerin hangi medya organını takip etmeleri gerektiği noktasında
belirleyicidir. Kitle, kendisine yakın gördüğü ya da kendi inançlarını,
ideolojilerini ve siyasal yönelimlerini temsil ettiğini düşündüğü medya
organlarını takip etme noktasında son derece gönüllü davranırken, kendisinden
görmediği, inanç ve ideolojisinin zıddında yer aldığını düşündüğü medya
organlarını takip etmek noktasında ise son derece gönülsüz davranır.
Gönüllü
olarak takip ettikleri medya organlarında sunulan bilgileri hemen hiçbir
doğrulama süzgecinden geçirmeden kabul etme eğilimi gösterirlerken, kendisinden
görmediği, “öteki” ya da “karşıt” diye tanımladığı medya organlarından gelen
bilgiyi ise, yine hiçbir doğrulama süzgecinden geçirmeden reddetme
eğilimindedirler.
Bu
tür bir reddetme veya sorgusuz kabul etme durumunun altında psikolojik etmenler
belirleyicidir. Öyle ki, kitleler “öteki” diye tarif ettikleri medya
organlarından gelen bilgiye “Acaba doğru mu?” diye bir soru sormazlar. Çünkü bu
tür bir soru sonucunda eğer “öteki” diye tarif edilen medya organından gelen
bilgi doğrulama süzgeçlerinden geçirilip de doğrulanırsa, kitleler ve kitleler
içindeki bireyler psikolojik bütünlüklerini koruyamazlar. Bu durum, kendisine
ait olarak gördüğü ve sorgusuz kabul ettiği medya kuruluşları için de
geçerlidir. Yani kitlelerin, kendilerinden gördükleri medya organları ile elde
ettikleri bilgiyi de doğrulama süzgecinden geçirdiklerinde ve bilginin
doğruluğunu sağlayamadıklarında, yine psikolojik bütünlükleri bozulacaktır.
Kitle
toplumları, kitle içerisinde kendilerini hem zihinsel, hem de fiziksel olarak
güvende hissederler. Fakat kitle dışına çıktıklarında bu güvenlik duygusu
kaybolur. Ayrıca kitle içerisinde moral motivasyon gibi psikolojik etmenler son
derece güçlü olur. Fakat kitle dışına çıkıldığında motivasyon düşer ve moral
değerleri negatif bir seyir alır.
Psikolojik
bütünlüğün bozulması, aidiyetlerin, kişilik, kimlik, kültürel ve sınıfsal
hakikatlerin sorgulanmasını beraberinde getirecektir. Bu da bireylerin kitleden
kopmasına yol açacaktır. Bireyler kitleden koptuklarında, hem fiziksel, hem de
zihinsel olarak güvenlik endişesi yaşayacaklardır. Ayrıca kitle içerisinde iken
var olan motivasyonları, özgüvenleri ve moral değerleri düşecektir. Öyle ki,
günlük yaşam içerisinde gerçekleştirilen rutin eylemler için bile motivasyon
kaybı yaşayabilirler. İş içi ve iş dışındaki eylemler içinde motivasyon ve
moral kaybına uğrarlar.
Bireyler
kitle dışına çıktıklarında, kendilerini başka kitleye ait hissetmediklerinden,
başka kitlelerin içerisine giremeyeceklerdir. Psikolojik bütünlüğün
kaybolmasıyla birlikte yaşadıkları güvensizlik duygusu, moral, motivasyon ve
özgüven yetersizliği, onları tekrar kitle içerisine dönmeye zorlayacaktır.
Kitle
içerisine dönen birey, bir daha eski gücüne kavuşamayacağı gibi, kitlesel
gerçekliğe de güçlü bağlarla sarılamayacaktır. Fakat kitleden de kopmayı göze
alamayacaktır. Kitle içerisinde hakikate karşı gördüğü aykırılıkları,
adaletsizlikleri ve bunları gerçekleştiren aktörleri görüp bildiği hâlde,
onlara tahammül etmeyi öğrenecektir. Fakat aynı tahammülün belki binde birini
bile “öteki” diye gördüğü kitleler için göstermeyecektir.
Medyanın
kitle atağı
Kitleler,
gerek psikolojik bütünlüklerini korumak, gerek güvensizlik duygusuna
kapılmamak, gerek moral değerlerini belli bir eşiğin üzerinde tutmak ve gerekse
motivasyon kaybı yaşamamak için mensubu bulundukları kitlenin -doğru veya
yanlış fark etmeksizin- kitlesel gerçekliğini besleyen medya organlarını takip
etme noktasında ciddî bir motivasyona sahiptirler.
Kitlelerdeki
bu motivasyonun sürekliliği için, kitlenin takip ettiği medya organı, ortaya
koyduğu içerikler ile bu motivasyonu sürekli tazeler. Kitlelerin bu
özelliklerini bilen medya organları, yayınlarını ona göre şekillendirip
biçimlendirirler. Medya içeriğindeki kurguyu ona göre yaparlar. Kitlelerin
inançları, ideolojileri, beklentileri ve bunların ortaya çıkardığı paradigmaya
uygun metaforlar üretirler. Bu metaforları medya içeriğinde sıkça kullanan
medya organları, böylece hem kitlelerin motivasyonları tazeler, hem de kitleyi
bir arada tutarlar.
Bazı
kitleler, özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi değerler üzerinden oluşturulan
metaforlar ile motive edilirler. Kitle bir arada bu şekilde tutulmaya
çalışılırken, bazı kitlelerde özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi
kavramların yerini “etnik ya da teolojik metafor kullanımları” alır.
Medya
bunları kullanarak kitleleri en olmadık eylemlere sürükleyebilir. Örneğin Alman
halkının Nazilerin en insanlık dışı uygulamalarına karşı Naziliği desteklemeye
devam etmesinin arkasında, bu tür bir kitlesel gerçekliğin payının olduğu
yadsınamaz.
İdeolojik
bakışların son derece baskın olduğu ve toplumsal, sınıfsal ya da siyasal
bağlamda mücadelelerin rekabet üzerine değil de ötekini yok etmek üzerine
kurulduğu kapalı toplumlarda, yukarıda değindiğim hususlar sadece kitlesel
bütünlüğün korunması noktasında etkili olmaz, “öteki” diye nitelendirilen
kitlelerin insanlık dışı uygulamalarla yok edilmesi noktasında da kitlelere çok
büyük bir motivasyon sağlar. Bu motivasyonun sürekliliğini ve taze tutulmasını ise
medya yerine getirir.
Medya,
söylemi ve kitlesel gerçekliği ürettiği içerikle hem inşâ eder, hem de bu
gerçekliğin her daim canlı kalmasını sağlar. Kitleler zihinsel anlamda bir
bütün olsalar bile, farklı coğrafyalara dağılmış olabilirler. Medya bu noktada
da devreye girerek kitlesel gerçekliğin farklı coğrafyalara dağılmış kitle mensuplarına
ulaşmasını sağlar. Hattâ karşı kitleden kendi kitlesine insan kaynağı sağlamak
için dahi medya kullanılır. Bu amaçla kullanılan medya, ürettiği içerikte çok
fazla ideolojik öğe kullanmayabilir. Eğer amaç “kendi kitlesel bütünlüğünü
korumak dışında karşıt kitleden insan devşirmek” ise, bu sefer medya, ürettiği
içeriklerde direkt ideolojik kodlamalar ve metaforlar kullanmak yerine tonlama,
yüklem tipi, sıfat ve zamir kullanımı gibi söylemin daha az belirgin olduğu ideolojik
unsurları kullanarak karşıt kitleden insan kazanmaya çalışır.
Tüm
bunlar bize göstermektedir ki, medya, kitle toplumlarında kitlesel gerçekliğin
inşâ edilmesinde çok önemli bir role sahiptir. Hem hakikatin ortaya konulmasında,
hem de gizlenmesinde… Yani medyanın gerçeği, herkesin gerçeği değildir. Kitle
medyayı kendinden görmüyorsa, medyanın gerçeği de o kitlenin gerçeği değildir.
Medyada yer alan haber, dünyanın en sarih hakikati olsa bile…