Kitapçı İsmail Aydın: Meserret adam, meserret mekân

İyi giyinir, iyi yer içer, iyi ikram eder. Geleni gideni, tanıyanı seveni, hele de başka şehirlerden misafiri boldur. Cömert, çok cömert adamdır bizim İsmail. Tek başına yemek yemekten hiç hoşlanmaz. “Allah, verdiği nimetleri üzerinizde görmek ister” ifadesinin canlı uygulayıcısıdır. Şükür sebebidir sanki cömertliği.

“ENTELEKTÜEL olmak için üç üniversite diploması sahibi olmalısınız” der ya hani bir Batı sözü… Ve ekler hani: “Sizin, babanızın, dedenizin…” Bizim kitapçı İsmail (Aydın) de dededen ve babadan diplomalılardandır.

Dede, Trabzon Maçka Dervişoğullarından bir âlim ve ârif; oğul Mehmet Aydın da güzîde bir hâfız ve âlimdir. Trabzon’dan “Ver elini Düzce” diyen Hâfız Mehmet Aydın, -sırasıyla- Düzce, Ferizli, Söğütlü (Akçakamış) ve Adapazarı Şerefiye Camii’nde görev yapacaktır. Henüz kırklı yaşlarındayken bir trafik kazası sonucu rahmet-i Rahmân’a uğurladığımız Mehmet Hâfız hakkında, kendisini yakînen tanıyan, Adapazarı Orhan Camii’nde 36 yıl bilfiil müezzinlik yapan Hâfız Hasan Çolak, “O yılların Adapazarı’nda ilmin yarısı, tek başına Hâfız Mehmet Aydın ağabeyimizdi” diyecektir.

Mehmet Aydın, üç meslek tutar hâl ü hayatında: Din görevliliği (hâfızlık), kitapçılık (çok okuyan ve çok iyi kütüphanesi olan biridir) ve inşaatçılık… Vefâtı üzerine üç oğlu, âdeta bir vasiyetmişçesine bu üç mesleği devralır ve bihakkın yerine getirirler. Büyük oğul Mustafa, Adapazarı Orhan Camii imam-hatibidir ve hâfızdır. Ortanca oğul İsmail, genç yaşlarından itibaren İstanbul Cağaloğlu yokuşunda, yayıncılık üniversitesinde tahsil yapan ve sonrasında kendi adına otuz yıldan fazla süredir yayınevi bulunan bir kitapçıdır (Değişim Yayınları). Ve küçük oğul Osman da çeyrek asrı aşkın süredir şehrimizin sayılı inşaatçılarından ve inşaat denetçilerindendir (Sur Yapı Denetim).

Armut dibine düşmüştür. Atalar yine doğru söylemiştir. Hâfız Mehmet Aydın, üç hayrü’l-halefi ile hayattadır hâlâ, elhamdülillah. Ben üç oğlu da tanır, severim. Ama daha yakın olduğum İsmail’dir. İsmail Aydın, -hiç hilafsız ve tartışmasız, tüm kalbimle yirmi senedir söylüyorum- İktisat/İşletme Fakültelerinde üzerine doktora yapılması gereken tüccar bir arkadaşımızdır. Bihakkın hak etmiştir bunu. Bu satırların sahibi de dâhil, üniversitelerde hemen hepimiz makro iktisat, mikro iktisat, para teorileri, yatırım modelleri, finansman alternatifleri ve sair onlarca ders, yirmilerce kitap, otuzlarca makale, kırklarca konferans dinlemiş ve üzerine bitirme tezleri yapmışızdır, amenna. Keynes’ten Adam Smith’e, Hobbes’ten Azalan Verim Kanunu’na sorsunlar, bülbül gibi şakırız.

Bir kriz karşısında hepsi yalan, hepsi boş, hepsi bîçâredir bunların dostlar! Ama İsmail Aydın, gerçek! Onun uygulamaları ve öngörüleri sahici… Kriz dönemlerini kitaplarda olmayan yol ve yöntemler geliştirerek aşmıştır hep. Buna SAÜ İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Kemal Aydın da şâhitlik etmiştir benim gibi. Krizde  (bile) yatırım ve büyümeyi ondan öğrendik hepimiz.

Depremin hemen sonrasında, herkes bedbin, bitkin, umutsuz, arpacık kumrusu gibi kara kara düşünürken, işyerini ayağa kaldırıp bırakın yürümeyi, koşmayı da onda gördük. Farklı bakar, farklı görür, farklı düşünür. Ve farklı çözümleriyle önünü açar, önünüzü açar, önünüzden gider. Şehri, bölgeyi, ülkeyi, dünyayı, gelişatı ve de gidişatı, dünü, bugünü ve yarını çok iyi analiz eder, basite indirgenmiş sözler ve sade birkaç cümleyle izah eder.

Her Karadenizli gibi sert mizaca sahiptir. Renk skalasında sadece siyah ve beyaz vardır; “Evet” veya “Hayır”, ortası yoktur! Her Karadenizli gibi dışarıdan bu kadar sert, katı ve kaba görünüp de içeriden bu kadar yumuşak, merhametli, yufka yürekli oluşunu yakın dostumuz Arto Mustafa (İktisat Profesörü M. Kemal Aydın) izah eder: “Ulan İsmail, yeryüzünde içiyle dışı bu kadar zıt olan bir adam, senden başka ne gördüm, ne tanıdım! Helâl olsun vallahi sana!” Altına bizler de imza atarız bu cümlenin.

60 yıllık ömrümde çok kitap okudum, çok konferans ve panel izledim, televizyonda, şurada burada çok sosyoloğa kulak kesildim, ama sosyal hayatı, toplumsal olayları ve siyaseti de İsmail Aydın kadar rafine anlayıp izah edene rastlamadım ben. Çok samimiyim, bakınız!

Sağlam bir mümin, akleden bir kafa, çözümcü bir bakışın adamıdır o. Üzüntülü, bedbin, umutsuz görene rastlanmamıştır daha. Binlerce kitap yayımlamıştır. Birçok kaleme sahip çıkmış, onu edebiyat arenasına sunmuştur. Bunlardan biri de bu satırların sahibidir. Kader bu, bilinmez ama eğer İsmail Aydın olmasaydı, Fahri Tuna diye bir yazarı tanımayabilirdi Türk edebiyatı. Kuvvetle muhtemel, doğrudur bu tespit. Sadece Fahri Tuna’yı değil, belki onlarca ismi…

İyi giyinir, iyi yer içer, iyi ikram eder. Geleni gideni, tanıyanı seveni, hele de başka şehirlerden misafiri boldur. Cömert, çok cömert adamdır bizim İsmail. Tek başına yemek yemekten hiç hoşlanmaz. “Allah, verdiği nimetleri üzerinizde görmek ister” ifadesinin canlı uygulayıcısıdır. Şükür sebebidir sanki cömertliği.

Paracı zannedilir dıştan. İyi tüccardır; hesabına kitabına, alacağına vereceğine çok titizdir. Bu durum ilkin yadırganırsa da onu tanıdıkça takdire doğru evrilir. Ve hiç paracı değildir.

Tam bir proje adamıdır. 6 ciltlik Çanakkale, 24 ciltlik Ermeni kitap projesi ise birkaç tipik örnek olarak verilebilir. Ermeni projesinde 16 ayrı ülkeden 381 akademisyeni çalıştırdığını ifade edersem, sanırım işin boyutu daha iyi anlaşılabilir. Ama hiçbir projesi para kazanmaya yönelik değildir. Beraberinde, başta akademisyenler olmak üzere birçok insana faydası olacak işlerdir bunlar.

Çevresini yakından takip eder, onların sıkıntılarını giderecek -çaktırmadan- projeler üretip onlara iş alanı açar. Minnet ve mihnet altında ezmeden yapar iyiliğini. Çoğu bilmez bile o iyiliğin İsmail tarafından yapıldığını. Oğlunun kredi kartı borcu yüzünden hayatı kararan bir âlime, gelini işsiz olan bir arkadaşına, onların haberi olmadan ne projeler ürettiğine, hangi meşrû ve ahlâkî yollarla iş bulduğuna şâhit olanlardanım ben de.

Dedikodusu, kıskançlığı, özel hayatı, merakı yoktur; bu noktalarda da örnek bir mümindir.

“Cağaloğlu üniversitesi”nde okumuştur ne de olsa, Necip Fazıl’la görüşmüşlüğü, Kadir Mısıroğlu ile hasbihâli, Mehmet Şevket Eygi ile dostluğu/yakın çalışmışlığı vardır. “Babıâli fakültesi”nden doktoralıdır İsmail Aydın.

Yüz Karadenizliden 97’sinin aksine, İsmail Aydın’da Trabzonculuk da, Karadenizcilik de yoktur. Liyakat, adalet ve merhamet her şeyden önce gelir onda. Yakın dostu Fahri Tuna ona takılır: “Sen tedavi görmüş iyi bir Trabzonlusun İsmail, Manavlaşmışsın maşallah!”

İsmail’in en sevdiği ilkelerden biri de, bir Adapazarı Manav atasözüdür: “Yürük at, kendi yemini kendi artırır/ Yürük olmayan at, kendi yemini kendisi bitirir.”

Büyüdüğü, İstanbul serüveni sonrasında da dönüş yaptığı Adapazarı’nın şehir kültürüne çok ama çok vefâlı yaklaşır. Yayının konusu Adapazarı ise, kaç satacak, kim alır, ne kadarı elde kalır diye hiç hesap yapmadan ve düşünmeden yayımlar. Bunu bir vefâ ve vatan hassasiyetiyle yapar. Yerli ve millî adamdır zira.

Değişim Yayınevi, aslında bir dergâhtır. Tekkedir. Yazarçizerinden akademisyenine, yüzlerce aydının girip çıktığı, gelip çay kahve içtiği, dertleştiği ve sözleştiği, derdini tasasını, projelerini anlatıp test ettiği bir dergâh… Sadece bu misyon için bile yaşamalıdır Adapazarı’nda Değişim. Yaşayacaktır da inşallah!

Pek bilinmez, editörlüğünü Fahri Tuna ile Ercan Yılmaz’ın üstlendiği Meserret Yayınları da onundur. Meserret; “sürur, sevinç, huzur evi, mekânı” demektir kültürümüzde. Aslında tam da budur: İsmail Aydın, onu tanıyan herkes için “meserret adam”dır. Değişim Yayınları da meserret yurdu, mekânı… Bu böyle biline!