1995’te Barselona’da
toplanan Dünya Yayıncılar Birliği Kongresi, 23 Nisan gününün her yıl “Dünya
Kitap Günü” olarak kutlanmasını kararlaştırdı ve aynı yıl UNESCO tarafından da
23 Nisan, “Dünya Kitap Günü” olarak kabul edildi.
23 Nisan tarihinin seçilmesinde, günün,
Cervantes, Shakespeare, Vega, Nabokov gibi birçok ünlü yazarın doğum ya da ölüm
günü olması etkili olduğu söylenmektedir. Kutlamanın amacı, kitabın ve okuma
alışkanlığının önemini dünya çapında vurgulamak, okumayı özendirmek, yayına,
yayın hakkına, düşünce ve ifade özgürlüğüne saygıyı teşvik etmek, kitabın uluslar
arasında kültür alışverişini sağlamak, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyü
geliştiren niteliğiyle de dünya barışına hizmet etmesini sağlamaktır.
Konu kitap olunca, öylesine bir kutlamadan daha
fazlası olması, en azından benim ve benim gibi düşünen birçok okur için büyük
beklentileri beraberinde getiriyor. 23 Nisan güzel bir tarih. Bizim için önemli
olan bir gün ile birleşmesi de ayrı bir önem tabiî. Yine de tarihe ve
vesilelere çok takılmadan, böyle bir günün oluşması ve kutlanması harika!
23 Nisan Dünya Kitap Günü’nde sevdiklerimize
armağan edeceğimiz bir kitap, belki de onların okuma alışkanlığı kazanmasında,
kitaplarla tekrar buluşmasında küçük ama önemli bir adım olacaktır. Kitap okuma
alışkanlığının gittikçe azaldığı, gelişen bilgisayar teknolojilerinin özellikle
gençlerin ve çocukların kitap okumasını olumsuz etkilediği bir dünyada böyle
bir günün önemi daha da artıyor. Bu yılki kitap hediye etkinliğine renk katması
adına hediye etmek istediğimiz kitaplara küçük notlar iliştirmek ve belki de
imzalamak iyi olacaktır. Her kitabın yazarına ulaşmak mümkün değil sonuçta, gönlümüzden
demir alıp yola koyulan kitap gemisinin bir başka gönle uğurlanması kadar güzel
bir şey olabilir mi? Bu önemli günü kitap imzalayarak, kutlayarak ve bir not
düşerek tarihe çivilemek iyi olur bence.
Aldığımız kitabın sadece okuru mu oluruz? O
kitabın aynı zamanda temsilcisi, onu yaşatanı ve reklâmını yapanı olarak, yazar
kadar olmasa da o kitapta bir emeğimiz olduğu için, onu imzalama hakkımız da
olduğunu düşünüyorum. Okur olmaz ise yazar ve kitap olmaz. Yazar ve okur dengededir;
biri diğerine sebeptir, birbiri ile bir bütündür.
Bir insanın kitap alması ve bir insanın bir
insana kitap hediye etmesi sadece birkaç cümleden, birkaç davranış ve duygudan
ibaret bir olay değildir. Ne hayat o kadar basittir, ne de uygulamaya
koyduğunuz bir davranış. Kitaba yazılmış bir gönülde deryalar gizlidir. O
deryalarda yol alan kaptandan size bir kitap hediye edilmiş ise size gelen
sadece bir kitap değil, o deryalardan geçip gelen sevgiler, iyilikler, dualar,
temenniler de vardır. Hediye edilen kitap ise, hediye eden, hediye kadar
değerlidir. Hediyeye bakıp da vesile olanı unutmayın.
Kitap Günü ne güzel bir ifade, ne hoş bir
iklim. Bu iklimde yağmur çamur, kar fırtına, sırılsıklam, üşüyerek ve yanarak
yol almak, hissedebilmek rüzgârları, bambaşka bir hayat, bambaşka hisler ve
rüyalar yaşamak…
Bir kamu spotu, bir slogan ve birkaç etkinlik
ile geçiştirilmemeli bugün; okullara, her sınıfa, her öğrenciye, oradan her eve
dokunmalı, yürekleri kitap sevgisi ile kuşatmalı ve bu kuşatmanın bütün bir ömre
etkisinin olması için tüm imkânlar seferber edilmeli. Elinde, dilinde, gönlünde
ve evinde kitap olmayan bir insanın yaşam alanı, yürürken etrafına çizilmiş bir
metrekarelik bir daire içindeki hayata benzer. Nereye giderse gitsin, kimlerle
bulunursa bulunsun, görüş alanı sınırlı, hissedebileceği, değerlendirebileceği
hacim üç artı biri geçemeyecektir. Bir hücrede yaşayan mahkûm misali, çok az
şey onu hayatta tutabilecek ve pencereden daima uzaklara dalıp gidecektir. Ama
okuyan, okuma gözlüğünü kalbine takan öyle mi? Her kitapla etrafındaki görüş ve
yaşayış alanı biraz daha genişleyen, her okuyuşta ufkuna yeni ufuklar katan,
düşünce dünyasına yeni filizler, davranışlarına yeni oluşlar katandır okuyan.
Kitap okumanın faydaları
Kitap okumaya ihtiyaç duyan bir gönülden daha
güzel ne olabilir?
23 Nisan’da sadece Çocuk Bayramı değil, Kitap Günü
de en güzel şekilde kutlanmalıdır. Sanırım yapılabilecek en güzel şeylerden
biri de kitap okumanın faydalarını çok yönlü ama etkili bir şekilde topluma
sunmaktır. Burada kitap okumanın tespit edilmiş bazı faydalarına kısaca
değinmek istiyorum.
-Araştırmacılara göre kitap okumanın stres
oranını düşürdüğü tespit edilmiştir. Okuyan ve sorgulama yeteneği gelişen bir zihin,
olayları ve içsel durumları daha geniş açıdan değerlendirip sorunlara daha
çözümsel yaklaşabilmekte, zorlandığı durumları daha sakin atlatabilmektedir. İyi
bir okur, olayları değerlendirmede ve kendine hâkim olmada daha başarılıdır.
-Sürekli okuyan bireyin kelime dağarcığı
artarken, bu kelimelerle kuracağı cümlelerdeki ifade zenginliği de her geçen
gün artacaktır. Bir durumu veya bir konuyu insanlara daha etkili sunar, daha
anlaşılır şekilde anlatıp dilin çekiciliğini de kullanarak insanlara daha çok
tesir eder, onu takip etmek ve dinlemek isteyen insanlar çoğalır.
-En faydalı bağımlılık, en faydalı yalnızlıktır
kitap. Bazı insanlar tek başlarına kaldıklarında canları sıkılır, faydasız
uğraşlarla zamanlarını verimsiz bir şekilde harcarlar. Zaman, hayattaki en
değerli sermayedir. Kitap bağımlısı bir birey ise asla yalnız kalamaz, asla
yerinde sayamaz. Eline aldığı her kitap ile farklı bir kapıdan farklı bir
dünyaya geçiş yaparak zaman sarayının kasalarını küp küp altınla doldurur.
-Kullanılmayan beyin içine çöker, vücudun enerji
dengesi zayıflar. Tespit ve tedaviye acilen gidilmez ise zamanla fiziksel ve
psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkar. Günlerini çoğunlukla aynı aktivitelerle
geçiren insanların beyin faaliyetlerindeki parıltı azalır, zihne ve bedene
neşe, enerji, heyecan ve diğer faydalı hisleri sağlayacak hormonlar
aktifleşmez. Hayattan tat alamayan birey, yaşadığı hayatı beğenmese bile ona
razı olur; çünkü içinde bulunduğu kişilik ve imkânların bu seviyede kalacağına
inanır. Bu şekilde bir algı, beynin çalışma sistemine ters düşecek ve beyin
sanki şöyle diyecektir: “Tamam, arkana yaslan ve rahatına bak! Ben bedeni bir
şekilde idare ederim. Beni biraz şaşırtsan, zor problemlerle terletsen,
kitaplarla sürprizler yapsan, yazarak ilham yollarını açsan çok daha mutlu, memnun
olurdum. Ama neyse, yapacak bir şey yok. Zorla güzellik olmuyor maalesef!”
-Üreten bir bireye dönüşmenin yolu, doğru
besinlere ulaşmaktan geçer. Bunun da en kestirme ve en etkili yolu kitaplardır.
Okumak geliştirir, gelişen bilincin üretkenliği artar. Üretkenliği artan
bireyin hayata katkısı zenginleşir.
-Kitap, kendini ve hayatı yorumlamada farlı
seçenekler sunar insana. Bazen imtihanlar ağır gelir, ne yapacağını bilemez
kişi. Bir çıkış yolu arar. Bazen de baharın hiç gitmediği zamanlar olur ve sevinçlerini,
heyecanlarını nasıl yansıtacağını ve çevresine içini nasıl tarif edeceğini,
mutluluğunu nasıl taşıyacağını bilemez; kendini, yolları bilemez, yardım
isteyemez. İşte o anlar için bir dosta ihtiyaç duyar. Kendini tanımasına
yardımcı olacak, yeni kelimeler hediye edip bunlarla içini ve dışını nasıl
süsleyebileceğini gösterecek, çıkmaz sokaklara merdiven dayayıp aşırtacak,
yükünü taşıması için güç verecek ve yaşama başka açılardan bakmasını sağlayacak
bir dost… Ki bunca şeyi bir insanın fedakârca, karşılıksız ve sürekli sağlaması
mümkün değil. İşte kitaplar bunun içindir!
-Kitap okuyan kişinin, bilgi birikimini
arttırdıkça kendine olan özgüveni artar, ayaklarını daha sağlam basar, karar
verme süreçlerini daha verimli geçirir, kendi yolunda rahat ilerlemesinin
yanında başkalarına da destek olup çok çeşitli alanlarda ilham olur.
-Kitap vizyon geliştirir. Küçük hedeflerin
yerini büyük hedefler alır. İnsan demek, kâinat demektir. İnsana büyük düşünmek
yakışır. Büyük düşünceler büyük sorumluluklar ve sınırsız hayâl gücü ister.
Büyük düşünceler ve büyük hayâl gücü kendiliğinden yetişmez; farklı bir hayat
tarzını, hayâl gücünü ve üretkenliği yeşertecek, büyütecek olan şey
kitaplardır.
-En etkili ilâçtır kitap. Her rahatsızlığımız
için gün boyu istediğimiz dozda kullanabiliriz.
-Elçi olan kitap, kitabın en sevdiğim
özelliklerinden birisidir. Bu elçi farklı bir elçi. Her seferinde başka bir
kılığa bürünüp gelebiliyor. Her gelişinde hazineler sunamasa da eli boş
gelmiyor. Geldiği diyarların haberlerini, insanlarını, ovalarını, renklerini ve
insanlarının kaşını gözünü, huyunu suyunu, gülüşünü ve gözyaşını taşıyor. Bu
elçi bir köprü olup başka diyarlara, ulaşamayacağım masalsı mekânlara,
zamanlara ve karakterlere geçiş yapmamı sağlıyor. Hep gelsin, hiç gitmesin
istediğim bir misafirdir bu elçi. Bazen öyle zamansız, öyle hazırlıksız
yakalıyor ki beni, günümüzün klişeleşmiş bir sözü olacak ama “Yok artık!”
dedirtiyor. Öyle anlarda zaman duruyor ve elçinin eteğinden başka neler
dökülecek diye merakla bekliyorum.
Yaşam, her insanın karşısına farklı senaryolarla
çıkıyor. Kişilikler, yetenekler, bakış açıları, sağlık, zaman ve mekân gibi
yaşananlar da farklı oluyor. Kim olursa olsun, kısa insan ömrüne
sığdırılabilecek şeylerin sayısı çok az. “Dolu dolu bir hayat yaşadım” diyen
biri bile yaşamadıklarına, yaşayamayacaklarına baksa, insanın ne kadar sınırlı
imkânlara sahip olduğunu daha net görecektir. Farklı farklı kültürlerde, farklı
coğrafyalarda ve farklı mesleklerde çok değişik tecrübe ve bilgilerle insanlar,
kendi içlerinde kendilerine özel bir hayat yaşarlar. Kendi adıma bu saatten
sonra doktor, astronot, marangoz, siyasetçi, şoför, pilot, sporcu, masalcı,
polis olmayı ve nice karakterin yaşadıklarını, hissettiklerini,
deneyimlediklerini deneyimleyemem; istesem de her şey ve herkes olamam. İşte
burada kitaplar bize bu engin denizde birer deniz feneri olup ne yana dönersek
orayı aydınlatarak kısmen de olsa birçok karakterin yaşadıklarına ve iç
dünyalarına şahit olma imkânı sunuyor.
Her insanın sayısız faydası bulunan bu dosta
ihtiyacı var bence. Kitaplar ile arası iyi olmayan, “Vaktim yok” diyen, ihtiyaç
duymayan bir insanın sağlıklı düşünebildiğine inanmıyorum. Ya doğru kitap ile
karşılaşmadı ya da aileden ve eğitim sisteminden yerinde ve yeterli bilince
ulaştırılıp kalbine indirilemedi kitap sevgisi ve kitabın önemi.
Okumak bireysel bir eylem değildir
Okumak sadece bireysel bir etkinlik değildir,
olamaz da. “Okumak zorunda mıyım?” diyen, kitaba ihtiyaç duymayan bir kişinin
şu noktalara dikkat ederek yeni bir değerlendirme yapmasını isterim. Kitap
okumak, bir boş vakit ya da kültürlü görünme aracı değildir. Okumak bir
ailenin, bir ülkenin, bir milletin geleceğidir. Okuyan bir insan ve bir toplum,
ancak sağlıklı, istikrarlı, üretken ve azamî ölçüde katkı sağlayabilecek bir
yapıya kavuşabilir. Bir kişi çeşitli yaşam koşullarından geçerek bazı
tecrübelere kavuşmuş ve bu tecrübeleri ile çoğu insanın yapamadıklarını yapıyor
olsa da bu, okumanın yerini asla tutamaz. Okumayan kişi yaşadığını bilir,
okuyan kişi ise yaşamı bilir. Yaşamı daha farklı açılardan görüp yaşamına ve
kişiliğine yön verebilir, yaşayamayacaklarına şahitlik edebilir, bir ailenin,
bir ülkenin geleceğini en güzel şekilde inşâ edebilir ve en önemlisi de kendinde
olanı yazarak gelecek zamanlara taşıyabilir.
Okumak, fark etmektir. İnsan ne yaşarsa yaşasın,
yaşamını eline alıp değerlendiremiyorsa, etrafında ve içinde daha başka neler
olduğunu fark ve merak edemiyorsa, eksik yaşıyordur.
“Benim bildiğim bana yeter” diyor bazıları ve
böyle düşünenler çoğalıyor. Dehşet verici bir şey bu. İnsan öyle bir kâinata
düştü ki ne yana dönse sonu gelmez bir bilgi yumağı, açtıkça çoğalan bir gizem,
bir heyecan ve sonsuz bir araştırma yeri varlık âlemi. Diğer tarafta kâinat
kadar büyük, onun kadar dolu bilgi ve gizem yuvası insan varlığı… Bu varoluş
içinde “insan” denen sırlı beden için kim hangi bilgisi ile bir şeyler
bildiğini iddia edebilir ve bu bilgiyle kendisine tahsis edilen zamanı kim
kafasına göre harcayabilir?
Kendini, çevresini ve varoluşunu fark etmek,
hissetmek ve farkına vardığı şeyin peşine düşerek kendini ve hayatı tanıma
çabası ancak ve ancak okuyarak ulaşılabilecek bir mertebedir. Kimse “Benim
kapasitem bu kadar, işim gücüm var, imkânlarım sınırlı” veya “Vaktim az,
ihtiyacım yok” diyerek kendinden vazgeçme lüksüne sahip değildir. Okumamak,
insan olma sorumluluğunu görmezlikten gelmek ve sorumlu olduğu aileye ve
topluma karşı sırtını dönmektir.
Kitap, insanın hem iç, hem dış süsüdür. Hangi
kolye, bileklik, bilezik ya da kıyafet insana bu kadar yakışır? Elinden kitap
düşmeyen biri, hayatın mücevheridir. İnsana yakıştığı gibi bir evin en güzel
köşesi de yine kütüphanesi ya da kitaplarını koyduğu raflardır. Kitaplığı
olmayan bir ev, ecza dolabı olmayan bir yapı gibidir. Zihin ve yaşam sağlığı
açısından her evde muhakkak bir kitaplık bulunmalı ve bu konuda gereken
hassasiyet gösterilmelidir.
Bir bakış neler anlatır, bilir misiniz?
Bakışlar da büyür; içlerinde yaşam olan, bilgi olan, sevgi, saygı, merak olan
bakışlar vardır. Kitap bağımlısı bir kişinin bakışları derin olur. O bakışları
okuyabilen için deryalar vardır orada. Hiç okuyan ile okumayan bir olur mu,
aynı bakar mı? Kelimelerin ötesinde bakışlarıyla, duruşuyla, hareketleriyle
yürüyen kütüphane insanlar, toplumun zenginliği, gücü ve geleceğinin
sermayesidir, aklıdır ve düşüdür.
Buradan idarecilere ve eğitimcilere en kalbî
hislerimle seslenmek, hatta yalvarmak istiyorum: Eğitim sistemimiz hâlâ yaralı;
oturmamış ve bölük pörçük. Eğitimde bakış açısı sürekli öğretim konusuna
çevrilmiş durumda. Eğitim sistemi bir tarafta, aile bir tarafta, öğretmenler
bir tarafta ve öğrenci bir tarafta… Bu paydaşlar arasında kesinlikle bir bağ ve
köprü yok. Eğitim sistemi bir aile ve bir ağaç olmalı, bütün olmalı. Dünya
Kitap Günü vesilesi ile kitabın önemi, kitap dostluğu, kitap bağımlılığı, kitap
hediyeleşmeleri konusunda okullardan başlayarak idareci ve eğitimcilerimizin
önderliğinde büyük ve heyecanlı adımlar atmalıyız. Eğitim sisteminin tedavisindeki
en önemli unsurlardan biri, öğretmeni ve öğrencisi başta olmak üzere, toplum
olarak kitaba bir serum gibi bağlanmış ve bunu yaşam biçimi hâline getirmiş olmalı,
hep birlikte hem öğretmen, hem öğrenci olmalıyız. Okunacak ve öğrenilecek bir
sonsuzluk varken oflayıp puflamanın vakti değildir.
Kitabı sevdiren yapımlar çoğalsın medyada,
kitabı anlatan kitaplar çıksın bol bol; okumanın sağladığı mucizeleri
yaşayanlar konuşsun platformlarda, duraklarda ve toplu ulaşım araçlarında. Toplu
taşıma araçlarında mini kütüphaneler kurulsun, yazarlar ve yayınevleri için
teşvikler sağlansın. İmkân bulursa, Devletimiz her eve bir kitap hediye etsin, bu
yolu açsın, aydınlatsın, örnek ve önder olsun. Kısacası yer gök kitap olsun,
kitaplar konuşulsun, kitaplarla süslensin yaşamın her köşesi!
Kitap kazandırır
Kitaplar bana ne mi kazandırdı? Samimiyetle
söyleyebilirim ki, benim birinci doğum yılım 1975, ikinci doğum yılım ise 2005’tir.
İkinci ömrüm dediğim bu son on yedi sene ile yaşadığım diğer otuz senelik ömrüm
birbirinden o kadar farklı ki… Bana ikinci bir doğum günü, ömrüme yeni bir kapı
açan, takdir edersiniz ki kitaplardı. Otuz senelik ömür bir beklenti ile heba
oldu. Beklentilerin yerini depresyonlar aldı ve sonuç, işitme engelli ve meniere
hastalığına yakalanmış yaralı bir yürek, yaralı bir bilinç. Bekledim. Çok
bekledim. İçimdeki boşluğu aile, arkadaşlar, okul, öğretmen, eğitim sistemi
doldursun, yaşamı ve kendimi tanımaya, anlamaya olan açlığımı anlayıp doyursunlar
diye bekledim. Sağlık gitti, beklemeler bitti; insana dair umutlar çöktü. Bu
vesile hayat beni zorla kitapların arasına attı ve bir mucize gerçekleşti. Kitapların
arasında güzel rüyalar görmeye başladım kendime ve geleceğime dair. Okudukça
iyileştim, toparlandım ve okudukça çocuk oldum ben. Büyümek benim dünyamda iyi
bir şey değildi. Büyümek, çocukken her gece gördüğüm bir kâbustu. Kitaplar
sayesinde harika bir dünyaya kavuştum ve büyümemi durdurdum, çok şükür.
Beni duyan herkese sesleniyorum: Ne olur, daha
fazla büyümeyin, daha fazla okuyun! Bir yerlere, bir şeylere harcayarak
tüketmeyin ömrünüzü; kitaplara, sanata, paylaşmaya açın gönlünüzü. Kendinizden
kendinize sizi götürecek tek araç kitap. Maliyeti o kadar da çok değil. Bu büyük
yatırımı yaparak hem kendinize, hem hep beraber paylaştığımız şu hayata
güzellikler kazandırın.
Dünya Kitap Günü’nüzü kutlarım, sevgi ve
kitapla kalın...