Kişilik gelişimi için “sorumluluk”

Çocuğa sorumluluk verememek, onların yapmaları gereken işleri ve sorumlulukları üstlenmek, onları ilerleyen yaşamlarında oldukça zor durumlara itebilir. Unutmamalıyız ki, bir ömür yanlarında olamayacağız.

SORUMLULUK, bir kimsenin kendi davranışları veya üzerine aldığı işlerin sonucunu üstlenmesi demektir. Ayrıca sorumluluk, “kişinin kendi eylemlerini ya da kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, mesuliyet” anlamına da gelmektedir.

“Sorumluluk” kavramının bir bütün olarak ele alınması gerekir. Sorumlu olmak sözünde durmayı, umursamayı, önemsemeyi, dikkatli olmayı, özen göstermeyi, ciddiyeti, emin olmayı, güvenmeyi, ilgi duymayı, dert edinmeyi, üzerine almayı, taahhüt etmeyi, duyarlı olmayı gerektirir. Sorumsuzluk ise bütün bunların tersi durumları ortaya çıkarır.

Aile içinde anne babaya yardım, aileye bazı küçük katkılar, evdeki işlere katkı, çocukların irade eğitimi ve kalıcılığı için de çok faydalıdır. Verilen görevle çocuğun zamanını boşa geçirmesi engellenecek, böylece çocuk kötü davranışlardan uzak tutulmuş olacaktır. Görev verilen çocukta temel güven duygusu, güçlüklerle mücadele ederek güçlükleri aşma, iş yapmanın sevinç ve mutluluğunu yaşama, toplumsallaşma, yaparak ve yaşayarak öğrenme gibi hususlar gelişecektir. Çocuklara verilecek bir sorumluluk onun bütün yönlerinin, düşünce ve duygularının gelişimini destekleyecektir. Dolayısıyla çocuk, aldığı görevi yerine getirme bilinci ve alışkanlığı kazanmış olacaktır. Düzenli olarak küçük sorumluluklar vererek, takibini yaparak kendine güven ve sorumluk duygusunu yaşaması sağlanmalıdır.

Bundan yaklaşık üç yıl önce bir öğrenci ile yaptığım çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Aile öğrenciyi getirdiğinde en büyük sorun, çocuğun sorumluluklarını yerine getirmemesiydi. Bunun onun yaşantısını olumsuz yönde etkileyeceğinden dert yanıyorlardı. Bu erkek öğrenciyle yaptığım görüşmelerde çok zeki olduğunu, fakat tek başına hiçbir şeyi yapamadığını gördüm. Yalnızken ders çalışamıyor, markete gidemiyor, arkadaş edinemiyor, yemeğini dahi yiyemiyordu.

Anne ve öğrenciyle görüşerek bunun nedenlerini araştırdığımda ortaya çıkan sonuç aslında beni şaşırtmadı: Anne mükemmeliyetçi ve aşırı korumacı bir yapıya sahipti. Dolayısıyla çocuğunun küçük bir hata yapmasına dahi müsaade etmemiş, olası hatalara karşı sürekli tetikte bekliyor, “Düşersin!”, “Ya kırarsan?”, “Aman, üşürsün!”, “Yemeğini üzerine dökersin”, “Sokakta mikrop kaparsın”, “Yatağını düzgün toplayamazsın” gibi yaklaşımlarla çocuğuna hiçbir iş yaptırmamış, ona herhangi bir sorumluluk vermemiş. Bu yüzden çocuk 17 yaşına gelmiş ama tek başına hiçbir iş yapmamış. Anne, babanın çocuğuna müdahale etmesine de izin vermemiş. “Kol kanat gereyim” derken, onu pasif kişilikli bir birey hâline getirmiş. Yani anne, çocuğunun bir şeyler yapmasını, hayata atılmasını istiyor ama farkında olmadan ona engel olmaya devam ediyordu.

Teşhis için uzun testler yapmaya gerek kalmamıştı. Sorun çocukta değil, anne ve tavırlarındaydı. Anneye bu durumdan bahsedince başta kabul etmedi ve beni suçlamaya başladı. Durumu uzun uzun ve örnekleriyle açıkladıktan sonra hatalı yaklaşımlarının olduğunu kabul etti. Daha sonra öğrenci ile rahatça çalışmaya başladık. Çocuğun özgüvenini kazanması yönünde çalışmalar yaptık. Bunlardan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hayatın içinde kendi ayakları üzerine basması gerektiğini, sorumlulukları olduğunu ve bu sorumlulukları niçin yerine getirmesi gerektiğini konuştuk. Sorumlulukların ne olduğunu yazarak kendisinin neler yapması gerektiğini bizzat tespit etmesini sağlayarak uygulanabilecek mantıklı stratejiler geliştirdik. Küçük siparişler verip bakkala göndererek onları almasını istediğimizde gidemeyeceğini belirtince önce beraber gittik, bunu nasıl yapacağını gösterdik ve yalnız yapabileceği yönünde cesaretlendirdik. Kendi başına alışveriş yapar hâle geldi. Ayrıca evin elektrik faturası otomatik ödemeden çıkartıldı, her ay çocuğa görev verildi ve faturası takibini yapması istendi.

Öğrencimize, dershaneye giderken doğalgaz bakiye kartına bakiye yüklemesini söyledik. Başta “Yapmam, yapamam” derken, kimsenin uyarısı ve hatırlatmasına gerek kalmadan doğalgaz sayacını kontrol ettiğini ve gaz azaldığında gidip gerekli miktarda yükleme yaptığını fark eden aile, bunu büyük bir mutlulukla benimle paylaştı.

Anne ya da baba, çocuğun dershane ücretini hep bizzat ödemişler. Bu defa öğrencinin kendisinin ödemesini istediğimizde, “Ben yapamam, ödemeyi kime yapacağımı bilmiyorum, utanırım. Ya parayı kaybedersem?” türü mazeretlerle itiraz etti. Görüşme esnasında bu konular hakkında ayrıntılı konuşup değerlendirdikten sonra aslında korkulacak ve çekinecek bir şey olmadığını, bu sorumluluğu anne ve babasına havale etmenin kolayına geldiğini itiraf etmişti. Başarı için rahatını bozması gerektiğini kabul ederek kendi dershane ücretini ödemeye gitti.

Hiç unutmam, bir gün yolu üzerindeki bankaya uğrayarak bir miktar para havalesi yapmasını istediğimizde itiraz üzerine itiraz ile karşılaştık. En sonunda, “Hocam, teknoloji gelişti, neden illâ bankaya gideyim, online yapsam olmaz mı?” diye karşı çıktı. Kendisini çok sevdiğim için, “Çekirge! İster online yap, ister bankaya git, yeter ki havale yap! Bizi niye bu kadar uğraştırıyorsun?” diye takılmıştım. Gençlik böyle işte, artık her şeyi çevrimiçi hâllediyorlar. Ama elbette, “İnterneti bitebilir, elektronik cihazı arızalanabilir” düşüncesiyle banka ATM’sinde de işlem yapmayı bilmeleri faydalarına olacaktır.

Ve bizi en zorlayan başlık olarak “kendi başına ders çalışması” yönündeki taleplere gelmişti sıra. Zaten severek ders çalışmadığından, kesinlikle tek başına ders çalışmak istemeyen, “Ben çalışırken annem babam da çalışsın” diye itiraz eden, sürekli kendince bahaneler bulan öğrenciye, “Annen yemek yaparken senin de yemek yapmanı, baban para kazanırken senin de gidip çalışmanı istiyor mu?” diye sordum. Cevap açık ve net bir şekilde gelmişti: “Hayır tabiî ki!” “Peki, neden?” diye sordum. Biraz düşündü, “E onların görevi bu!” diye cevap verdi. “Peki, herkes hem görevini yapıp hem de o görevleri senden de istemezken, sen neden onlardan senin görevini yerine getirmelerini istiyorsun? Ödev yapmak, ders çalışmak öğrencinin görevi” dedim. Sessiz kaldı ve “Hocam, hiç bu açıdan düşünmemiştim! Ben aslında onlarla bu sayede vakit geçirdiğim için yanımda olmalarını istiyorum” dedi gözleri dolarak. Çocuklar da haklılar; anne babalar tüm gün çalışıyor, çocuklarsa okuldalar. Birlikte zaman geçiremiyorlar. Bunun üzerine aileyle birlikte görüşerek genel bir aile programı yapmış ve her akşam birlikte verimli zaman geçirebilecekleri bir plân belirlemiştik. Öğrencimiz de tek başına ders çalışma sözü vermişti. Kısa bir süre sonra hem aile içi iletişimin daha da güçlendiğini, hem öğrencimin artık tek başına ders çalıştığını gözlemledik.

Öğrenciyle yaptığımız çalışmalarda önce zorlandıysak da aldığımız sonuç gerçekten mükemmel oldu. Öğrencim liseyi bitirerek şehir dışında (anne başlangıçta çocuğunun ayrı bir şehirde okumasına razı olmasa da) bir üniversiteyi tercih etti ve oldukça başarılı bir öğrenci olarak eğitimine devam ediyor.

Çocuğa sorumluluk verememek, onların yapmaları gereken işleri ve sorumlulukları üstlenmek, onları ilerleyen yaşamlarında oldukça zor durumlara itebilir. Unutmamalıyız ki, bir ömür yanlarında olamayacağız. Erkek çocuklarımız askere gidecek, kız çocuklarımız belki üniversite için başka şehirlere gitme durumunda kalacaklar. Ve elbet bir gün yuvadan uçacaklar. Hayatta öyle örnekler görüyoruz ki… Evlenmiş gençlerden iki taraf da yemek yapmayı, kendi çamaşırını veya bulaşıkları makineye atmayı dahi bilmiyorlar. Bir evde yapılması gereken temel sorumlulukları, ev alışverişini, faturaları ödemeyi, evin geçimini sağlamayı bilmiyorlar. Bazı anne ve babalar onlara iyilik yaptıklarını zannederken ne kadar zor bir duruma ittiklerinin farkında bile değiller. Gençler hayata atıldıklarında sudan çıkmış balık gibi bocalıyorlar. Oysa anne babalık görevi, onları hayata hazırlamaktır.

Eskiden aileler çocuklarını meslek edinsinler, bir altın bilezikleri olsun diye esnafın yanında çalıştırırlarmış. Hiç olmazsa çalışmanın ve para kazanmanın zorluklarını görerek israftan, belki geçimi zor sağlayan ailelerine isyan etmekten uzaklaştıracak ve ailelerini daha iyi anlamalarını sağlayacak güzel bir yaklaşım bu. İlerleyen yaşamlarında zor durumda kaldıklarında geçimlerini sağlamanın yollarını da öğrenmekteler böylece. Ki bunun derslere de katkısı olacaktır. Sayısalı zayıf olan çocuklar farkında olmadan hayatın içinde hesap yapmayı öğrenecek, sözeli zayıf olanlar müşteriye hitap ederken güzel sözlerle hitaplarını geliştirecekler bu sayede. Ve elbette daha nice bilgiyi bir de hayat okulunda kazanacaklar.