DOĞU Türkistan, çok eski bir
Türk ülkesi olmasına karşılık 1949’dan beri kesintisiz bir şekilde Çin işgali
altındadır. Komünist Çin Hükûmeti, bir yandan Çinli nüfusu getirip buraya
yerleştirirken, diğer taraftan da Türklerin çocuklarını ve gençlerini alıp
Çin’in uzak bölgelerindeki kamplarda ailelerinden kopararak, dünyada benzeri
olmayan zulümler yapmaya devam etmektedir.
Doğu Türkistan’ın nüfus yapısı önemli ölçüde Türklerden arındırılıp
değiştirildi. Tanınmış Türklerin önemli bir kısmı kamplarda işkence altında
katledildiler.
Doğu Türkistan, Çin tarafından dünyaya kapatılmış bir bölgedir. Orada olup
bitenleri tam olarak bilmek ve haberleştirmek mümkün değildir. Dünyadan ve
Türkiye’den oraya götürülüp gezdirilenler ise Çin işgalini ve zulümlerini haklı
gören, buna karşılık Çin işgaline muhalefet eden Türkleri “ABD hesabına
çalışmakla” suçlayarak Çin Hükûmeti tarafından misafir edilmelerinin bedellerini
bu şekilde ödemektedirler. Zaten bu ödeme şeklinden dolayı Doğu Türkistan’a
götürülüp ağırlanmaktadırlar.
Doğu Türkistan’daki Türk muhalefetini meşruiyetten uzak, “ABD’nin bir
oyuncağı” olarak gören bir Çin lobisi, Türkiye’de bile vardır. Bu lobinin en
büyük iddiası da “ABD’nin Türk muhalefetine yardım” ediyor iddiasıdır. Doğu
Türkistan, insan hakları mücadelesinin tanınmış sembol isimlerinden olan Rabia
Kadir’in 2005’ten beri ABD’de oturma iznine sahip olması, Türkiye’deki Çin
lobisinin iddialarının bir kanıtı olarak tekrarlanmaktadır.
Oysa şunu da hatırlamalı ki, Rabia Kadir gibileri, Türkiye gibi Türk ve
Müslüman olan hiçbir ülke tarafından kabul edilmemiştir. Türkiye gibi ülkeler,
Rabia Kadir’in girişine bile izin vermemişlerdir. Buna karşılık Rabia Kadir’e,
“Sen niçin ABD’ye gittin?” diye parmak sallamak ve öfkelenmek nasıl bir
mantıktır?
Çin lobisine kalsa, Türk direnişçilerin Çin’e teslim olmalarından, Çin’de
işkence altında öldürülmelerini beklemekten başka hakları ve seçenekleri
yoktur. Böyle bir tutum ise Çin işgalinin ve işkencelerinin yol açtığı bütün
insanlık suçlarına ortak olmaktan başka bir şey değildir!
Bu hengâmede, Şubat 2022’de Çin’de Kış Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunlar
yapılacaktır. ABD, Avustralya, İngiltere, Japonya ve Kanada gibi bazı Batılı
ülkeler, Çin’in Doğu Türkistan’da Türklere karşı işlediği insanlık suçlarından
dolayı 2022 Kış Olimpiyatlarını boykot etmek için katılmayacaklarını ilân
ettiler. Çin’in Doğu Türkistan’da işlediği insanlık suçlarının benzerlerini,
dünyanın başka yerlerinde fazlası ile yapmış olan ABD’nin boykot siyasetinde
bir çıkar hesabı yok mudur? Elbette vardır. Ancak ABD’nin nasıl bir çıkar siyaseti
için boykot yaptığı ihtimâli, Çin’in işlediği insanlık suçlarını ortadan
kaldırabilir mi? ABD, Doğu Türkistanlıların mücadelesine destek oluyor veya
öyle görünüyor diye, o mücadele gayrimeşru olabilir mi?
Uluslararası spor yarışmalarının siyâsî kavgaların dışında tutulmasını,
siyasetin bu işlere karıştırılmamasını savunanlar bile vardır. Her şeyden önce,
uluslararası spor yarışmaları da zulümleri, işgalleri kapatan bir örtü ya da
hayâlî bir meşruiyet, propaganda alanı olmamalıdır. Çin, bütün imkânlarını,
uluslararası ilişkilerini, ticaretini, olimpiyat gibi işleri, yaptığı insanlık
suçlarını kapatan bir araç olarak kullanmaya çalışmaktadır.
Çin’deki Kış Olimpiyatlarının boykot edilmesi, Olimpiyat tarihinde ilk defa
olan bir olay değildir. SSCB’nin (Rusya’nın) 1979’da Afganistan’ı işgal
etmesinden sonra Türkiye ile birlikte Batılı ülkeler, 1980 Moskova Olimpiyatlarını,
ABD öncülüğünde 33 ülke ile boykot etmişlerdi. O tarihte Türkiye, Moskova Olimpiyatlarını
boykot etmesini her ne kadar “Olimpiyatlara hazır değiliz” diye açıklamış olsa
bile, gerçek sebebin Afganistan işgalini protesto etmek olduğunu dünya âlem
bilmiştir.
1980’de Türkiye, komşusu olan SSCB’ye karşı gösterdiği tutumu, Şubat
2022’de Çin’e karşı gösteremez ise, bu durum Türkiye tarihi bakımından
unutulmayacak ve hayırla anılmayacak bir sonuç olacaktır.
SSCB ve Varşova Paktı üyeleri ise ABD ve müttefiklerinin 1980 Moskova
Olimpiyatlarını boykot etmelerine misilleme yaparak, 1984 Los Angeles
Olimpiyatlarını boykot etmişlerdir. Moskova ve Los Angeles Olimpiyatlarının
boykot edilmesi örnekleri göstermiştir ki, istenirse Olimpiyat boykotu da olabilir.
1992’de de Yugoslavya’nın Boşnaklara saldırı ve katliamları nedeniyle
Yugoslavya, Avrupa Futbol Şampiyonasından çıkarılmıştır. Çin’in Doğu
Türkistan’da işlediği insanlık suçları, boykot nedeni olmayacaktır da başka ne
olacaktır? Buna karşılık Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zhao Lijian, ABD’nin
bu tutumunu “sporda tarafsızlığı ihlâl edip boykotu yalan söylemlere
dayandırdığını” iddia etmiştir. ABD’de yalan çoktur, ancak Çin’in Doğu
Türkistan’da işlediği insanlık suçları bir hakikattir!
Türkiye’nin Şubat 2022 Kış Olimpiyatlarını boykot etmesi, Doğu
Türkistan’daki zulümleri ortadan kaldırmayacaktır. Ancak adalet söylemini
inanılır ve güvenilir bir hâle getirecektir. Kardeşlerinin yetmiş yıldan beri
abluka hayatı yaşamasına ilgisiz ve tepkisiz kalan bir Türkiye’nin adalet ve
insanlık söylemi, bütün inandırıcılığını kaybedecektir.
Çin’in Doğu Türkistan’daki insanlık suçlarını BM’de kınayan bildirilere de
ABD gibi Batılı ülkeler öncülük ederken, Türkiye gibi ülkeler ise o bildirileri
ya hiç kabul etmemiş ya da en son “Dostlar alışverişte görsün” misâli
katılmışlardır.
Çin’in Doğu Türkistan’daki zulüm ve işgaline Türkiye’nin sessiz ve tepkisiz
kalması, Türkiye’nin uluslararası alanda ortaya koyduğu bütün adalet
vurgularını mesnetsiz, hatta geçersiz hâle getirir. Çünkü bütün insanlık için
adalet isteyen, “dünyanın beşten büyük olduğunu” vurgulayan Türkiye, sıra Doğu
Türkistan’a gelince bütün bu söylemlerini unutan bir duruma düşebilir. Doğu
Türkistan’da rehine hayatı yaşayan 40-50 milyonluk Uygur Türkleri, nasıl adalet
söyleminin dışında tutulabilirler?
Çin’e karşı bağırıp çağırmak yerine, uluslararası ilişkiler ve ticaret
kullanılarak Doğu Türkistan’daki insanlık suçlarına engel olunabileceği iddia
edilebilir.
Türkiye’nin Çin ile ekonomi odaklı ilişkileri son on yılda olağanüstü
artmıştır. Buna karşılık Çin’in Türklere karşı işlediği insanlık suçlarının
ortadan kalkması bir yana dursun, azalma olduğunu gösteren hiçbir işaret
yoktur. Demek ki Çin’e karşı bağırıp çağırmadan, şamata çıkarmadan, ticaret
yoluyla sonuç almak ve Türklerin hayat şartlarını kolaylaştırmak iddiası,
yalnızca bir hayâl, bir istek olarak kalmıştır. Gerçek hayatta bu isteğin/hayâlin
karşılığı yoktur.
Oysa Türkiye gibi ülkeler, Çin’in Doğu Türkistan işgali ve zulümleri
nedeniyle Çin ile bütün ilişkilerini keserek veya en az seviyeye indirerek Çin
üzerinde ekonomik bir baskı kurabilirler. Çin, üretim gücü itibarı ile ABD,
Japonya ve AB’nin rakibi iken Türkiye gibi ülkelerin ticaretine muhtaçtır. İşte
Çin’in bu muhtaçlığı, Doğu Türkistan’ın nefes alması ve özgürlüğü için bir araç
olarak kullanılabilirdi. Ancak böyle olmadı. Doğu Türkistan diye bir ülke
yokmuş gibi, Çin’in orada işgali ve zulümleri yokmuş gibi takınılan bir
siyaset, Türkiye gibi ülkelerin elini kolunu bağlamış, dilsiz ve gözsüz bir
vaziyete düşürmüştür.
Türkiye’nin hâlihazırdaki durumu, Avusturalya, Japonya ve Kanada’dan daha
çok Doğu Türkistan sorunu ile ilgilenmeyi bir insanlık görevi hâline
getirmektedir. Buna karşılık Türkiye, adı geçen ülkelerin gölgesinde, silik, etkisiz,
eli kolu bağlı bir ülke durumundadır. Kötü günde kardeşliğini unutanların, iyi
gündeki kardeşlik söylemleri boştur, yersizdir. Türkiye, Doğu Türkistan ile
kardeşliğini bilmeli ve Çin siyasetine bu kardeşliğini kurban etmemelidir.
Kış Olimpiyatları, Çin propagandası için önemli bir araçtır. Bu Olimpiyat
yarışı programının boykot edilmesi de aynı şekilde Çin propagandasını ve onun
Doğu Türkistan’daki insanlık suçlarını örtme çabasını engelleyecek ve Uygur
Türklerinin yaşadığı rehine hayatını dünya gündemine taşıyacaktır. Zulme engel
olamayan Türkiye’nin hiç olmazsa o zulmü dünya gündemine taşıması, bir insanlık
ve kardeşlik görevidir. Olimpiyat boykotu, Çin üzerinde barışçı bir baskı
oluşturacaktır.
Çin’in uluslararası alanda karşılaştığı sorun, yalnızca Doğu Türkistan
değildir. Onun gibi, Çin’in bir Tayvan, Tibet, hatta Hong Kong sorunu da
vardır. Çin’in ilânihaye bu sorunların altından kalkabileceğini düşünmek akla
aykırıdır. 1991’de hiç beklenmedik bir şekilde SSCB’nin çökmesi gibi, Çin de
umulmadık bir zamanda bu sorunların altında ezilebilir. İşkenceye, katliama ve
sömürüye dayalı bir zulüm düzeninin kıyamete kadar devam etmesi mümkün
değildir!