KIRMAK ve kırılmak… Her iki durumda da “kıran” kaplar insanı. Her ikisi de çok ağır bir yüktür. Çünkü birinde rikkate dokunulur, Gönül incinir, Kalp buruk olur, Hüzün kaplar sineyi, Ruh mahzunlaşır, Muhayyile sekteye uğrar, Hayaller intiharın eşiğine gelir… Diğerinde vebale girer insan, vicdan yara alır, ah alınır, bedduaya kapı aralanır, bazen de kahır doğar… Dolayısıyla kırmak da kırılmak da ağır bir yüktür. Bu yükü taşımak kolay değildir.
Kıran, kırgın düşenin gönlünü yapmalı
Bazen insan kırıldığı için kırar. Bazen de kırdığı için kırılır. Bu fark önemli midir? Ebetteki bu fark önemlidir. Çünkü insan, birini kırdığı için bunu iç dünyasında tarttıktan sonra “Yapmamalıydım” deyip kendi kendini de kırabilir ya da kendi kendine de kırılır. Bu tür kırgınlığın tamiri kolaydır. Çünkü insan kırdığı insanın gönlünü yapabilir. Bunun için bazen bir özür bile yeterlidir. Bazen küçük bir hediye meseleyi yoluna koyar. Bazen nedamet duyduğunu hissettirmek, bütün sisli ve puslu havayı dağıtır. İncinen gönlü, burkulan kalbi onarır. Hüzünlenen sinenin felah bulmasını sağlar. Mahzunlaşan ruh, gülşenlere dönüşür.
Bazen de insan kırdığı insan tarafından kırılır. Yani bir tür kısas gerçekleşir. Kimisi kendini muhasebeye çekerek “Ben bunu hak ettim” der. Kimisi kırdığı insanın gönül yüceliğine atıfta bulunarak, “Hadi ben bir hata yaptım, bari o yapmasaydı!” diye söylenir. Bu gibi durumlarda ilk kıran kim ise kırdığını yapmak için ilk adımı onun atması gerekir. Aksi halde bu durumun zincirleme kaza gibi ardı arkası kesilmez ve kısır bir döngüye dönüşür.
Yakınmadan ziyade yıkıntı oluşur
Bazen de insan sadece kırıldığı için kırar. İşte bunu tamir etmek biraz daha zordur ve zaman gerekir. Çünkü böyle bir durumda bir hakşinaslıktan ziyade, negatif duyguların güdülenmişliği sonucu ortaya çıkan bir mukabele, bir intikam hissi vardır. Bu hissiyat, genelde yakınmadan öteye geçerek tamiri zor bir yıkıntı doğurur. Yıkıntıların kiri, pası, tozu çok olur. O nedenle temizlenmesi, tekrar eski hâline gelmesi zaman alır. Böyle durumlarda nedamet duygusu insanın sinesini çatlatmazsa, gözde katarakt oluşmazsa, göz yaşı nedamete eşlik etmezse ve bu hissiyat hissettirilmezse, zaman, tamir etmek yerine kırgınlığı daha da katmerleştirir.
Tüm bunlar hem kırılana hem de kırana ağır yükler bindirir. Bu yük, taşınabilir bir yük değildir. Onun için kırmamak en makulüdür. Kırılsanız bile…