TOPLUMUN
içindeki bazı kişiler kendilerine göre karşı taraf olarak konuşlandırdıkları
oluşum ve bu oluşumun başındakine karşı kin ve nefret küpüne bürünebiliyorlar. Son
yıllardaki söylemlerim tam olarak ülke dışındakilerin söylemleriyle paralel
olması ürkütücü boyutlara ulaşıyor. Bir de kin ve nefret söylemlerini bilerek,
isteyerek ve kasıtlı olarak yapanlar var ki insanın sabredesi gelmiyor.
Toplum içinde bazılarının bu
aşamaya gelmiş olmalarını ya da sürekli bu aşamada bulunuyor olmalarını tarihin
derinliklerindeki süreçlerde aramaktan ve anlamlandırmaktan başka çare
kalmıyor. Bir Fransız, Yunan, İngiliz ve Yahudi nasıl bir oluşum içindeyse, bu
kişilerin de böyle bir tutum, söylem, hatta davranış içerisine girmelerini
anlamlandırmak gerçekten uzmanlık gerektiren araştırmalara duçar ediyor.
Bir insan her gün aynı
yiyecekleri yese usanır ve bıkkınlık gelir. Bir süre sonra dünyanın en lezzetli
yiyecekleri bile kişinin iştahını kaçırır. Bir bahçede hep aynı çiçekler olsun
istenmez. Hayatta da farklı renk ve farklı tür insanların birlikte yaşaması bir
zenginlik ve çeşitliliktir.
Bir kişinin kendisine göre özellikle
futbol ve basketbol gibi müsabakalarda karşı taraf olarak nitelendirdiği kişiler
hakkında maç esnasında tezahürat yapıp “oyun” çerçevesince deşarj olması ve
oyunları eleştirmesi gayet normal olan şeylerdir. Burada küfür, hakaret ve
diğer kötü söylem ve eylemler asla kabul edilemez.
Demokrasilerde siyâsî tarafta
durmak bir tercih meselesidir. Bu, tarafların ülkeyi en iyi yönetmesine olan
bakışa göre şekillenir. Ancak bu siyâsî taraftarlık bir kronik vakıa ve
hastalık derecesinden öte düşmanlık, nefret ve kin derekesine çıkmış kişilik
normal değildir. Bu tür kişilik hem kendisine, hem çevresine ve hem de topluma
zarar verir. Bunun için “kin” ve “nefret” kelimelerinin kökenlerine bakıp kaynağını
kurutmaya odaklanmalı.
Terim anlamı olarak “kin”, “birine
karşı duyulan öç alma isteği/garaz” olarak tanımlanır. Nefret ise “bir kimsenin
kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygudur”. Kin, Farsça kökenli bir
kelime olup Arapçada “birine karşı düşmanlığı içinde tutmak” anlamında
kullanılır. Arapçada, “kin” kelimesinin yaygın olarak “hıkd” kullanımı bulunmaktadır.
Bu minvâlde “hıkd” kelimesi “buğz” anlamına da gelir.
Buğz kelimesine bizim toplum
alışıktır. Bir kötülüğü düzeltme noktasındaki en son başvurulacak durumdur. Bu
kelime, “kötülük karşısındaki” tutumu ifade için kullanılır. Toplum içinde
özgül ağırlığı yüksek olan ve iyilik yapan kişiler için sırf siyâsî
tarafgirlikten dolayı kin/hıkd/buğz beslemek iki türlü büyük hatadır.
Birincisi, toplumda genel kabul
gören kişiye karşı olumlu kalbî his ve duygular beslenemiyorsa takdir ve saygı
beklenilir, buğz değil. İkincisi ise, en azından metin olarak kin/hıkd/buğz
ifadelerinin tamamen yanlış yerde kullanımı söz konusu oluyor.
Ayrıca toplumun karşısında bir
tercih sonucu olarak bir mâkâma oturmuş kişiye karşı kin gütmek, “normal dışı
davranış” statüsündedir. Dolayısıyla insanı hiçlik düzeyinde plâstik bir
dereceye düşürür. Dinî eserlerde buğz kelimesi yüzde seksen oranında
“düşmanlık” anlamında kullanılır. Bu düşmanlık dinî, manevî ve toplumun genel
dokusuna/yapısına uygun olmayan “kötülüklere” karşı bir tutumdur. Toplumun
değer yargılarını yükselten, toplumu merkeze yaklaştıran birine karşı buğz
etmek hem yanlıştır, hem de dipsiz bir kuyuya düşmektir.
Bir nokta daha var ki, kabulü
akla ziyandır: Menfaat, antipati ve sırf siyâsî karşıtlık gibi nedenlerden
dolayı birine kin ve nefret beslemek, İlâhî emir, dinî ve ahlâkî kurallara
birer isyan ve başkaldırı anlamında da erdemsizlik mânâsına gelir.
Öfkenin kaynağı nefistir. Diğer
bir ifadeyle, nefse takılı olan ego/ene/benlik duygusunun olumsuz yönüdür. Bu
yön, İlâhî emirlere bir başkaldırıdır. Bu nedenle benlik kökenli olan öfkenin
süreklilik kazanması olan kin ve nefret, kişiyi normalin dışına atar. Bu atış,
kişilerden ziyade İlâhî emir, dinî ve ahlâkî durumlara isyandır.
Bu noktalara dikkat edilerek makul çerçevede kalmak, her aklı başında olan kişinin görevidir. Aksi durumda kin ve nefretin devam ettirilmesi hem kişiyi, hem de toplumu sıkıntıya sokar.