
NE güzel oyunlarımız vardı televizyonsuz, cep
telefonsuz, internetsiz günlerimizde. Çocukken mum ışığında gölge oyunları,
biraz büyüyünce “adam asmaca” oynardık. “İsim-hayvan-şehir” ile biraz daha
büyüdüğümüzü anlar, “Amiral Battı” ile lise yıllarımızı taçlandırırdık. “Kızmabirader,
Monopoly, Papazkaçtı” ve son olarak “Tabu”, daha Batı kökenli olsalar da fena
sayılmazdı tabiî. En eğlencelisi ise daha kalabalık gruplarla ve genellikle
büyükler arasında oynanan, kahkahalardan karnımıza ağrılar giren “kim-kiminle-nerede-ne
zaman-ne yapmış-kim görmüş-ne demiş” oyunuydu.
Bir gün bu oyunlara dalarız bu sayfalarda belki ama
bugünkü konu bu oyunlar değil.
Her siyâsî tartışmada karşımıza çıkar “İyi de, bilmem
kim de seninle aynı fikirde” cümlesi… O “bilmem kim”, suçlanan tarafın, asla
kabul etmeyeceği bir görüşün sahibidir aslında ama bir yerlerde bir şekilde
aynı dili kullanmışlardır hasbelkader. Beş parmağın beşi birbirine benzemezken,
tamamen zıt kutupların aynı ürünmüş gibi aynı tartıya koyulmaya çalışılması
anlaşılmaz bir durumdur belki ama buradaki amaç, benzerliğin gerçek olmadığını
bile bile siyâsî zararlar vermeye çalışmaktır aslında.
Osman Öcalan’ın devlet kanalına, hem de tam seçim
öncesi çıkartılmış olması bence hataydı. Bu hata, muhalefet tarafından her
fırsatta ortaya atılıyor; tıpkı “megri megri” gibi… Bunlar, muhalefete destek
veren teröristler, vatan hainleri, düşman devletler hatırlatıldığında öne
sürülüyor hep. Yani muhalefete, kendilerini savunacak argümanları biz kendi
kendimize vermiş ya da kendi silahımızla vurulmuş gibi oluyoruz. Ya da onlar
öyle göstermeye çalışıyorlar.
O hâlde iktidarın Osman Öcalan hamlesine, önceki
“megri megri” şovlarına bakalım önce…
Birincisi, Osman Öcalan’ın hep iddia edildiği gibi
bırakın kırmızı bülteni, arananlar listesinde bile yer almadığı ortaya
çıkmıştı. Buna rağmen toplum hafızasında mahkûm olmuş eli kanlı bir terör
örgütünün eski mensubu ve o örgütün kurucusunun kardeşi olması, hakkındaki
endişeleri beraberinde getirmektedir.
İkincisi, herhangi bir partiye destek açıklaması
yapmadı Osman Öcalan. İmralı’daki ağabeyinin yerel seçimlerde İmamoğlu’na
destek vermediğini, CHP’nin de zaten hiçbir zaman Kürtler için bir proje
üretmediğini söyledi. HDP’nin Apo’nun tavsiyesi dışında hareket ettiğini, Kandil’in
ise Apo’yu yok saymaya çalıştığını iddia etti.
Yapılan doğru muydu? Asla!
Bu, iktidara oy devşirme gayesiyle mi yapıldı?
Kesinlikle! Peki, terör örgütüne büyük bir darbe vuran bu hükûmet lehinde sonuç
vermesi muhtemel bir mülâkata, aynı terör örgütünün hayatta kalmasını arzu eden
biri katılır mı sizce? Bence bunun cevabı “Hayır” olmalı. Yani Osman Öcalan, o
röportajda söyledikleri ve daha sonraki açıklamalarından anlaşılacağı üzere
Kandil’deki terörist gibi düşünmüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın kaybetmesine değil,
kazanmasına odaklanmış durumdaydı. Zira Türkiye, son 20 yılda Kürt sorunu
konusunda aldığı yolu kaybetmemeli, Kürtleri tekrar teröre teslim etmemeliydi
ona göre.
O hâlde Osman Öcalan’ın kime dost olduğu değil, Devlet’e
düşman olup olmadığı göz önüne alınmalıdır diye düşünüyorum!
***
Gelelim “megri megri” meselesine. Bu olay,
çözümsüzlükten nemalanan terörün, başından beri karşı olduğu ancak belki de
vakit kazanmak adına rıza göstermiş gibi yaptığı Çözüm Süreci’nin bir parçası...
Diyarbakır’da Şivan Perver ile İbrahim Tatlıses’in
birlikte okudukları bir türkü “Megri Megri”. Birilerinin dediğine göre PKK’lı
bir teröriste ithafen yakılmış bir ağıt, birilerine göre 1960’larda plâk
yapılmış bir türkü. “Diyarbakır’da teröriste ağıt okundu” diyen de var, “O
ağıttan tek kelime yoktu” diyen de. Ama o tarihe dönebilse yine aynı türküyü
okutur muydu Erdoğan, bilemem. Ben olsam okutmam!
Yukarıdakiler, iktidarın muhalefet tarafından “Ama”
diye başlayan cümlelerle eleştirilen yönleriydi. Buna FETÖ ile “Gülen Cemaati”
olduğu dönem için getirilen eleştirileri de ekleyebiliriz tabiî ama o taşın
altından muhalefet de kalkamıyor bir türlü.
***
Şimdi gelelim iktidar kanadının muhalefete yönelttiği
eleştirilere...
Burada üç net nokta var. Bunlar PKK’nın Kandil’deki
yöneticileri, FETÖ’nün yurtiçi ve yurtdışındaki destekçileri ve öncelikle ABD
Başkanı olmak üzere yabancı devletlerden Erdoğan’ı devirme hayâllerine verilen
destekler. Elini vicdanına koyan hiç kimse, bu saydığım terörist, hain ve düşmanlardan
hiçbirinin Türkiye’nin iyiliğini düşündüğünü iddia edemez.
PKK’nın Erdoğan’dan kurtulmak istemesinin sebebi,
bitme noktasına gelmiş örgüte bir nefes arayışıdır. FETÖ’nün hedefi, KHK’lıları
kurtarmak ve Devlet içindeki varlığını sürdürmektir. ABD ve diğer yabancı
devletlerin derdi ise yükselen Türkiye’den bir an önce kurtulmak ve eski söz
dinleyen Türkiye’ye kavuşmaktır. İşte bu üç düşman mihrak da aynı hedefe
kilitlenmiş hâlde Erdoğan’ın kaybetmesi için uğraşırken, muhalefetin bu mihrakların
dümen suyunda olması ve aynı dili kullanması, elbette bir eleştiri meselesi
olmalıdır. HDP Eş Genel Başkanı’nın “Doğu’da biz kazanacağız, Batı’da AK
Parti’ye kaybettireceğiz” sözü, Duran Kalkan’ın İmamoğlu’na ve Millet İttifakı’na
açık desteği, Ekrem Dumanlı’nın KHK’lılar hakkında CHP ile yaptığı ağız
birliği, Biden’in Erdoğan’ı devirmek için muhalefete destek verilmesi çağrısı…
Bunların her biri, Millet İttifakı için bir utanç tablosudur! Hiç kimse, “Ne
yani, ‘Allâh bir’ deseler red mi edeceğiz?” diyemez. Zira konu tamamen siyâsî
ve millî bekâ sorunudur. Bu soruna aynı pencereden bakanlar aynı taraftadırlar.
O hâlde birilerinin ne dediğini, neden dediğini değerlendirirken bakacağımız kıstaslarımız olmalı. “Kim, kiminle, nerede, ne zaman, ne demiş” oyununa, “Neden demiş, kazancı neymiş?” gibi sorular da eklemeli ve herkesin amacını doğru yere oturtabilmeliyiz.