AK
Parti’nin oyu düşüyor mu?
“SON yapılan anketlerde AK Parti’nin oyu yüzde 45
bandından yüzde 30 bandına düştü!” şeklinde bir kara propaganda yapılıyor medya
ortamında.
“AK
Parti’nin oylarının düşmesi” ile “AK Parti’ye oy verenlerde memnuniyetsizlik
oranı yükseliyor” arasındaki farkı bilmeyen kafaların uydurduğu bir algı
oyunudur bu. AK Parti’nin oy kaybı, oy düşüşü veya oy verenlerde
memnuniyetsizlik oranının yükselmesi kadar doğal ne olabilir?
AK
Parti bir iktidar virtüözü, iktidar duayeni olmuş, bu yüzden yıpranması da
tabiî olarak yeri geldiğinde tarihteki muhteşem tablosuyla yerini almasını da
bilir.
Burada
komik olan bir durum var: Muhalefetin oyu artmıyor!
Adama
sorarlar: “AK Parti’de yüzde 15 oy kaybı varsa, bu oy hangi partiye gidiyor?”
Belli
değil, cevabı yok! Veya muhalefetteki hangi partinin oy oranında artma olduğu
tespiti de ortada yok. Varsa yoksa son beş yıldır, “AK Parti bitti!”
kampanyası…
İşte
duruyor ve başarısına yeni başarılar ekliyor AK Parti!
AK
Parti’nin farkında olduğu bir gerçeği var: Seçmeniyle arasındaki tempoda düşüş
ve iktidar aşkında yorgunluk var. Üstelik bu tatsızlık hizmetle ve hattâ iktidar
arayışıyla ilgili değil. Bunun nedeni, muhalefet seçmeniyle arasında yaşadığı
durulmayan gerginliklerin giderilememesi... Yani AK Parti seçmeni, muhalefet
seçmeninin mutsuzluğu ile uğraşmaktan yorgun. AK Parti seçmeni, Erdoğan’ın
muhalefet seçmeninin gazını alması noktasında başarılı olmadığını düşünüyor.
Çünkü muhalefet seçmeniyle günlük hayatta normalleşme ihtiyacı hissediyor.
Kuşkusuz
bu süreçte hırçın olan, kabalaşan ve ortamı gergin tutan muhalefet partileri.
Ancak muhalefet seçmeninde de politik atarlanmayı ve aşan gittikçe derinleşen
kültürel parçalanma ile sonuçlanacak pozisyon alışlar var. Kuşkusuz bu
atmosferi “pastadan pay almak” derdinde olup bu dertte boğulan AK Parti içindeki
bazı çevreler de kışkırtıyor. Fakat ne olursa olsun, sonuçta AK Parti
seçmeninde gittikçe yükselen bir beklenti var: Normalleşme…
Türkiye’nin
normalleşmesi
Türkiye’nin
normalleşmesinden kasıt, “normal şartlar altında” koşullarının sağlanmasıdır.
Bu sorumluluk birinci dereceden AK Parti’ye ait! Tüm komplolar, darbeler,
muhalefetin çirkin kampanyaları arasında bu ödevi yapmak durumunda…
Ve
bu ödev, bir “hizmet listesi” tekrarı ile sağlanamıyor artık. Bir “iletişim
reformu”na ihtiyaç var!
AK
Parti, yirmi yıl önceki iletişim kodları ve formatını geride bırakmalı. AK Parti,
“yeni” tanımını hak eden onca başarısını yine “yeni” tanımına uygun iletişim
diliyle korumalı ve etkinleştirmeliydi. Daha açık ifadeyle, AK Parti’de bir
“iletişim sözlüğü” krizi var!
AK
Parti, Erdoğan’ın enerjisini ve dilini “imkânsızlık içinde imkân” modundan
çıkarmalı. AK Parti, iletişim imkânını sadece “hizmetlerin haberi” ve “Erdoğan düşmanlarından haber var!”
kıskacından çıkarmalı.
AK
Parti oy kaybetmiyor. AK Parti, seçmeninde başlayan sessizlik veya göğsünü gere
gere AK Parti’yi savunma gardından düşmüş seçmen tatsızlığını acilen gidermeli.
Bu, “kapı kapı dolaşmak ve hizmetleri anlatmak” eforuyla sağlanamaz. AK Parti
seçmeninde “Gelen yok!” serzenişi yok, aksine “Dilimiz gücümüze yakışmıyor!” sitemi var.
Ayrıca
seçmen, yaygınlaşan “Erdoğan avukatlığı” dilini abartılı buluyor. Onun yerine AK
Parti seçmeninde Erdoğan’ın hedefleri ve vizyonuyla uyumlu “yenilenmiş
iletişim” iklimi arayışı var.
Nitekim
“Erdoğan karşıtlığı” ortak paydasında buluşmuş tüm muhalefet cephesinde,
aralarındaki husûmeti erteleyen bir “sessiz düşmanlık” frekansı var. İktidar
karşıtlığı bağlamında muhalefet cephesinde “ajans kurnazlığı” tadında örnekler
her gün çoğalmakta.
Ancak
iktidar cephesinde, “Erdoğan etrafında çember” dili keskinleşiyor.
Oysa
AK Parti, kuruluş yıllarında ve sonrasında vicdan dili, başarı dili, vizyon
dili, hoşgörü dili ve en önemlisi de büyük yürüyüş diline sahipti. Uzun yıllar
bu dili korudu ve yaşattı. Günü geldiğinde bu dilin “şişmesi” nedeniyle biraz
dinlenmeye ihtiyaç duyması doğal.
Dil
de canlıdır ve yorulur, hattâ yaşlanır... Ancak “tatlı dil” hiç elden
bırakılmamalıdır. Özellikle de iktidar dilinde…
AK
Parti seçmeni günlük hayatta muhalefet seçmenine şaka yollu takılır ve
muhalefet seçmeni de şakadaki gerçekle yüzleşirdi. Ancak son yıllarda seçmenler
arasındaki günlük dil neredeyse muhalefet partilerinin grup toplantısı diline
dönüştü. Kuşkusuz bunda sosyal medyanın da kışkırtma payı var.
Ancak
ne olursa olsun, tüm süreçlerde ve bağlamda “iletişim hattı”ndan iktidar
sorumludur. İktidar da yeri geldiğinde iletişim dilini güncellemelidir. İddiam
odur ki, AK Parti, iletişim reformunu gerçekleştirdiğinde Türkiye de normalleşecektir.
Unutmayalım ki, Türkiye normal şartlar içinde kaldığı sürece AK Parti’nin dili
aynı zamanda geleceğin de dilidir!
İletişim
reformu ise medya dilindeki değişimle başlar; sosyal medya ağındaki etkinleşme
ile devam eder ve finali ise küresel ölçekte “çok dilli iktidar” ile yapar!
AK
Parti, kendisini yavaşlatan dili bırakmalıdır. Eski dilde ısrar etmek ise AK Parti’yi
sadece oyalar. Seçmendeki kayıp, dilden kopuş yüzdesidir, oy vermekten vazgeçiş
değildir!
Bu incelik unutulursa, AK Parti seçmeni bu sefer oy vermeyerek konuşmayı tercih edecektir. Nitekim oy kaybını “Anlatamadık” gerekçesine yaslamak başlangıç olarak doğru tespittir ama “Anlatamadık” derken ne kastedildiğini netleştirmemiş bir dil var ortada!