Kılıçdaroğlu yine ters köşe yapmasın?

Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına dönersek, iki hususa dikkat etmemiz gerekir. Birincisi; Kılıçdaroğlu’nun, söylediğinin tersini yapan birisi olduğunu unutmayalım! İkincisi: Bu açıklama yüzünden rehavete kapılmayalım! Baykal’ı ve Önder Sav’ı ters köşe yapan, bize neler yapmaz?

CHP’DE kaset darbesinin üzerinden 10 yıl geçti.

Kemal Kılıçdaroğlu da genel başkanlık koltuğunda 10 yılı geride bıraktı.

Bu 10 yıllık sürçte Türkiye’nin yaşadığı bütün çalkantılı olayların hep odağında Kemal Kılıçdaroğlu...

Genelde söylediğinin tam tersi hareket eden Kılıçdaroğlu, bu yüzden birçok kişiyi ters köşe yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun ilk ters köşe hamlesi, genel başkan adaylığı öncesinde yaptı. Kaset kumpası nedeniyle istifa etme kararı alan Deniz Baykal’ı evinde ziyaret ederek, görünürde Baykal’ı istifadan vazgeçirme gayretleri içinde yer alan Kılıçdaroğlu, ziyaretin ardından Baykal’ın evinin önünde, gazetecilerin, “Genel başkanlığa aday olacak mısınız?” sorularına kesin bir dille “Hayır!” cevabı verdi.

Ertesi gün, CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyeceği bilgisi geldi. Herkes ne diyeceğini çok merak ediyordu. Kimsenin aklına genel başkan adaylığını açıklayacağı gelmiyordu. CHP Genel Merkezi’nde kameralar karşısına geçen Kılıçdaroğlu, adaylığını ilân etti. Kılıçdaroğlu’nun ilk ters köşe hareketi orada başladı!

***

Adaylığını ilân etti de, peki kim destekleyecek, nasıl olacak? O zaman CHP, politbüro anlayışıyla yönetiliyor. Genel Sekreter Önder Sav’dan habersiz CHP’de kuş uçmaz…

Basın toplantısından kısa bir süre sonra bu soru da cevabını buldu. Kılıçdaroğlu, adaylık ilânından sonra Önder Sav’ın mâkâmına çıkarak kendini takdim etti ve Sav’ı da ikna etmeyi başardı.

Önder Sav ikna oldu olmasına da, bu durum kafaların daha da karışmasına sebep oldu. Çünkü 2010 yılının Ocak ayında CHP Genel Merkezi’ne yapılan esrarengiz bir ziyarette konuşulan konular, CHP üst yönetiminin aklından hiç çıkmıyordu. Kaset kumpasından 4 ay önce CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ziyaret eden ünlü bir iş adamı, Baykal’a ve yönetimine övgüler dizdikten sonra küçük bir ricada bulundu: “Çok iyi gidiyorsunuz. Harika muhalefet yapıyorsunuz! Ancak yeni dönemde Önder Sav’ı parti yönetimine almasanız?”

Bu ricayı Baykal kestirip atmış.

Diyeceksiniz ki, “Ne var bunda?”…

Ne ilginçtir, meşhur iş adamının ricasından kısa bir süre sonra, benzer bir rica da Kılıçdaroğlu’ndan gelmiş.

Henüz kaset kumpası yaşanmadan Kılıçdaroğlu, şimdiki Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ın evinde, Baykal’ın “sağ kolu” diyeceğimiz bir isimle yemekte bir araya gelir. Yemek öncesi konu açılır. Kılıçdaroğlu yeni dönemde, parti yönetiminde yer almak istediğini beyan eder. Genel Başkan Yardımcılığı görevindeki Baykal’ın sağ kolu, “Neden olmasın, çok başarılı bir grup başkan vekilisiniz. Tabiî ki parti yönetiminde olmanız partiyi güçlendirir” diye karşılık verir. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, küçük bir ricada daha bulunur. “Yalnız” der, “Eğer Önder Sav yine yönetimde olacaksa, ben olmam”.

Kılıçdaroğlu’nun talebi ile o meşhur iş adamının talebinin aynı olduğunu gören Baykal’ın sağ kolu, sinirlenerek, yemek yemeden evi terk eder.

Evet, Kılıçdaroğlu’nun, daha iki ay önce parti yönetiminde olmasını istemediği Önder Sav’dan icâzet alması şaşkınlığa sebep olur. Bu şaşkınlık Kılıçdaroğlu’nun ikinci kez genel başkan seçildiği kongrede giderilir. Zira Kılıçdaroğlu, Önder Sav’ı parti yönetimi dışında tutarak ikinci ters köşeyi Önder Sav’a yapar.

***

Bütün bunları Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına nasıl geldiğini hatırlatmak için yazmadım…

Malûm, CHP’de darbe hevesi yine tavan yaptı bu aralar. Önce Özgür Özel ifşa etti duygularını, ardından Canan Kaftancıoğlu, tıpkı Ekrem Dumanlı’nın 15 Temmuz öncesinde söylediği gibi “Bir şekilde gidecek” dedi Tayyip Erdoğan için.

PKK ve FETÖ’cülerin söylediklerini kâle bile almıyorum…

CHP’li yöneticilerin ve yandaşların darbe arzusunu en yüksek dille ifade ettikleri bu ortamda herkes, “Kılıçdaroğlu ne diyecek?” diye merak ediyordu. Bir süre sessiz kalan Kılıçdaroğlu, dün Abdulkadir Selvi’ye sessizliğini bozdu.

“Tamamen gereksiz, tamamen lüzumsuz bir tartışma! Allah aşkına, kim darbeyi gündeme getirir? Olmayacak bir şey. Bu ülkede darbe artık olamaz. Bu ülkenin insanları darbeye karşı bedeller ödediler… Hiç kimse Cumhuriyet Halk Partisi’nde darbeyi savunmadı ve savunamaz da... Öyle bir kelimeye tahammülümüz bile yoktur. Ne darbesi?” dedi Kılıçdaroğlu.

Bu açıklamaları görünce, önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun yukarıda yazdığım ters köşeleri, sonra iki isim ve iki olay geldi aklıma…

***

17 Aralık’tan sonra eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yakın dostu Fehmi Koru’yu Pensilvanya’ya gönderdi. Koru, 24 Aralık’ta Pensilvanya şarlatanından sözde bir sulh mektubuyla döndü.

Mektubu o zaman Başbakan olan Erdoğan’a sundu mu, sunmadı mı, bilmiyorum. Ama eğer Erdoğan o mektuba güvenerek tedbirleri gevşetseydi, 25 Aralık’ta Fetullahçı teröristler amaçlarına ulaşacaklardı!

Koru’nun getirdiği sulh mektubu, Erdoğan’ı rehavete düşürüp avlamak içindi. Rehavete kapılmayan Erdoğan, ikinci dalgayı da savuşturdu.

***

İkinci olay ve kişi ise, Dursun Çiçek ve Hürriyet gazetesine 15 Temmuz’dan kısa bir süre önce verdiği röportaj…

Sözde FETÖ’nün hışmına uğramış Dursun Çiçek, 15 Temmuz’a günler kala verdiği röportajda, Fetullahçı hainlerin darbe yapacak güçlerinin olmadığını, TSK içinde de hepi topu yüzde 10’luk bir güçleri olduğunu söylemişti.

15 Temmuz’da gördük ki, general kademesinin neredeyse yüzde 60’ı FETÖ’cü imiş! Ben Dursun Çiçek’in de bu açıklamasının rehavet oluşturma amaçlı olduğunu düşünüyorum…

***

Tekrar Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına dönersek, iki hususa dikkat etmemiz gerekir.

Birincisi; Kılıçdaroğlu’nun, söylediğinin tersini yapan birisi olduğunu unutmayalım!

İkincisi: Bu açıklama yüzünden rehavete kapılmayalım!

Baykal’ı ve Önder Sav’ı ters köşe yapan, bize neler yapmaz?

Uyanıklara karşı daha da uyanık olmamız lâzım!