Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ne anlama geliyor?

Akşener’in Siyâsî Başdanışmanı Aytun Çıray çıktı sahneye. Akşener’e Sivas’ta yapılan saldırı sonrası önceki hafta düzenlediği basın toplantısında HDP’nin PKK’dan ayrı düşünülmesi gerektiğini, HDP’yi şeytanlaştıranların İyi Parti’yi suçlamak için bu yolu seçtiğini söyledi. Yani bir anlamda, “HDP’nin terörle alâkası yok, bizi teröristlerle işbirliği yapmakla suçlayamazsınız” dedi. Bugüne kadar “HDP ile ittifakımız yok” diyenlerin bugün “‘HDP eşittir PKK’ diyemezsiniz” demesi, “Biz HDP ile ortaklığa hazırız” demekten başka bir anlama gelemez.

KEMAL Kılıçdaroğlu cüretkâr söylemleriyle dikkat çekmeye devam ediyor. Çok değil, 3-5 ay öncesine kadar, adaylığı ile ilgili sorulara verdiği cevaplarda parti kurullarını ve ittifak ortaklarını işaret ediyordu. Ortaklarıyla birlikte iktidara geldiklerinde yapacaklarını anlatırken, çoğul birinci şahıs eki kullanıyordu. Şimdi gene ortaklarının adaylığını kabul etmesine bağlı cümleler kursa da yapacaklarını tekil birinci şahıs ekiyle anlatmaya başladı. “Yapacağız” kelimesi “Yapacağım” şeklinde değişti yani…

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bundan önceki seçimde yaptığının tersine, kendi adaylığı konusunda ısrarcı olmayacağını ifade eden açıklamalarda bulunmuştu daha önce. 2018’de, her partinin kendi adayı ile seçime girmesi, ihtimâl zayıf olsa da seçim ikinci tura kalırsa tek aday etrafında birleşilmesi gerektiğini söylemiş, belki de Kılıçdaroğlu’nun cesaretsizliği karşısında buna mecbur kalmıştı. Öyle ya, partili olan ama parti başkanı olmayan birinin ortak aday olup seçimi kazanması durumunda, parti içi pozisyonu daha altta olan birine yardımcılık yapmak eziyet olabilirdi. Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ise bu sıkıntı otomatik olarak aşılmış olacak. Akşener, “genel başkan” sıfatıyla başka bir genel başkanın “yardımcılığını” kabul edebilir.

Peki ama Kılıçdaroğlu, 2018’de cesaret edemediği cumhurbaşkanlığı adaylığına 2023 için nasıl olup da bu kadar istekli olabiliyor?

Son seçimden önce fikrim belliydi. Muharrem İnce’yi aday göstererek ondan kurtulmanın plânını sokmuştu devreye. Zira o seçimlerde, sonuç çok net olarak önceden görülebiliyordu; Erdoğan’ın kazanacağı kesin sayılırdı. Sonuçta, İnce ne kadar oy alırsa alsın seçilemeyecek, böylece parti içindeki forsunu da kaybedecek ve genel başkanlık konusundaki iddiasını sürdüremeyecekti. “Gel bakalım Muharrem” ifadesi de patronun kim olduğunu herkese göstermek için özellikle seçilmişti.

Partisinden 8 puan fazla oy alınca isyan bayrağını açan Muharrem İnce’nin başına neler geldiğini anlatmaya ise gerek yok herhâlde. Hele, seçim gecesi hakkında çıkan dedikoduların kaynağının da CHP Genel Merkezi olduğu ortaya çıkınca, İnce üzerine oynanan oyun iyice deşifre olmuş oldu.

2023 Seçimleri ise bugünden bakınca 2018 kadar net görünmüyor. Cumhur İttifakı ile karşısında yer alacak parçalı blokların toplamı birbirine çok yakın görünüyor. Hâlâ iki yıla yakın bir süre var önümüzde ve mevcut oranların her iki taraf lehine de değişme ihtimâli var tabiî. Ancak muhalefetin, belki de iktidara en yakın hissettiği bir dönemde olduğumuz inkâr edilemez. İşte tam da bu yüzden, Kılıçdaroğlu kendisi için de son olabilecek bu şansı adaylıkla taçlandırmak istiyor ve bunun için yapılabilecek her hamleyi yapıyor.

Meselâ parti içinden çıkan çatlak sesleri kesmesi gerekiyordu. Bu çatlak sesler, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının isimlerini cumhurbaşkanlığı için çokça telâffuz ediyorlardı ki Kılıçdaroğlu, “Halka verdikleri sözler var. Birer dönem daha orada kalmalılar” diyerek noktayı koydu. Bir anlamda önlerini kesti iki başkanın. Anlaşılıyor ki Yavaş’ın bu konuda bir iddiası da yoktu ama İmamoğlu için aynı kanaatte olmak mümkün değil. Zira İstanbul’u kazandığı günden beri aldığı havayla şişmeye alışmış, bir kısım muhalifin cumhurbaşkanı adayı olmayı benimsemiş görünüyordu. Ancak her iki başkan da cumhurbaşkanı yardımcılığı konusunda iddialı olan Akşener’den onay alamazdı diye düşünüyorum.

Tabiî Kılıçdaroğlu’nun aday olması, bütün muhalefeti tek çatı altında toplamaya yetmiyor. Zira hâlâ ikinci büyük ittifak ortağı olan İyi Parti tabanında hazmı kolay görünmeyen bir HDP faktörü var. Bunun için özel bir hazırlık yapılması şart görünüyor. Kapalı kapılar ardındaki anayasa hazırlığı, DEVA ve Gelecek Partilerinin de katıldığı dış politika toplantıları, HDP’nin İyi Parti yönetimi tarafından hazmedildiğinin göstergesiydi.

DEVA kurucularından Metin Gürcan’ın bir TV programında anlattığı gibi, o gizli dış politika toplantılarında da İyi Parti ve HDP, benzer fikirlere sahip olduklarını belirtmişlerdi. Demirtaş ve Akşener’in “kahvaltı” teklifleri de hâfızalarımızda yerini koruduğuna göre, tek sorunun seçmeni ikna etmek olduğunu söyleyebiliriz. İşte bunun için de Akşener’in Siyâsî Başdanışmanı Aytun Çıray çıktı sahneye. Akşener’e Sivas’ta yapılan saldırı sonrası önceki hafta düzenlediği basın toplantısında HDP’nin PKK’dan ayrı düşünülmesi gerektiğini, HDP’yi şeytanlaştıranların İyi Parti’yi suçlamak için bu yolu seçtiğini söyledi. Yani bir anlamda, “HDP’nin terörle alâkası yok, bizi teröristlerle işbirliği yapmakla suçlayamazsınız” dedi. Bugüne kadar “HDP ile ittifakımız yok” diyenlerin bugün “‘HDP eşittir PKK’ diyemezsiniz” demesi, “Biz HDP ile ortaklığa hazırız” demekten başka bir anlama gelemez.

“Doğu Masası” ile HDP’nin kapatılması üzerine kurulan plânda, HDP seçmenini geçici de olsa CHP’ye devşirme oyunu kuranlar, şimdi de HDP-İyi Parti kardeşliğini topluma anlatmaya çalışıyorlar. Muhalefet için bu ayıp yeter aslında. Zira iktidarı devirmek için tek alternatiflerinin, bugüne kadar terör örgütüyle arasına mesafe koymamakla suçladıkları HDP’yi yanlarına almak olduğunu ifşa ediyorlar her demeçlerinde.

Evet, muhtemelen HDP kapatılacak, başka bir parti tabelâsıyla seçime girme hakkı bulsalar bile cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak perde arkasında Millet İttifakı-DEVA-Gelecek ortaklığının adayına destek verecek, seçimin kazanılması durumunda ise Meclis aritmetiğini değiştirebilme kozunu kullanarak dilediklerini yaptıracaklar. CHP ve seçmeni “Her evden HDP’ye bir oy!” kampanyasıyla bu senaryoya ne kadar hazır olduğunu göstermişti de eski Ülkücü-milliyetçi-muhafazakâr tayfanın bu sonuca ikna olmaya başladığını görünce siyâsetten soğuyor insan.

Diliyor ve umuyorum ki, sağ seçmenin sağduyusu bu oyunu bozacaktır…