KEMAL Kılıçdaroğlu cüretkâr söylemleriyle dikkat çekmeye
devam ediyor. Çok değil, 3-5 ay öncesine kadar, adaylığı ile ilgili sorulara
verdiği cevaplarda parti kurullarını ve ittifak ortaklarını işaret ediyordu.
Ortaklarıyla birlikte iktidara geldiklerinde yapacaklarını anlatırken, çoğul
birinci şahıs eki kullanıyordu. Şimdi gene ortaklarının adaylığını kabul etmesine
bağlı cümleler kursa da yapacaklarını tekil birinci şahıs ekiyle anlatmaya
başladı. “Yapacağız” kelimesi “Yapacağım” şeklinde değişti yani…
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bundan önceki
seçimde yaptığının tersine, kendi adaylığı konusunda ısrarcı olmayacağını ifade
eden açıklamalarda bulunmuştu daha önce. 2018’de, her partinin kendi adayı ile
seçime girmesi, ihtimâl zayıf olsa da seçim ikinci tura kalırsa tek aday
etrafında birleşilmesi gerektiğini söylemiş, belki de Kılıçdaroğlu’nun
cesaretsizliği karşısında buna mecbur kalmıştı. Öyle ya, partili olan ama parti
başkanı olmayan birinin ortak aday olup seçimi kazanması durumunda, parti içi
pozisyonu daha altta olan birine yardımcılık yapmak eziyet olabilirdi.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığında ise bu sıkıntı otomatik olarak aşılmış olacak.
Akşener, “genel başkan” sıfatıyla başka bir genel başkanın “yardımcılığını”
kabul edebilir.
Peki ama Kılıçdaroğlu, 2018’de cesaret edemediği
cumhurbaşkanlığı adaylığına 2023 için nasıl olup da bu kadar istekli
olabiliyor?
Son seçimden önce fikrim belliydi. Muharrem İnce’yi
aday göstererek ondan kurtulmanın plânını sokmuştu devreye. Zira o seçimlerde,
sonuç çok net olarak önceden görülebiliyordu; Erdoğan’ın kazanacağı kesin
sayılırdı. Sonuçta, İnce ne kadar oy alırsa alsın seçilemeyecek, böylece parti
içindeki forsunu da kaybedecek ve genel başkanlık konusundaki iddiasını
sürdüremeyecekti. “Gel bakalım Muharrem” ifadesi de patronun kim olduğunu
herkese göstermek için özellikle seçilmişti.
Partisinden 8 puan fazla oy alınca isyan bayrağını
açan Muharrem İnce’nin başına neler geldiğini anlatmaya ise gerek yok herhâlde.
Hele, seçim gecesi hakkında çıkan dedikoduların kaynağının da CHP Genel Merkezi
olduğu ortaya çıkınca, İnce üzerine oynanan oyun iyice deşifre olmuş oldu.
2023 Seçimleri ise bugünden bakınca 2018 kadar net
görünmüyor. Cumhur İttifakı ile karşısında yer alacak parçalı blokların toplamı
birbirine çok yakın görünüyor. Hâlâ iki yıla yakın bir süre var önümüzde ve
mevcut oranların her iki taraf lehine de değişme ihtimâli var tabiî. Ancak
muhalefetin, belki de iktidara en yakın hissettiği bir dönemde olduğumuz inkâr
edilemez. İşte tam da bu yüzden, Kılıçdaroğlu kendisi için de son olabilecek bu
şansı adaylıkla taçlandırmak istiyor ve bunun için yapılabilecek her hamleyi
yapıyor.
Meselâ parti içinden çıkan çatlak sesleri kesmesi
gerekiyordu. Bu çatlak sesler, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanlarının isimlerini cumhurbaşkanlığı için çokça telâffuz ediyorlardı ki
Kılıçdaroğlu, “Halka verdikleri sözler var. Birer dönem daha orada kalmalılar”
diyerek noktayı koydu. Bir anlamda önlerini kesti iki başkanın. Anlaşılıyor ki
Yavaş’ın bu konuda bir iddiası da yoktu ama İmamoğlu için aynı kanaatte olmak
mümkün değil. Zira İstanbul’u kazandığı günden beri aldığı havayla şişmeye
alışmış, bir kısım muhalifin cumhurbaşkanı adayı olmayı benimsemiş görünüyordu.
Ancak her iki başkan da cumhurbaşkanı yardımcılığı konusunda iddialı olan Akşener’den
onay alamazdı diye düşünüyorum.
Tabiî Kılıçdaroğlu’nun aday olması, bütün muhalefeti
tek çatı altında toplamaya yetmiyor. Zira hâlâ ikinci büyük ittifak ortağı olan
İyi Parti tabanında hazmı kolay görünmeyen bir HDP faktörü var. Bunun için özel
bir hazırlık yapılması şart görünüyor. Kapalı kapılar ardındaki anayasa
hazırlığı, DEVA ve Gelecek Partilerinin de katıldığı dış politika toplantıları,
HDP’nin İyi Parti yönetimi tarafından hazmedildiğinin göstergesiydi.
DEVA kurucularından Metin Gürcan’ın bir TV programında
anlattığı gibi, o gizli dış politika toplantılarında da İyi Parti ve HDP,
benzer fikirlere sahip olduklarını belirtmişlerdi. Demirtaş ve Akşener’in “kahvaltı”
teklifleri de hâfızalarımızda yerini koruduğuna göre, tek sorunun seçmeni ikna
etmek olduğunu söyleyebiliriz. İşte bunun için de Akşener’in Siyâsî
Başdanışmanı Aytun Çıray çıktı sahneye. Akşener’e Sivas’ta yapılan saldırı
sonrası önceki hafta düzenlediği basın toplantısında HDP’nin PKK’dan ayrı
düşünülmesi gerektiğini, HDP’yi şeytanlaştıranların İyi Parti’yi suçlamak için
bu yolu seçtiğini söyledi. Yani bir anlamda, “HDP’nin terörle alâkası yok, bizi
teröristlerle işbirliği yapmakla suçlayamazsınız” dedi. Bugüne kadar “HDP ile
ittifakımız yok” diyenlerin bugün “‘HDP eşittir PKK’ diyemezsiniz” demesi, “Biz
HDP ile ortaklığa hazırız” demekten başka bir anlama gelemez.
“Doğu Masası” ile HDP’nin kapatılması üzerine kurulan
plânda, HDP seçmenini geçici de olsa CHP’ye devşirme oyunu kuranlar, şimdi de
HDP-İyi Parti kardeşliğini topluma anlatmaya çalışıyorlar. Muhalefet için bu
ayıp yeter aslında. Zira iktidarı devirmek için tek alternatiflerinin, bugüne
kadar terör örgütüyle arasına mesafe koymamakla suçladıkları HDP’yi yanlarına
almak olduğunu ifşa ediyorlar her demeçlerinde.
Evet, muhtemelen HDP kapatılacak, başka bir parti
tabelâsıyla seçime girme hakkı bulsalar bile cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak
perde arkasında Millet İttifakı-DEVA-Gelecek ortaklığının adayına destek
verecek, seçimin kazanılması durumunda ise Meclis aritmetiğini değiştirebilme
kozunu kullanarak dilediklerini yaptıracaklar. CHP ve seçmeni “Her evden HDP’ye
bir oy!” kampanyasıyla bu senaryoya ne kadar hazır olduğunu göstermişti de eski
Ülkücü-milliyetçi-muhafazakâr tayfanın bu sonuca ikna olmaya başladığını
görünce siyâsetten soğuyor insan.
Diliyor ve umuyorum ki, sağ seçmenin sağduyusu bu oyunu bozacaktır…