Kılıçdaroğlu’nu ne ittifak istiyor ne de kendi partisi

CHP’nin sırtını dayadığı güç, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına müsaade eder mi yoksa gene parti içinden kukla bir aday ile mi yarışa girerler, göreceğiz. Ancak bildiğimiz ve gördüğümüz çok net bir tablo var ki CHP tabanı hâlâ başkanlarının dışında bir aday çıkarmak için çırpınıp duruyor. Balonu çoktan patlayan İstanbul tekfuru ile Ankara’nın sosyal demokrat ülkücüsünü yarıştıran onlarca ankete şahit olmamız da bu yüzden.

BAKMAYIN siz muhalefetin “erken seçim” çığlıklarına, önlerine sandık gelse gösterecekleri bir “tek aday” bile yok daha…

CHP Genel Başkanı, geçenlerde bir televizyon programında sorulan bir soruya “Aday olabilirim” şeklinde cevap verdi. Bu yönde yapılan ilk açıklama değil bu aslında. Kılıçdaroğlu, defalarca partisinin yetkili kurullarına ve ittifakın ortak görüşüne bağlı adaylık açıklaması yapmıştı. Buna rağmen parti içinde bile “Kılıçdaroğlu aday olsun” sesleri yükselmedi. Hattâ özellikle sosyal medyadaki CHP’li hesaplar hâlâ İmamoğlu-Yavaş yarışının galibini arıyor gibiler. İstanbul’u gözden çıkaranlar “Ankara’yı da kaybederiz” diyerek Yavaş’ın adaylığına mesafeli duruyor mesela. Ama kimse Kılıçdaroğlu ismi üzerine yoğunlaşamıyor.

Defalarca yazdık, bir kere daha tekrar edelim. Türkiye’yi yönetmek için gerekli şart, hükûmeti kuracak mevkide oturabilmekten geçiyor. Bunun yolu da cumhurbaşkanı olabilmek… O hâlde, eğer bir “çatı aday” üzerinde uzlaşılamıyorsa, yapılması gereken, her partinin kendi genel başkanı ile yarışa girmesi ve muhtemel ikinci turda çatıyı oluşturmak.

MHP lideri Bahçeli de kendi aday olmuyor cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Zira içinde bulunduğu Cumhur İttifakı’nın olmazsa olmaz bir adayı var zaten. Dolayısıyla bir siyasî parti liderinin aday olmaması, özellikle bu sistemde başlı başına bir sorun teşkil etmez. Ancak muhalefet bloğunda böyle bir tek aday çıkarma noktasında sıkıntı yaşandığı hepimizin malumu. Muhalefetin büyük partisi kendi genel başkanına bu görevi uygun göremezken, resmî ya da gayrı resmî küçük ortakların genel başkanları münferiden yarışa katılmışlardı önceki seçimde. Öyle görünüyor ki 2023’te de bu şekilde yürüyecek siyaset. 

CHP’de aynı cesaretin gösterilemiyor olmasının tek sebebi ise Kemal Kılıçdaroğlu faktörü bence. Partinin vizyon eksikliği genel başkanda da hayat bulmuş durumda. CHP’nin başında, kaset kumpasıyla koltuğu kaybeden Deniz Baykal olsaydı, başka bir adayın gündeme gelmesi bile mümkün olmazdı diye düşünüyorum. Zira, siyasî fikirlerini sevmek ya da sevmemenin ötesinde, koltuğunu dolduran bir başkan profili vardı kendisinde. Bugün, bu profil eksiğini kapatmak üzere yapılan tüm PR çalışmalarına rağmen Kılıçdaroğlu’nu kendi seçmenine bile kabul ettiremeyen bir CHP var karşımızda. Tabiî bunu itiraf edemedikleri için adaylık konusu gündeme geldikçe farklı gerekçeler öne sürerek genel başkanlarını podyuma çıkarmıyorlar.

Bu gerekçelerden biri, mevcut sistemin reddi olmuştu mesela. Sözde, CHP Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ni yanlış buluyor, parlamenter sisteme geçişi savunuyor; dolayısıyla da hükûmetin başı olacak pozisyona kendi genel başkanını aday göstermeyi yeni sistemi meşrulaştırmak olacağını savunuyordu. Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması konusundaki bir diğer savunma ise ittifak ruhuna bağlanmıştı. Onlara göre partilerin genel başkanları dışında bir ortak aday çıkmalı, bu aday mümkünse partiler üstü bir vasfa sahip olmalıydı. Zaten tam da bu yüzden Abdullah Gül adı defalarca meşgul etmişti siyasetin gündemini. Ne var ki yukarıda zikrettiğim gibi 2018 seçimlerinde, küçük ortaklar kendi adaylarıyla girdiler yarışa ve tabiri caizse CHP cıs çıplak kaldı o seçimde. Bu arada CHP’nin adayı Muharrem İnce CHP’den fazla oy alınca da Kılıçdaroğlu konusundaki yetersizlik iddialarının ne kadar gerçek olduğunu gözler önüne serilmişti.  Bu da İnce’nin partiden dışlanmasına, sonuç olarak da ayrılmasına sebep oldu.

Şimdi Kılıçdaroğlu, yetersizliği ve Erdoğan’ın karşısına çıkamaması üzerinden yürütülen bu kampanyaya karşı bir pozisyon almak istiyor olabilir. Son adaylık çıkışını ben biraz da bu yönde okuyorum. Evet, gene “Adayım” diyememiş ve ortaklarının görüşüne bağlamıştır adaylığını ama en azından “Korkmuyorum” izlenimi verme gayretinde olduğu aşikâr.

Peki “Aday olabilirim” demek, üzerindeki eleştirileri kaldırmaya yeter mi? Elbette hayır! Türkiye’nin ikinci büyük, muhalefetin açık ara en büyük partisi olarak CHP’nin, ipleri tamamen diğer ortaklarının eline bırakması, siyasetin tabiatına çok da uygun bir durum olarak görünmüyor. CHP’nin “çoğulcu demokrasi” söylemiyle bu durumdan sıyrılması da mümkün değil.

Bence, her şeye rağmen Kemal Kılıçdaroğlu “Ben adayım” demesi lâzım.

Tüm yetersizliğini kuma gömüp, partisinin yetkili kurullarının vereceği kararların ardına sığınmadan, çatı aday arayışlarının anlamsızlığını bir kenara bırakıp, “biz” dediği ortaklarının bindiği gemide dümene oturmaya talip olmalıdır. 2023’te yaşayacağı yenilgiyi onurlu hâle getirmenin tek yolu budur. Bunu yapabilir mi bilmiyorum. CHP’nin sırtını dayadığı güç, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına müsaade eder mi yoksa gene parti içinden kukla bir aday ile mi yarışa girerler, göreceğiz. Ancak bildiğimiz ve gördüğümüz çok net bir tablo var ki CHP tabanı hâlâ başkanlarının dışında bir aday çıkarmak için çırpınıp duruyor. Balonu çoktan patlayan İstanbul tekfuru ile Ankara’nın sosyal demokrat ülkücüsünü yarıştıran onlarca ankete şahit olmamız da bu yüzden.