ROBOSKİ, Diyarbakır
Cezaevi mahkûmları, Sivas ve Kahramanmaraş mağdurları, mahalleleri gasp edilen
Romanlarla ve Ali “İhsan”, pardon Ali “İsmail” Korkmaz ile helâlleşmek…
İktidarda
değildi; Roboski (Uludere) faciasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Dersim
Olayları’ndaki ile aynı konuma düşürmeyi plânlayıp uygulayan kimdi, CHP Genel
Başkanı biliyor mu?
İktidarda
değildi; Diyarbakır Cezaevi’ndeki sistematik zulmün hangi ayrışma için
yapıldığını Kılıçdaroğlu biliyor mu?
İktidarda
değildi; Sivas ve Kahramanmaraş’ta hangi plânın uygulandığını ve hangi derin
yaranın açılmak istendiğini Kılıçdaroğlu biliyor mu?
İktidarda
değildi; Romanların mahallelerini basmakla neyin amaçlandığını Kılıçdaroğlu
biliyor mu?
İktidarda
değildi; Ali İsmail niçin o şekilde vahşice katledildi de suçu kimin üzerine
atılmaya çalışıldı, Kılıçdaroğlu biliyor mu?
Kılıçdaroğlu
iktidarda değildi ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne paralel yaşayan NATO’cu
Gladyo peykleri kendi iktidarlarını yaşıyorlardı bu ülkede.
2015
yılında, Gezi olayları sırasında dövülerek hayatını kaybeden Ali İsmail
Korkmaz’ın öldürülmesiyle ilgili dâvânın karar duruşması yapılmıştı. Çıkan
karar, Ali İsmail’in ailesi, yakınları ve elbette fikirdaşları tarafından
tatmin edici bulunmadı. Sadece onları mı, bu karar beni de tatmin etmedi. Zira
Ali İsmail’in hayatını kaybetmesi ve bu vahşi cinayetin şekli, Gezi olaylarında
parmağı olanların neyi amaçladıklarını, kimleri maşa olarak kullandıklarını ve
kimlerle irtibatlı olduklarını soyut ve somut şekilde gösteren en önemli
kanıtlardan biriydi.
Dâvâda
çıkan karar şöyleydi: Sanık polis memuru Mevlüt Saldoğan, “ölüme sebebiyet
vermek” suçundan 13 yıl hapis cezası aldı, ancak mahkeme heyeti bu cezayı 10
yıl 10 aya çevirdi. Polis memuru Yalçın Akbulut’a önce
12 yıl hapis cezası verildi, sonra ceza 10 yıla indirildi. Diğer sanıklar, Fırıncı
İsmail ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever’e 8’er yıl hapis cezası
verildi, onlarınki de 6 yıl 8 aya indirildi. Ebubekir Harlar adlı sanık, 8
yıl hapis cezasına çarptırılmışken, suçu yardım düzeyinde kaldığından 3 yıl 4
ayla cezalandırıldı -ki tutukluluk süresi göz önüne alınarak tahliyesi
kararlaştırıldı-. Tutuksuz yargılanan Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin ise kanıt
yetersizliğinden beraat ettiler.
Ali
İsmail Korkmaz’ın ölümüne ilişkin dâvâda sanık olarak dinlenilen polislerden
birinin ifadelerini bu noktada buraya taşımam şart, zira tıpkı Hrant Dink
suikastıyla ilgili olarak Ogün Samast ve nasıl olduysa yeni bulunan tanıkların
ifadeleri gibi birtakım mesaj ve incelikler taşıyor.
Sanıklardan
polis memuru Mevlüt Saldoğan diyor ki, “Gezi Parkı darbe girişimi
miydi, değil miydi? Devletin personeline, malına zarar vermek hangi hakkın
kullanımıydı? Kararı sizin vicdanınıza bırakıyorum. Gerçek bir katil aranıyorsa,
teşkilatımda, duruşma salonunda, sanık sandalyesinde oturanlar değil, masum
gençleri sokağa dökenler, Gezi Parkı eylemlerinin arkasındakilerde aranmalı.
Gürkan Korkmaz, ilk duruşmada ‘Günah keçisi istemiyorum’ demişti. Ben yıllarca
namusumla, şerefimle çalıştım. Kimsenin canına, malına kastetmedim. Kimseyi
kasten öldürmedim, yaralamadım. Mesleğe başlarken yaptığımız yemine sadık
kalarak, amirlerimin yaptığı emirle zor kullanma yetkimi kullandım”.
Ve
nihayet Saldoğan, meselenin en ilerisine giderek şu ifadeleri kullanıyor: “Bu
ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, ‘Gezi Parkı bir darbedir’ diyor. Eğer bu
darbeyse, ben darbenin bastırılmasında görev aldım.” Bu konuşmanın üzerine Saldoğan’ın
avukatı, son ve asıl darbeyi vurmak üzere işi “hukukî rayına oturtuyor” ve
talep ediyor: “Eskişehir Emniyet Müdürü, Eskişehir Valisi, İçişleri Bakanı ve
Başbakan da dâvâya dâhil edilip onların da ifadeleri alınmalıdır.”
Şimdi
suflörün kim olduğu daha net anlaşıldı mı?
Ali
İsmail dâvâsında gerekli kodlamaları yapan ve tüm hamlelerini baştan oturtan
NATO’cu Gladyo peykleri, tüm karşı hamlelere “paralel” şekilde konumlanmış
vaziyette bugün de bekliyorlar demek…