Kıbrıs’ta neler oluyor?

Neymiş efendim, “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacak” siyaseti, 1950’lerin slogan siyasetiymiş ve bunun gerçekle alâkası yokmuş. Kıbrıs’ta yaşayan farklı toplumlar varmış ve barış içinde yaşayacakları federal bir düzen arayışı sürmekteymiş… “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacak” gerçeğini hayatı pahasına dünyanın yüzüne haykıran ve bu yüzden darağacına giden Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes’in kemikleri bir kez daha sızlıyor…

BAŞLARKEN, aşağıdaki satırları dikkatle okuyalım:

“Adil federal çözüm içeren bir anlaşmaya tez zamanda ulaşılmazsa, adadaki Türk ve Rum toplumlarının bölünmüşlüğü kalıcı hâle gelecek. Bu başarılamazsa, Kuzey Kıbrıs daha fazla bağımlı hâle gelecek. Ve 'Ankara tarafından yutularak defacto Türkiye iline dönüşebilir.

İki taraf arasındaki görüş ayrılıkları her yıl giderek daha kemikleşti, bu da yeniden birleşme ihtimâlini azaltmaktadır. Acele etmemiz lâzım. Bunca yıldan sonra bir dönüm noktasına, belirleyici bir âna geldik.

(…)

Kalıcı bölünmenin koşulları yaratıldı. Her yıl fiziksel, demografik ve ekonomik açıdan daha konsolide oluyor. Gençlerin zihinlerinde de konsolide oluyor.

Kendi çocuklarım dâhil, daha genç kuşaklara kıyasla güneyde doğmuş olan ben ve eşimin Kıbrıslı Rumlarla daha duygusal ilişkileri bulunmakta.

Erdoğan’ın Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkisini ‘anavatan-yavru vatan’ diye tanımlamasına karşıyım. Ben bağımsız, kardeşçe ilişkiler istiyorum.

Hükûmetin, faturalarını ödeyen Türkiye’ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için daha fazla şey yapması gerekiyor. Bunu başarabilmek için de Güney’in desteğine ihtiyaç var.

(…)

Kıbrıslı Türklerin kendilerine özgü bir kimlikleri vardır. Bu da lâik, demokratik ve çoğulcu bir kimliktir. Bunu korumak istiyoruz. İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım.”

***

Bu cümlelerden, meselenin Kıbrıs olduğunu anlıyoruz.

Peki, sizce bunları kim söyledi dersiniz?

Meselâ bu sözlerin altına bizim kuşağın yakından bildiği isimleri yazalım: Karamanlis söylemiş olabilir mi? Ya da Başpiskopos Makarios?

Onlar söylese, direkt “Kıbrıs Rumlarındır” derlerdi, değil mi?

“En iyi ihtimâlle onlar, bu sözleri birine söyletmiştir” diyorsunuz yani…

Efendim, bu sözleri söyleyen, maalesef fiilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı mâkâmını işgal eden biridir!

Adına ve soyadına bakınca bizden… Ama sanki bu ad ve soyad, bizden sanılsın diye ısmarlama konulmuş gibi iğreti duruyor üzerinde.

Ne bileyim, adı Kirkor Venizelos olabilirmiş meselâ. Veya Muskos Grivas…

***

Bizde meşhur bir atasözü var: “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?”

Meğer KKTC’de Cumhurbaşkanlığı Seçimi varmış…

Efendim, bu çakma akıncı beyi, “Acaba kendimi Rumlara öptürürsem seçimi kazanır mıyım?” diye bir strateji yürütmüş.

Hâliyle gerek Kıbrıs Türk kesiminden ve gerekse “Anavatan Türkiye”den gelen tepkiler üzerine maskesi yırtılınca, artık saklayacak bir şeyi kalmayan hazret, kendini savunmak için şecaatini arz etmek için böbürlene böbürlene sirkatini ifşa eden merd-i Kıptî misâli bodoslama girmiş söze.

Bakın bu kez neler demiş:

“Kıbrıs Türk halkı çok büyük bir oranda Rum tarafına azınlık olmayı ya da Türkiye’ye sürekli bağımlılık ilişkisi içinde yaşamayı istemiyor. Kendi kendini yöneten, kendi kendine yeten, kendi kurumlarında gerçek mânâda söz sahibi olan bir yapıyı özlüyor.

Elbette özellikle ekonomi ve diğer alanlarda başarmamız gerekenler olduğu da kuşkusuzdur. Toplumumuz ilhak olasılığını ise asla benimsemiyor.

Böyle bir halkın seçtiği lider olarak, Kırım ile ilişkilendirilerek sorulan soruya verdiğim cevap başka ne olabilirdi ki?”

Bakınız şu cümleye!

Oysa Kıbrıs, öncelikle 1 Ağustos 1571’de Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. 307 yıl sonra, 93 Harbi’nde Osmanlı’nın Ruslara yenilmesi üzerine idaresi, 1878’de destek almak amacıyla İngiltere’ye verilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere, 5 Kasım 1914’te adayı ilhak ettiğini açıklamıştır.

Lozan’da da tamamen İngilizlerin kontrolüne bırakılmıştır. Tâ ki 1959 yılında Türk ve Rum halklarının ortak yönettiği Kıbrıs Devleti kurulana kadar…

Tüm bunları ve bir oldubittiyle Kıbrıs’ın “anavatan”dan nasıl koparıldığını en iyi kendisi bildiği hâlde, kurduğu cümlelere bakınız…

Devamı da var:

“Kırım benzeri bir ilhak senaryosunun korkunç olduğunu ve bunun Kıbrıs Türklerinin olduğu gibi Türkiye’nin de yararına bir gelişme olmayacağını belirttim.

KKTC´yi asıl ortadan kaldıracak senaryo da budur. İlk defa söylemediğim bu sözlerimin de arkasındayım; çünkü Kıbrıs Türk halkının gerçek duygu ve düşüncesi budur.”

***

Kıbrıs halkının gerçek düşüncesi, Türkiye’ye değil Rum kesimine, oradan da Yunanistan’a bağlanmak mıdır?

Peki, bu sözleri sarf eden, ne çabuk unutmuştur soykırıma girişen Enosisci-EOKA’cı palikaryaları?! Ne çabuk unuttu Makarios’u, Grivas’ı?

Sahi, Enosis ne demektir?

Hazret daha iyi bilir tabiî, bizim Rumcamız yok, malûm...

Ama bu kelimenin “ilhak” anlamına geldiğini elbette biliyoruz.

Nereye ilhak?

Kuzey Kıbrıs’ı Güney’e değil, Kıbrıs’ın tamamının Yunanistan’a ilhakı…

Akıncı da bunu çok iyi biliyor!

Peki, niçin bu ilhak hayâli?

Megalo İdea için…

O da ne?

Akıncı daha iyi bilir de, biz de biliriz ki “Büyük İdeal” demektir.

Neyin büyük ideali?

1453’te İstanbul’un Fethi ile yıkılan Bizans’ı yeniden tesis etmenin ideali!

***

Bu ideal nasıl mı gerçekleşecek onlara göre?

Başta İstanbul olmak üzere Anadolu, Kıbrıs, Girit, Rodos, Yunanistan ve Büyük İskender’in uzandığı İskenderiye’ye kadar olan tüm toprakların işgal edilmesi sûretiyle…

Ne yani, Akıncı yeniden seçilecek diye izin mi verelim şimdi bunlara?

Neymiş efendim, “Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacak” siyaseti, 1950’lerin slogan siyasetiymiş ve bunun gerçekle alâkası yokmuş. Kıbrıs’ta yaşayan farklı toplumlar varmış ve barış içinde yaşayacakları federal bir düzen arayışı sürmekteymiş…

“Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacak” gerçeğini hayatı pahasına dünyanın yüzüne haykıran ve bu yüzden darağacına giden Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes’in kemikleri bir kez daha sızlıyor.

Neler yapmıştı Kıbrıs için merhum Zorlu?

1) Kıbrıs konusunu incelemek ve politika belirlemek için bir komisyon kurarak Kıbrıs’ın Türkiye ile olan bağlarını ortaya koyan belgeleri bir araya getirdi. Türkiye’nin bu konudaki haklılığının tüm dünyaya anlatılması için önemli bir kaynak olan “Beyaz Kitap” isminde bir kitap hazırladı. Kitap, İngilizce ve Fransızcaya çevrilerek yabancı temsilciliklere dağıtıldı.

2) Kıbrıs halkına büyük destek veren Zorlu, 1958 yılında Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını hedefleyen silahlı örgüt EOKA’nın faaliyetlerine karşı Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın kurulmasında önemli rol oynadı.

3) Bu mücadele, Londra ve Zürih Anlaşmalarının imzalanması, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarının hukukî olarak garanti altına alınmasıyla sonuçlandı.

4) Zorlu Türkiye’yi, Kıbrıs Türk halkının ve yeni kurulacak Kıbrıs devletinin üç garantör devletinden biri olmasını sağladı.

5) Zorlu ayrıca, 5 Aralık 1958 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan Kıbrıs görüşmelerinde dâvâmızı aslanlar gibi savundu. Onun bu konudaki başarısını, dönemin Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Averof, yıllar sonra, 1984 yılında, “Dâvâyı kaybettik, Zorlu kazandı. Kıbrıs’ın bağımsızlığa kavuşturulmasından başka çıkar yol olmadığı üzerinde mutabık kaldık” diye itiraf etmişti. (Kaynak: AA)

***

Yahu kardeşim, federasyon iken Rumların elinde öldürülen, şehit edilen Kıbrıs Türklerini ne çabuk unuttun?

Peki, EOKA neydi?

Makarios öncülüğünde kurulan bu örgüt, Kıbrıs’taki Türk halkını yok edip adayı Yunanistan’a bağlamak isterken “Kıbrıs Yunan’dır” demiyor muydu?

Bu sözleri öteden beri söylüyormuş, fikirleri hep böyleymiş…

Olabilir… Ama biz bu söylemleri Yunanistan ve Rum kesiminden duymaya alışığız. Bizden zannettiğimiz birinden duyunca kanımıza dokunuyor.

Peki, o zaman Sayın Devlet Bahçeli haksız mı?

Şöyle söylüyor Bahçeli: “Anavatan-yavru vatan ayrımına karşı çıkan, Türkiye’ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin desteğine ihtiyaç duyduğunu küstahça seslendiren ve gizli niyetlerini itiraf eden Akıncı, ENOSİS’in yörüngesine çoktan girmiştir...”

Gerçi adam Barış Pınarı Harekâtı hakkında konuşurken de ağzının içinde gevelemişti bu fikirlerini: “1974’te, biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil, kandır. Bu nedenle bir an önce diyalog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir…”

Sanki Amerika, Almanya, Fransa, Rusya ve İran gibi durup dururken, canımız sıkıldığı için, “Şu Suriye’ye gidelim bakalım” demişiz…

Ya da 1974’te Kıbrıs’a tatile gitmişiz sanki…

Yazıktır, ayıptır! Katledilen soydaşlar, şehit düşen Mehmetçikler adına günahtır be!

Bahçeli ilâve ediyor sözlerine: “Kıbrıs Türklüğünün tarihsel hak ve çıkarlarını namuslu şekilde savunmak yerine, Akdeniz’de karanlık hesap yapan küresel emperyalizmin değirmenine su taşıyan ve Rumların stratejik hesaplarına hizmet eden bu şahıs, millî gerçeklerden bütünüyle kopmuştur. Aynı zamanda şehitlerimizin aziz hatıralarına cephe almış, acil çözüm diye taviz ve teslimiyetin provokatör sözcülüğüne heves etmiştir.”

Sayın Bahçeli haksız mı?

***

İşin en can alıcı müdafaa cümlesi de şöyle:

“Kıbrıs Türk halkı Atatürk ilkelerine bağlı, lâik ve demokratik, hoşgörü ve barış kültürünü içselleştirmiş bir halk olarak çağdaş Avrupa değerlerinde bir yaşam için mücadelesini sürdürmek istiyor. Bu mücadeleye ancak saygı duyulur, saldırı yapılmaz.”

Yahu bu sözler bize ne kadar da tanıdık geliyor böyle!

Köşeye sıkışan her hainin ağzında çiğnediği sakız oldu bu cümle!

Siz nasıl Atatürkçü oluyorsunuz acaba? İçinden çıktığınız bu millete ihanet ederek mi?

Çok merak ediyorum, Atatürk ilkelerine bir zam geldi de haberimiz mi yok? Yedinci umde “İhanetçilik” mi yoksa?

Yok kardeşim böyle bir ilkesizlik!

Bari ihanetlerinize kalkan yapmayın Atatürk’ü, yazıktır, günahtır yahu!

Bu kadar istismarcılığı asalak organizmalar bile yapıştıkları bünyeye yapmıyorlar. Bu neyin kafasıdır?

Beyler, ihanetlerinize can simidi olarak kullanmaya kalktığınız Atatürkçülük edebiyatı boynunuza bir lânet halkası olarak geçmeden, vazgeçin bu istismarcılıktan! Unutmayın, bu kafayla devam ederseniz öbür âlemde Atatürk’ün eli yakanızda olacaktır…

***

Bir de neymiş, ikinci Tayfur Sökmen olmayacakmış beyefendi…

Allah Allah!

Tayfur Sökmen, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra topraklarımızı parçalayan İngiliz ve Fransızların kurduğu Hatay Devleti’nin ilk ve tek Cumhurbaşkanı idi.

Güya bu devlet, içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Suriye’deki Fransız mandasına bağlı olacaktı. Ancak senin beğenmediğin, daha doğrusu asla ayak tırnaklarının bile seviyesine gelemeyeceğin o Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen var ya, senin köşeye sıkışınca yalandan mensubu olduğunu iddia ettiğin bizzat Atatürk’ün de girişimleriyle 1939’da bir referandum yaptırmış ve sonuçta aslını inkâr etmeyen ve millî kimlikleriyle gurur duyan Hataylılar Türkiye’ye bağlanmayı kabul etmişlerdi.

Şimdi sen oradan çıkıp bu adama dil uzatacaksın, öyle mi? Kedi, uzanamadığı ciğere murdar dermiş. Sen, istesen de Tayfur Sökmen olmazsın!

Tayfur Sökmen olmak için mangal gibi yürek lâzım!

Müstemleke devşirmelerinde asla olmayan millî ve mânevî değerlere bağlı olmak lâzım!

Emperyalizme ve onların bütün oyunlarına, cinayetlerine, dalaverelerine karşı olmak lâzım!

En başta da adam olmak lâzım adam!

***

Sona gelirken…

Diyor ki, “Düzeyimi koruyarak vereceğim cevap budur. Yapılan bazı açıklamalarda istendiği gibi asıl cevap, elbette halkın vereceği cevaptır”.

Düzeyi bu ise vay hâlimize!

Ancak bu çıkışın hakkını verenler de var: Alkışlar eşliğinde tüm Rum basını meselâ…

İşte Rum kesiminden Alithia gazetesinin başlığı:

“Mustafa Akıncı’nın Cesur Açıklamaları!”

Haberse şöyle: “Türkiye’ye bağlanmaya karşı mücadele ilân etti: Kıbrıslı Türk Lider Mustafa Akıncı, Türkiye’nin boyunduruğu altında olmayı kabul etmediklerini ilân etti. Linç kültürüne ilişkin mücadele…”

Duygusal ilişkileri olduğunu itiraf ettiği Rum kesimi, ona böylece destek vermiş. Bizim için aslolansa, adadaki Türklerin sandıkta ona vereceği cevaptır.

Biz “anavatan” Türkleri olarak “yavru vatan” Kıbrıs’taki soydaşlarımızdan bu adama gereken cevabın verilmesini bekliyoruz!

Haydi ey milletimizin evlâtları! Elinizi vicdanınıza koyun, geçmişi bir daha gözlerinizin önüne getirin, sizlere oynanmak istenen oyunu görün ve gerekeni yapın ve bu adama seçim sonrası bir kıyak yapın da duygusal ilişkileri olduğu Rum kesimine postalayın gitsin! Âhir ömrünü, dostları ile huzur içinde geçirsin…