Keşke’li ilişkiler

Kafeye gittik, sürekli biriyle buluşup vakit geçirdik… Ya sonra? Sosyal medyada paylaşılanları okuduk, izledik, gördük… Ya sonra? Sosyal medyada yine yediklerimizi paylaştık, birilerine kızdık, protesto ettik, küfrettik… Ya sonra?!

İNSANIN “ben” dediği bir özü var. Beden değişir, saçlar ağarır, yaş ilerler ama bu öz hep aynı kalır. Daha doğrusu, yaşantısına, tecrübelerine ve farkındalıklarına göre değişir.

Çocukluğunuzdan beri hep aynı “öz” yani siz varsınızdır. Buna karşılık, şu anki bedeniniz, bebekliğinizdeki veya çocukluğunuzdaki beden değildir. İnsan özüyle, özü dışındaki varlıklarla ilişkiler kurar. Özünüzle bedeniniz arasında, özünüzle aile fertleriniz arasında, özünüzle komşular, şehir, kitaplar, sosyal medya arasında ilişkiler kurarsınız. O ilişkilerin bir anlamı ve bağlamı vardır. Buraya kadar, “Zaten olan, hatta olması gereken durum budur” diyebiliriz. Asıl mesele, o ilişkilerimizin anlamları ve bağlamlarının bizim için nihaî noktada hüsran mı, üzüntü mü, huzur mu, mutluluk mu getiriyor olduğudur. “Ya sonra? Ya sonra?” diye arka arkaya sorduğumuzda, gerçekçi olarak verebildiğimiz her cevap bizi tatmin ediyorsa, sorun yok. Ya etmiyorsa? Al sana “keşke’li bir ilişki”!

Günümüzde epey yaygın davranış var. Meselâ kafeye gitmek, sosyal medyayı hem takip etmek ve de bir şeyler yayınlamak, film izlemek, eğitimlere gitmek, gezmek, sosyal faaliyetler yapmak, iyilik etmek… Bunları yaparken hem cansız varlıklarla ilişkilerimiz oluyor, hem de insan, bitki, hayvan, böcek gibi canlılarla. İşte burada temel sorulardan biri şu: “Acaba o ilişkilerimiz nihaî noktada neye yol açıyor, neleri meydana getiriyor?”

Adamın biri 25 senelik hücre hapsine mahkûm edilmiş. İlişkisi kendi iç dünyasının yanı sıra, ara sıra gördüğü güneş, bir gardiyan, duvarlar, kapı, zaman zaman ışık ve bir de nasıl geldiyse bir karınca ile sadece. Karıncayla olan ilişkisi, ortak bir istikbâl niyetiyle gelişmeye bile başlamış. Karıncaya eğitimler vermiş. Fıkra bu ya, karıncaya takla attırmış, dans ettirmiş filan… Niyeti de şu: Hapisten çıkınca, eğittiği karıncayla gösteriler yapıp para kazanmak, geçimini sağlamak… İlişkinin anlamı ve bağlamı bu şekilde bir istikamet kazanıyor. Gün geliyor ve minik bir kutu içine koyduğu karıncayla beraber hapisten çıkıyor. Karnı acıkınca lokantaya giriyor. Aklına nabız yoklamak, pazar araştırması yapmak maksadıyla ilk gösterisini garsona yapmak fikri geliyor. Servis yapan garsona sesleniyor ve karıncayı işaretle ediyor. Bunu gören garson, çok mahcup şekilde hemen elindeki temizlik bezini karıncanın üstüne bastırıyor ve dudaklarından da şu cümle dökülüyor: “Çok çok özür dileriz efendim! Aslında lokantamız, temiz bir lokantadır. Böyle börtü böcek, haşere bulunmaz. Vallahi bunun nereden geldiğini anlayamadım!”

Ya sonra?

Kafeye gittik, sürekli biriyle buluşup vakit geçirdik… Ya sonra? Sosyal medyada paylaşılanları okuduk, izledik, gördük… Ya sonra? Sosyal medyada yine yediklerimizi paylaştık, birilerine kızdık, protesto ettik, küfrettik… Ya sonra? Okullara gittik, eğitimlere katıldık, seminerler aldık… Ya sonra? Trafikte birilerine kızdık, bağırdık, birilerine yalan söyledik, işimizde hile yaptık, üstün körü bir şeyler yapıp başımızdan savdık… Ya sonra? “Keşke trafik kurallarına uysaydım, keşke kızıp bağırmasaydım, keşke yalan söylemeseydim, keşke hilesiz yapsaydım, keşke üstünkörü yapıp geçiştirmeseydim, keşke saçma sapan videoları izleyip, hiçbir işe yaramayacak mesajları okuyup, fotoğraflara bakıp zaman geçirmeseydim de iyi bir toplum, iyi dostluklar, huzurlu ve mutlu bir gelecek meydana gelmesi için çaba sarf etseydim… Şu an yaşanan sorunların ortaya çıkmamasına az biraz emek harcasaydım da bu sıkıntıları çekmeseydik…”

Tabiî bu tür cümleleri kuranların veya kurması gerekenlerin hâlâ başkalarını suçlayarak kendi “keşke”lerini yok sayanlar sayısı kıyamet gibi. Hayat tecrübem şunu söylüyor bana: “Ya sonra?” sorusu sorulduğunda her zaman en rahat cevap verebileceğin ilişki, anlamı ve bağlamı iyi niyet, iyilik, dürüstlük, tatlı dil ve güler yüz ile kötülüklerin ortaya çıkmaması ve iyiliklerin yaygınlaşması için “Sonuç alabilir miyiz, alamaz mıyız?” diye kaygılanmadan az çok emek vermektir. Bu tür davranışları, yetersizliğimi peşinen kabul ederek yapmaya çalışırım. Duygusal, zihinsel ve davranışsal anlamda tüm canlı ve cansızlarla ilişkim hep bu yönde olsa, kendimi iyi hissederim.

En son örnek faaliyetimiz şu: Uluslararası Engelsiz Yaşam Fuarı… Yani “EAYF2022”. Niçin? Çünkü bu fuarda hastalara, yaşlılara, bakıma ihtiyacı olanlara yönelik ürün, hizmet, yöntem ve faaliyetler var. Burada olanlardan biri, çevremizdeki birinin işine yararsa, al sana “Ya sonra?” sorusuna harika bir cevap! Buradakilere bir öneri sunabilirsem, “Ya sonra?” sorusuna cevabı yapıştır gitsin!

"Ya bir de bir gün işinize yararsa?" durumu… Evet, "Ya sonra?" sorusuna "Ya gitmeseydim?" sorusuyla verilebilecek bir cevap daha… O yüzden EYAF2022'yi sosyal medyamda da, konuşmalarımda da konu ediniyorum. Biliyorum ki, bu faaliyete katılabilmek, herkesin "Ya sonra?" sorusuna güzel bir cevap vermesini sağlayacak ve onun hayatında "keşke’siz ilişki" sahibi olmasını sağlayacak.