Kent biraz da kertenkeledir

Kent biraz da kertenkeledir ama şehir her zaman ebabildir; medeniyet ve kültürdür. Şehirlerin kalbini sevgi, merhamet ve yüce değerlerle doldurmak için yeni, insanî nazım plânları yapılmalıdır.

ŞEHİRLERİN de dili vardır, feryat ederler. Bugün şehirler ciğerleri sökülürcesine, ciğerlerimizi sökercesine feryat etmektedirler. Fakat duymuyor kimse nedense. Kulaklarını kapatmış herkes; güzel şeylere, güzel seslere kulaklarımızı tıkadığımız gibi, şehirlerin sesine de kulaklarımızı tıpa ile kapatmış gibi duymuyoruz.

Bir yerin şehir olmasındaki gaye, sadece kalabalık, gürültülü, kirli, hengâme içindeki ruhsuz ev ve yapıların bir araya gelmesi veya caddelerin, sokakların, çarşıların oluşması değil, medenîleşmek, medenî, kültürlü ve efendi olmak, adam olmaktır. Eskiden bir kimse için “şehirli” dendiği zaman, bilgili, kültürlü, nazik, beyefendi bir kimse tarif edilirdi. Hep faydalı işler, güzel şeyler yapan, iyiyi, doğruyu, faydalı olanı öğrenmek çabasında olan kimse anlaşılırdı. Hayatta esas olan da bunları uygulamak veya yaşamak olduğuna göre, şehirler de insanın doğup büyüdüğü, gelişip hayat bulduğu yerler olarak medeniyet yatağı olmak zorundadırlar.

Şehirlerin de tıpkı insan gibi ruhu vardır. Ruhu olmayan insan ölü, ruhu olmayan şehir de bir harabedir sadece; taş, toprak, tuğla, kemik, makine, demir ve bina yığınıdır. Şehir insana zindan olmamalı, hayatı aydınlatmalı, insana ışık tutmalı, onu terbiye etmelidir. Bugün bu özelliğinden uzaklaşan şehirler kapitalleşen, bencil, mutsuz ve eğlence peşinde koşan insan yığınlarının mekânı olmuştur sadece.

Şehri ve hayatı tahrip eden bir nesil yetişiyor kentlerde. Kent biraz da kertenkeledir; asidik bir ortamda büyüyen gençler binbir türlü oyun ve eğlencenin peşinden koşmayı öğreniyorlar kentlerden. Kaç ayağı var kentlerin, belli değil. Oyunları, hileleri, tahripleri, öğütüp kül etmeleri ne kadardır, belli değil. Hayatın gerçeklerini ve değerlerini öğrenebilecek ciddiyet ve samimiyetten uzaklaştırıyor insanı.

Ruhsuz kentte insan da ruhsuz kalıyor; ruhsuz, anlamsız, mânâsı olmayan bir hayat gelişiyor varoşlarda. Çeteleşme, mafyalaşma, yolsuzluk, soysuzluk, fuhuş gibi büyük suçların çoğu kentlerde ortaya çıkıyor. On iki, hatta on altı sene okul okuyup da bir türlü adam olamayan, okumayı ve düşünmeyi öğrenemeyen, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayıramayan ucube bir insan tipi yetişiyor ruhsuz kapital kentlerde.

Oysa şehir öyle miydi? Medeniyeti öldüren, insanlığı, merhameti, vicdanı öğretemeyen kentlerdeki hayat sistemi içinde insan, değirmende buğday gibi öğütülüyor. Kent deyince akla para kazanmak, eğlenmek, zengin olmak, tüketmek geliyor sadece.

Kent de ruh ve mânâ sahibi olmak zorundadır. Ruhu, geçmişi, anlamı olmayan kent, ölü kenttir. İnsanlığı yükseltmek, bilgi, kültür, merhamet sahibi yapmak amacıyla önce kentleri medenî seviyeye yükseltmek gerekir. Trenlerde de şehirlerdeki gibi ruh vardır. Kentleşen şehirlerde nasıl ruh öldüyse, hızlı trenlerde de kara trenlerdeki ruhu bulamazsınız. Modernleşme adı altında kentleşen şehirlerde ruh ve mânâ kalmadı artık.

Şehirlerin bir ihtişamı, bir ruhu vardı; ruhunu yitirmiş şehirler önce kentleşti, sonra cesetleşti ve öldü. Ruhunu ve ihtişamını kaybetmeyen şehirlerde nereye giderseniz gidin bir mânâ, bir geçmiş, bir ruh sarıp sarmalar insanı. Ruhunu ve ihtişamını kaybeden şehirler ise harabeye dönüp ölü kentler hâline geldiler. Baştan başa bir şehir mezarlığı oldu kentler. Kentlerin insanlığa, iyiliğe, adalete, doğruluğa, bütün yüce değerlere, merhamete karşı soğuk ve isteksiz durduğu bir ortamda insanlık da fazlalık olarak görülüp surların dışına itildi. Bir yükü üzerinden atarcasına yapılan ötekileştirme, materyalizme ve kapitalleşmeye, leşleşmeye götürdü kentleri. Bundan daha tuhaf, daha ucube ne olabilir ki? Kendi isteğiyle yapılan bu gelişmeler kuşatılmışlıktan başka bir şey değil aslında. Buna en iyimser tanımlamayla “modern cehalet” denilebilir.

Kentler ilim, irfan, fazilet ve yüce değerler yerine şiddeti, duyarsızlığı, cehaleti ve hileyi barındırmaktadır bağrında. Hakikati en hakikatli şekilde okumak gerekirse, medeniyet arenasında başarılı olabilmek için insanı medenî ve kültürlü yapmak, ruhu kuşanmış hâle getirmek gerekir. Aslında kentlerimiz geçmiş ve mimari, ruh ve mânâ açısından yanlış yapılandırılıp yönetilmektedir.

Şehirleri yapılandırmadan önce, imar plânları yapmadan önce, fabrikalar, caddeler açmadan önce, sahip oldukları ruhun korunması için bilincin yerleştirilmesi gerekir. Bu hâliyle hızla kentleşen şehirler, hızla hızlı trene dönüşen kara trenler gibi ruhsuz kalmaktadırlar. Modernizme ve Batılılaşmaya şartlanmış beyinlerin doğru yöne çevrilmesi imkânsız gibi görünüyor olmasına rağmen kaçınılmaz bir şarttır bu. Batılılaşmak uğruna, Batılı şehirlerin tam tersine, kadim şehirlerimiz ve insanımız estetikten, medeniyetten, mânâdan ve ahenkten yoksun, ruhsuz yapılara esir hâle getirildiler. Gökdelenlerle şehirlerin kalbi delindi, nefessiz bırakıldı, insanlar kentlerden sürgün edildi, şehirsiz bırakıldılar adeta.

Ne yazık ki taklitçi anlayış sonucu şehirlerin suyu çekildi, ruhu çekildi, minareler gökdelenlerin arasında kayboldu, sadece yeşil alanlar ve ormanlar değil insanlar da ranta ve tüketime kurban edildi. Kentleşmedeki tek amaç rant üretmek, tüketimi artırmak ve daha çok zengin olmak.

Akıllı şehirlerden bahsedilen bu barbarlar çağında insanın aklını başından alan bir tüketim çılgınlığı dayatılmaktadır ruhsuz kentlerde. Düşünemeyen, ezberci, benmerkezci bir insan tipi yetiştiriliyor. Kentlerde müzelere, ibadethanelere, tarihî mekânlara, tarihî kurumlara, değerlere, kütüphanelere ilgi hızla azalıyor. Ne yazık ki vakti yok kimsenin durup ince şeyleri anlamaya, okumaya.

Ülkemizde neredeyse her konuda bilgi sahibi olduğu hâlde bir türlü bilinç ya da şuur sahibi olamayan insanların çoğalmasının bir nedeni de budur. “Okumak ruhu yüceltir” demişti eskiler. O hâlde yeniden kendimizi okumanın, medeniyetimize, şehir kültürümüze dönmenin vaktidir.

Kent biraz da kertenkeledir ama şehir her zaman ebabildir; medeniyet ve kültürdür. Şehirlerin kalbini sevgi, merhamet ve yüce değerlerle doldurmak için yeni, insanî nazım plânları yapılmalıdır.