
KENDİNİ değerli görme ile
narsisizm arasında ince bir çizgi vardır. Bu öyle bir çizgidir ki, bir adım
ötesi uçurum, bir adım berisi sulh ü salâhtır.
Motivasyon
ve insan psikolojisi
İnsanlar
kendilerini değerli görmeseler, motive olup da üretken olamazlar. Motivasyon,
moral değerler, içten ve dıştan gelen güdülenmeler insanın üretkenliğini
artırır. Bu bağlamda güzel bir deyimimiz vardır: “Mârifet, iltifata tâbidir.”
Bir
insana iltifat edildiği sürece o insan güdülenerek mârifetini gösterir,
mârifetini sergiler ve artırır. Bu yaklaşım pedagoji ve öğrenme psikolojisinde son
derece önemlidir ve kavramsal boyutta da “motivasyon veya güdüleme/güdülenme”
olarak geçer.
Öğrenme
ve öğretme süreçlerinde öğrencilerin öğrenmelerini sağlamak ve her konudaki
başarılarını artırmak için onları güdülemek şarttır. İçsel ve dışsal
güdülenmeler öğrenciyi motive ederek onların başarıdan başarıya koşmalarını
sağlayacaktır.
“Ben
adam olamam, benden ne köy olur, ne de kasaba!” ya da “Sen
adam olamazsın, senden bir şey olmaz!” anlayışı tam bir mağlûbiyet
psikolojisidir. Böyle bir psikolojinin hâkim olduğu eğitim sisteminden ve
sosyal hayattaki sosyo-psikolojik anlayıştan derhâl uzaklaşmak ve kurtulmak
lâzımdır.
Bu
bakımdan insanın kendini değerli bulması son derece önemli ve kıymetlidir.
Bunun için de iltifata ve güdülenmeye ihtiyacı vardır. Zâten Allah, insan
denilen varlığı akıllı, zeki, biricik, nev’i şahsına münhasır ve en güzel
kıvamda yaratmıştır. Burada bir problem yoktur. İnsan kendini değerli görecek
ki bir işe yarasın ve üretken olsun. Ama bunun bir adım ötesi narsisizmdir ve
işte bu çok tehlikelidir.
Kendini
değerli bulma ve medeniyetlerin inşâsı
İnsanlık
târihine bakıldığı zaman, medeniyetlerin inşâsının, uygarlıkların kuruluşunun, ancak
kendilerini değerli bulan ve kendilerine değer verilen âlimler/bilim insanları
tarafından realize edildiği görülür.
Bu
noktada insana ve bilim insanlarına verilen değer son derece önemlidir. Kendini
şu veya bu şekilde değerli bulmayan veya ülkeyi yönetenler ve diğer odaklar
tarafından değersizleştirilen ya da itibar suikastına mâruz bırakılan
âlimler/bilim insanları, ya kabuğuna çekilerek pasifize olacak ve hiçbir şey
üretmeyecek ya da bu beyinler ülkelerini terk ederek kendilerine yeni yurtlar,
yeni mekânlar ve yeni mecrâlar arayıp bulacaklar ve buldukları yerde de başkalarının
hikâyelerini yazacaklardır.
Bu
durum geçmişte de böyleydi, şimdi de böyledir. Âlimlerin/bilim insanlarının ve
düşünen beyinlerin “kaderi” hiçbir zaman ve hiçbir devirde değişmiyor ne
yazık ki!
Allah
insana değer verdi ki insanı yarattı. Değer vermeseydi insanı neden yaratmış
olsun ki? Bu öyle bir değer veriliş ki, yaratılış en güzel kıvamla sonuçlandı.
Bununla da kalınmadı, yaratılan mahlûkatın hiçbirinde bulunmayan üstün ve bâriz
vasıflarla mücehhez kılındı.
Hâl
böyleyken, o zaman sana ne oluyor ey insanoğlu? Allah’ın sana reva görmediğini
sen hemcinslerine reva görerek onları neden değersizleştiriyorsun?
Allah,
ilmin değerinden bahsediyor, düşüncenin değerinden bahsediyor; sen ki, âlimleri
ve düşünen beyinleri mahkûm ediyorsun! İtibar suikastı yaparak onları çöp
sepetine atıyorsun! Peki, o zaman bu insanlar nasıl üretken olacak da insanlığa
hizmet edecekler? Medeniyetler nasıl inşâ edilecek, yeryüzü nasıl mâmur hâle
gelecek? Söyler misin bana?
Onun
için insana, hele de bilim insanlarına gereken değer fazlasıyla verilmelidir.
Verilmelidir ki, bu insanlar da kendilerini değerli görsünler ve çalışmalarıyla,
buluşlarıyla insanlığa hizmet etsinler.
Haddini
aşmak ve narsisizm
Ancak,
burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır, o da haddi
aşmamaktır! Haddi aşmamanın sınırlarını ve temel ilkelerini Allah belirler,
Allah koyar, insanlar değil. Eğer bu iş insanlara bırakılacak olursa, o zaman
insanlar, özellikle de gücü ve yetkiyi elinde bulunduranlar, hevâ ve
heveslerine uyarak, Firavun gibi kendilerini de “Rab, ilâh” ilân ederek
insanlara ve âlimlere yapmadıklarını bırakmayacaklardır.
O
bakımdan, Allah’ın belirlediği ilkeler ve sınırlar içinde kalarak, ama aklın ve
bilimin temel ilke, kanun ve parametrelerinden de tâviz vermeden maddî âlemde
ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak, âlim ve bilim insanlarının şiarı
olmalıdır.
Bütün
bunlar yapılırken, kendini değerli bulmanın dışında kesinlikle narsisizme
kaçılmamalıdır. Çünkü narsisizm, büyüklenmeyi, kibirlenmeyi, haddi aşmayı,
kendinden geçmeyi, kendinden başkasını adam yerine koymamayı, “Her şeyi en
iyi ben bilirim” havasına kapılmayı, kendine âşık olmayı, kendini arzın
merkezinde görmeyi, “tek adam” anlayışını, kendini otorite saymayı,
pragmatizmi, Makyavelizm’i, oportünizmi, istismarı, inatçılığı beraberinde
getirir.
Bu
durum patolojik bir hâldir ve tedavisi de çok kolay değildir. Çünkü kişi, suçu
hep başkasına yükler. Kendisinde en ufak bir kusur aramaz. Böylelerinin
eleştiriye hiç tahammülleri yoktur. Eleştirenleri ya hiç görmezden gelir ve
ademe (yokluğa) mahkûm ederler ya da cezalandırmak için ellerinden ne geliyorsa
onu yaparlar.
İşte
narsisizm ve narsistik kişilik bozukluğu bunu ifâde eder ve bir o kadar da
tehlike arz eder!